16 Temmuz 2012 Pazartesi

AKILLI ARZULAR

Dark Side of the moon ( Pink Floyd) "İçimde birisi var ama o ben değilim.."


Mutluluk ,tecrübelerimizi nasıl algıladığımızla alakalıdır,bir bakış açısı ve tavırdır.....

Düşündüğüm gibi bütün hafta sonunu beraber geçirdik. Hatta rahatlamak için okuduğum Binchy romanımı bile sadece yanımda taşıdım.
Bana bilmediğim şeyler mi söyledi. Kesinlikle hayır. Ama kendimi iyi hissettirdi. 
 Mutluluk genel olarak günümüz şehir insanın sıkça sorguladığı bir kavram. Konuştuğum çoğu insanın bir kaçma ve kurtulma planı var. Yaşadığı şehirden, işinden , evliliğinden , sorumluluklarından ya da onu mutsuz ettiğini düşündüğü diğer sebeplerden. Kimi bu mutsuzluklarla savaşıp kendini daha iyi hissetmenin yollarını buluyor kimi de gerçeklerden kaçıp başka mutsuzluklara sığınıyor. 

Bu durumda Elvan'ın dediği " Kendime her gün hatırlattığım bir şey var.Yaşlandığımda geriye dönüp baktığımda sevmiş,paylaşmış,bu dünyayı daha iyi bir yer yapabilmek için kendime düşeni yapmış olduğumun,en azından uğraşmış olduğumun tatminini yaşamak istiyorum.Benim hayatım bunun için yaşamaya değer.."

Bana göre insan beyninin garip bir savunma mekanizması var. Kendisini çok üzen şeyleri hatırlamak istemiyor. Kitapta da zaten bizim zor şartları yumuşatabilecek yollar bulan bir sistemimiz var diyor. Yoksa baş ağrısı ,kalp çarpıntısı,kas gerginliği,uykusuzluk,öfke,ilişki problemleri,önemsiz şeylere tepki göstermek,her şeyden çabuk sıkılmak ,yetersizlik ve doyumsuzluk hissi,insanlara güven duymama,yalnızlık ,hayatın anlamını yitirmeye başlaması gibi semptomlar uzun süreli stres sonrası çoğumuzun hissettiği duyumlar. Şirket doktorumuz bile çalışanların %75'ine sakinleştirici yazdığını söylüyor. Darwinci bakış açısıyla uyum kapasitesi fazla olanlar hayatta kalabiliyor yoksa türün çok zeki olması çok güçlü olması onu hayatta tutmaya yetmiyor. Çoğumuzun yaşadığı duygusal yıkımların altındaki sebep aslında bu. Uyum sorunu.
Zihnimizden geçenlerle bedenimiz arasında doğrudan bir bağ var. Bedenimiz %80 'e varan oranlarda negatif iç  diyaloğumuzu dinliyor ve fiziksel,duygusal, davranışsal olarak  kendini çeşitli rahatsızlıklarla gösteriyor.
Her şey düşünce de başlıyor. Pink Floyd şarkısı gibi Dark Side of the Moon. İçimde biri var ama o kişi ben değilim sanki . Yabancılaşma duygusu. Bir o kadar tanıdık.
Aslında ne çok inciniyoruz , kırılıyoruz .Elvan'ın da değindiği bu aslında . Biz incindikçe masumiyetimizi de kaybediyoruz . Daha agresif olmayı daha güçlü olmakla bir tutuyoruz. Nietzsche demiş ya "Beni öldürmeyen şey güçlendirir." Oysa bizim o masumiyete her zamankinden çok ihtiyacımız var..
Özetle hayat boyu arzu etmeden yaşamamız imkansız. Çözüm ne her şeye sahip olmak ne de her şeyden vazgeçmek..Bir orta yol  bir dengeyi bulabilmek önemli olan..Dengemizi bozacak şeyleri hayatımızdan uzak tutma becerisini öğrenmemiz gerek yada   Buddha'nın dediği gibi "Arzularımızın akıllı olması lazım"
Asıl güç ise egonun ruh ve beden sağlığını tehdit eden yönlerini törpüleyebilmekte..
Kitabın bitiş metnini aynen paylaşmak istiyorum...
" Tatminkar bir hayat,sadece coşkusunu hissettiğiniz anlardan,yeni hevesler peşinde koşmaktan yada bir sonraki yere varmaktan ibaret değil. Değerlerimiz, bakış açımız,bizi olgunlaştıran deneyimlerimiz ve kim olduğumuzu kabul edebilmiş olmak, genel olarak kendimizi nasıl hissettiğimizde çok daha etkili.
Kim olursanız olun,bu dünyada her insanın yüzleşmesi gereken esas soru şudur: Nasıl bir insan olmak istiyorum ?
Korkak ve kibirli mi ? Yürekli ve alçak gönüllü mü?
Hayatta zorlandıkça incitmeyi mi seçiyorum,iyileştirmeyi mi?
Aslında hayatımıza nasıl yön vermemiz gerektiğine dair bir formül yok.İhtiyacımız olan şey, dış dünyada bir yer edinebilmek için olduğu kadar , iç dünyamızı geliştirmek için de zaman ayırmaktır. Ancak bu şekilde kendimizi bir bütün olarak hissedebilir; daha iyi bir eş, daha iyi bir anne/baba,daha iyi bir arkadaş ve profesyonel olarak daha tatminkar olabiliriz."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder