23 Ağustos 2013 Cuma

YABAN KOYUNUN İZİNDE-Haruki Murakami

Murakami’nin bu kitabı için son zamanlarda okuduğum en iyi kurgu diyebilirim. Daha önce Sahilde Kafka’yı okurken de aynı şeyi düşünmüştüm. Yazarın gerçek üstücü konu yaratma ve bunu ifade tarzı bana göre çok başarılı.
Konular, bağlantılar ya da karakterlerin olayları kabulleniş biçimleri anlamlı mıdır,bunları sorgulayan okuyucular için tatmin edici olmayabilir ancak benim için bu mantık örgüsünün hiçbir önemi yok. Murakami sanki sanat sanat içindir diyerek yazıyor. Ben de onu sanat için okuyorumJ
İnsanların içine yerleşen koyunun peşinde bir adam, evi terk ederken bir donunu dahi bırakmayan karısı, kulak mankeni, fare, J, koyun profesörü, Yunus oteli sahibi. Hiç birinin ismi yok ancak betimlemeler öyle tatmin edici, yazarımızın kulak fetişizmi, kedi sevgisi, müzik zevkleri, kitap tercihleri bu karakterlerin arasına öyle bir dağılıyor ki kimsenin ismine gerek de duymuyorsunuz zaten.Kedisi bile sonradan isimlendirilir bir başkası tarafından.Ona Ringa derler.
Kadın figürler erkek kahraman üzerinde gene çok etkili. Karısı tüm çekmecelerini boşaltıp gittiğinde ondan hiç bir iz kalmaması ne kadar sarsıcı ise hiç görmeden kulaklarına hayran olduğu kadınla tanışıp birlikte olması o kadar şaşırtıcıdır.
Radyodan, pikaptan veya bir müzik kutusundan kulaklarımıza Riley B. King Kenny Burrel ,Larry Coryell,Jim Hall,Nat King Cole çalınır.South of the Border dinlerken müzik zevki ideoloji kadar aşınmamış diye düşünür.
Kahramanlardan biri Conrad romanı okurken bir diğeri Plutarkhos’un Yunan Trajedyalarını okur. Yalnız bir anında kendini De Chirico tablosundaki terk edilmiş çocuğa benzetir.
Kahramanlar kahve içerken,bir mavi Lövenbrau açarken, sevişirken, işerken öyle gerçekçidir ki romanın gerçek üstücü olduğunu unutuverirsiniz. Her şey size olabilir görünmeye başlar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder