8 Temmuz 2013 Pazartesi

Düğümlere Üfleyen Kadınlar - ECE TEMELKURAN


Ece Temelkuran Muz Seslerinden sonra gene Ortadoğu’da geçen bir roman yazmış. Bu sefer sadece Beyrut değil Mısır,Tunus,Libya,Lübnan’ı içine alan bir öykü kurgulamış. 
Kitap bir yolculuk hikayesi gibi görünse de kahramanlarımızın kendi iç yolculuğuna eşlik ediyoruz. "Tanrı bizi sevmese bile cesur bir anne bize yeterdi "diyen bu aykırı ama yalnız kadınları Madam Lilia kucaklıyor. Tunus'da bir otelde  tanışan Maryam, Amira ve gazetecimiz Casablanca’dan fırlamış Ingrid Bergman edalarıyla dolaşan Madam Lilia’nın peşine takılıp yolculuğa çıkıyorlar.
Maryam devrime inanmış bir Mısırlı akademisyen.Günlerce Tahrir'de yatıp kalktığını ve kendinden küçük bir adamdan çocuk sahibi olduğunu öğreniyoruz.Bir taraftan kendi hayatının da devrimini yapıyor yani.

Amira Tunuslu bir dansçı. Bu yüzden toplumdan ve ailesinden dışlanıyor. Dans edemedikten sonra ne yapayım devrimi derken Yasemin devrimine küçümseyen göndermeler yapıyor.
Telefondaki kişi gelme burada gazetecileri tutukluyorlar dedikleri  için hava limanından geri dönen gazetecimizin ise bir alt metni yok. Sadece işsiz olduğunu biliyoruz ki bu bize kahramanlardan biri yoksa Temelkuran mı dedirtiyor. Neyse neden tutuklanacaktır, nasıl bir gazetecidir, ne yazar, ne yapar. Neden onlarla bu yolculuğa çıkar yeterli bir iç aktarım yok kahramandan. Daha çok okuyucuya tahminler bırakılmış. Maryam ve Amira’nın ne olduklarını daha doğrusu Arap dünyasında ne olmadıklarını daha iyi anlıyoruz kitap boyunca. Tunus,Libya,Mısır,Lübnan boyunca geçtiğimiz  Arap topraklarında bir yandan Hollywood vari aksiyonlara tanık olurken bir yandan mitolojik kadın figürleriyle tanışıyoruz. Tabii bu abartı aksiyonları ben yazarımızın biraz da eğlenmek için yazdığını düşünüyorum. Yoksa  develerle , uçaklarla, gemilerle ülkeden ülkeye  akıl almaz sınır geçme planları askerlerin,eli silahlı adamların ,uyuşturucu kaçakçılarının elinden kurtulmaları James Bond filmlerini aratmayacak senaryo ile yüzeysel bir üst metin oluşturmuş. Oysa kitabın felsefi ve sosyal aktarımı çok daha içten. Bir yer altı nehri gibi altan alta kitabı sarmalayan “kadın“ olgusu mitolojik karakterlerle yüceltiliyor. Ortadoğu’nun çok da bilinmeyen halkları Amazir'lere Tuareg'lere uzanıyor. 

Kartacayı kuran Mitolojik Kraliçe Dido, Emevilere karşı erkek egemen İslam anlayışına direnen El Kahina, Muazzez İlmiye Çığ’ın kitaplarında İştar olarak geçen doğurganlık ve verimlilik tanrıçası Tanit ile güçlü figürler “erkekler dünyasında hayatta kalmak için sürekli kılık değiştiriyorlar”.
Mısırlı Maryam ile Tunuslu Amira’nın Mısır baharı Tunus baharını döver tadındaki itişmeleri politik ayrılıkları kadın şevkati söz konusu olduğunda birbirini nasıl sarıp sarmaladıklarını gösteriyor. Doğulu kadınların düğünlerinde, doğumlarında, cenazelerinde sevinçlerini acılarını birbirine katıp büyüttükleri gibi azaltıklarını da görüyoruz. Güçlü, istediğinde hele aşık olduğunda inandığında her şeyi değiştirebilecek bu devrimci kadınlar içindeki tanrıçalarla taçlandırılıyor “kendilerini başkalarının terazisinde tartmıyorlar.”
Muhammedin aşk mektuplarında bir kadın nasıl sevilir yada bir memleket nasıl sevmeyi öğrenilir iç hesaplaşmasını görüyoruz. Erkek dünyasının kaba saba vuran,savaşan öldüren hallerinden kadının kırılgan ama çok güçlü zarafetine bir saygı görüyoruz.Kadınların dünyasından görünen bu kitapta aslında erkelere de öğretilenin bu olduğu için acının başka türlüsünü yaşadıklarını bu mektuplarla erkek bir figürün ağzından dinliyoruz…
Zaman zaman Arap dünyası klişelerine düşse de merkezinde psikolojik faktörler algılandığında çok da rahatsız edici olmuyor. Sadece bu ara ticari kaygılardan genelde okuduğum kitapların çok uzatıldığı hissini yaşıyorum. Yoğun benzetmeler kimi zaman hoşa gitse de kitapta çok fazla kullanıldığı için bir süre sonra bıktırıyor.Bence bu kitap 1/3 azaltılsa çok daha harika olurdu ama sanırım yazarımız cümlelerine kıyamamış..

2 yorum:

  1. En insaflısı senin yorumun olmuş...genel olarak kitabın, yazarın kendisi gibi yeterince anlaşılamadığını düşünüyorum...yeni bitti kitap ben de,demlenince yazmayı düşünüyorum...sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Hanife.Ben kitabı kurgu olarak beğendim aslında.Yazarın ikinci romanı,gittikçe daha iyi olacaktır diye düşünüyorum.Açıkçası niye Ortadoğu konusu olunca bu kadar eleştirilmiş anlayamadım. Hitler Almanya'sında zulme uğrayan Yahudileri konu alan yüzlerce roman var.Bosna savaşı gündemdeyken çoğu popüler yazar orayı konu alan kitaplar yazıyordu.Yazarın nelerden besleneceği eleştiri konusu olmamalı bence.

      Sil