31 Mayıs 2019 Cuma

BİR GARİP AŞK ÖYKÜSÜ - CARL JOHANN VALLGREN



Carl Johann Vallgren’in 2002 yılında yayımlanan Bir Garip Aşk Öyküsü Türkçe’de çevrilmiş ilk kitabı.Fiziksel kusurlarıyla doğmuş Hercule  Barfus ile Henriette Vogel’in aşkını anlatan bir kurgusu var. Bir çeşit Güzel-Çirkin hikayesi ancak büyülü gerçekçilik (buna itiraz edenler olabilir) unsurları mevcut.Yerini elbet tutmaz ama bana Marquez'i özlediğimi hissettirdi. Suskind'in Koku'suna benzetenler de olmuş.

Hercule insan düşüncelerine sızabiliyor. Kilise’nin Hercule’e şeytanın oğlu  yapıştırması yapacak çirkinliğini Vallgren çok başarılı biçimde tasvirlemiş.  Dönem 19.yy başları. O dönemin aydınlanmacı ruhuyla çatışan eski geleneklerin acımasızlıklarını ,sadece dini otoritelerin değil,halkın da ötekileştirdiği tımarhanelere kapatılan bu insanların durumunu dokunaklı bir şekilde hikaye etmiş.

Öte taraftan Hercule’ün aşka inancı,kıskançlıkları,acıları o kadar insani ki ;onun üstün mücadelesini saygıyla karşılamamak mümkün değil.Zamanın Prusya toprağı Königsberg ‘de başlayan hikayesi Avrupa boyunca İtalya,Britanya ve en sonunda Amerika’ya uzanıyor.

Yazarın anlatımı,dili sade ve çok akıcı.Başarılı bir çeviriyle son derece keyifli,okunası bir kitap Bir Garip Aşk Öyküsü. Kapaktaki resim Goya'nın bir tablosuna ait.Yazarın dilimize  çevrilmiş Deniz Adamı isimli bir kitabı daha var.

1964 İsveç doğumlu Vallgreen aynı zamanda bir müzisyen.Söz ve müziklerini kendisinin yaptığı albümleri var. İncelemek isteyenler için linkini ayrıca buraya ekliyorum.


30 Mayıs 2019 Perşembe

ÖLÜLER DİYARI - Jean-Christophe Grangé


Uzun zamandır Grange okumuyordum. Bana fazla gelen bir şiddet kurgusu var genelde kitaplarında. Kulüp okumalarında seçildiği için bir şans daha versem de daha önceki intibam değişmedi. Hatta bu onları katladı.Elbet seveni ,hayranı çok; kendisi polisiye gerilimin Jean Reno'su yada Vincent Cassel’i ne de olsa.

Öncelikle kitabın kapak tasarımını hiç sevmedim. O kapakla bir uçak dolusu iş insanıyla yolculuk yapmak istemediğim için ayrı bir çözüm bulmam gerekti. Tüm Dünya ile aynı anda piyasaya çıktığı için yayınevi yaklaşık aynı kapağı kullanmış. Onlarınkinde kadın bedeni daha aşağıdan, bizimkinde bi tık yukarıdan. Müstehzi bir ne okuyorsun bakışı gelir bizim toplumumuzda.

Kurgu için ne söylesem az,okumanız gerek yada okumamanız J Fazlasıyla hard core diyeyim kısaca. Sadomazoşist karakterleri anlatacağım diye fazla sapkın bir kurgu yaratmış,detaylandırmış.Bir süre sonra tekrar tekrar anlatılan bu sapkın hikayeler sıkmaya başlıyor.

Genelde dedektiflere duyduğum sempatiyi burada Corso’ya duyamadım sanırım onu da ete kemiğe bürünsün, zaaflarını göstersin diye aynı eğilimlerin içine soktuğu için.

Kurguyu bir tarafa bırakırsak Grange anlatım ve dil itibariyle rahat okunan bir yazar.Ölüler Diyarı’nda da durum değişmemiş. Konu ilginizi çekerse 1-2 günde okuyup bitirirsiniz.

Yazarımız Doğan Kitap'ın 20.yıl etkinlikleri dolasıyla Nisan başında İstanbul’daydı.Sevgili Duygu bana sürpriz yapıp imzalı kitabını almış.Ne kadar eleştirsem de Grange’dan –O da bizim camiamızın celebrity’si J -  adıma imzalı bir kitabım olduğu için çok mutlu oldum pek tabii.

29 Mayıs 2019 Çarşamba

SARI ODANIN ESRARI - GASTON LEROUX


Gaston Leroux'yu çoğumuz klasikler arasında yerini almış, beyaz perdeye ve müzikallere defalarca uyarlanmış ölümsüz eseri Operadaki Hayalet ile tanıyoruz. Daha önce yazdığı Sarı Odanın Esrarı 1908 yılında önce L'Illustration gazetesinde tefrika olarak yayınlanmış ardından 1908 yılında basılmış "Kapalı Oda Gizemi" kavramıyla tanışmamızı sağlayan ilk kitap olma özelliğinde.

Aynı ay içinde hem Grange’ın son kitabı Ölüler Diyarı hem de Sarı Odanın Esrarı’nı okuyunca 111 yıl arayla yazılmış iki Fransız polisiyesi konuların nereden nereye geldiğini dramatik bir şekilde gösteriyor.Günümüz polisiyelerin şiddeti bol   ekolünden sonra altın çağ ekolü çok naif kalıyor tabii.

Olayları çözme biçimleri bize inandırıcılıktan uzak gelse de dönemin sosyo-yaşam biçimini çok iyi tasvir ediyor. Hizmetçiler,uşak,köşk,dedektif/olay çözücü,suçlunun muhtemelen o evden yada karakterlerden biri çıkacak olması,konuşarak akıl yürütme gibi unsurlar çok belirleyici.

Burada Edgar Allan Poe ve Sir Arthur Conan Doyle tarafından takdirle karşılanan romanın ana özelliği suçun kapalı odada işlenmesi ve suçlunun içeriye nasıl girdiğinin bulunmaya çalışılması. Sonuca gitmek hiç kolay değil. Okullarda eskiden mantık dersi alırdık,önermeleri öğretirlerdi sonuca gitmek için. Tek tek elenen bir sürü önerme sürüyor yazar okuyucuya.Bul bulabirsen:)

Hukuk okumasına rağmen kendisi de gazeteci olan Leroux’nun ana kahramanı araştırmacı gazeteci Rouletabille yazarın devam özelliği taşıyan yedi romanında da karşımıza çıkıyor.
Okuduğuma göre gazete yazarlığı yaptığı sırada tanıştığı bir sanığın masum olduğuna inanan Leroux, sanığın suçsuz yere hapse atılmasını içine sindiremediği için amatör olarak dedektiflik yapmaya başlamış. Araştırmaları sonucunda sanığın masumiyetini ispat etmeyi başarınca da Paris’teki ünü bir anda büyük bir yükselişe geçmiş.