30 Ağustos 2019 Cuma

KAYBOLUŞ -GEORGES PEREC


Georges Perec, Kayboluş'u "e" harfini hiç kullanmadan 26 harflik Fransız Alfabesi’ne atfen 25 bölüm olarak yazmış. Çevirmen Cemal Yardımcı’da gene hiç "e" harfini kullanmadan Türkçe'ye uyarlamış ancak 4 bölüm daha ekleyerek 29’a tamamlamış.

Çevirmenin kendinden eklediği bölümler bir yana diğer bölümlerde geçen isimler yerler ve bize ait olaylar gerçekten yazar tarafından mı yazılmış yoksa çevirmen tarafından mı uyarlanmış merak ediyorum. Orjinal metin hakkında bilgi sahibi olan varsa yazsın lütfen.

E'nin kayboluşu Perec'in metaforu.Kimilerine göre bu metafor 2. Dünya Savaşında kaybettiği anne ve babasını işaret etmekte, 
Kayboluş okuyucu açısından zor bir okuma.Kurgu ancak 14. bölümden sonra anlam kazanmaya başlıyor.
Uykusuzluktan muzdarip Anton Ssliharf (orjinalinde Anton Voyl-voyelle kelimesini kısaltmış-) bir gün gizemli bir şekilde ortadan kaybolur,önce intihar ettiği düşünülür. Anton'un tuttuğu günlükten hareketle arkadaşları onu bulmaya çalışır.Ancak  ipucu onları kime yaklaştırsa,o kişi ölmektedir.

Kayboluş son derece deneysel bir yazım..Bir harfi hiç kullanmadan yazmak anlamına gelen Lipogram tekniğiyle yazılmış Lipogram, Oulipo  ( Ouvroir de Litterature potentielle ) denen edebiyatta yaratıcılığın zorlanması akımından geliyor. 

Öte taraftan çevirmene de büyük iş düşmüş.içinde "e" harfi geçen bir kelimeyi kullanmamak onun yerine başka bir kelime bulmak yada otuz beş dememek için  otuz üç+ iki demek  gibi oyunlara başvurması ,çevirinin ötesinde zeka işi.

Bu kitabın yorumlarında doğal olarak "e" ayrıntısı öne çıkartıldığından Perec’in entelektüel bilgi seviyesi gölgede kalıyor.Metinde pek çok yazara ve düşünere gönderme var ancak yazarla eş-kültür seviyesindekilerin anlayabileceği göndermeleri ben dahil çoğu okuyucunun anlamaması olası. . Kendi adıma zor ama besleyici bir okuma oldu diyebilirim.

28 Ağustos 2019 Çarşamba

MİM

Yeni arkadaşımız Can rica etmiş. Kendisine blog dünyasında başarılar dilerim.İsmi gibi yolu uzun olsun. https://canuzunyol.blogspot.com/


1. Yaşınız 60-65'e geldiğinde yaşamak istediğiniz yer ? Pek çok güzel coğrafi atmosfer sayabilirim önemli olan huzurlu,sevdiğim ve sevileceğim bir yer. 

2. Bir hedefiniz varmı ? varsa neler ? Elbette ,çalışma ve yaşam şekli olarak sürekli yenilenen hedefleri saymazsak yerküreye daha layık bir insan olmaya çalışmak.

3. Bloggerla nasıl tanıştınız ? 
2000’lerin başında yabancı blogları takip ediyordum,2006’da kendiminkini açtım.O zaman farklı fikirlerim vardı ama hayatımda bir sürü şey oldu ilgilenemedim.

4. Gurur duyduğunuz başarılarınız varsa nelerdir ?
Düşününce bulurum herhalde
 
J 

5. Boş vaktinizde neler yapıyorsunuz ? Sevdiğim ve beni besleyecek şeylerle uğraşmayı seviyorum.

23 Ağustos 2019 Cuma

EJDER CİNAYETİ - S.S. VAN DINE


Van Dine'i hiç okumamış olanlar bile polisiye kitap yazmanın 20 kuralını edebiyata kazandırdığını duymuştur.Genel kabul gören bu kurallar çok uzun yıllar polisiye-edebiyat eleştirmenlerinin de referansı olmuştur.

Asıl adı Willard H. Wright olan Dine  kariyerine Los Angeles Times’da editör olarak başlamış ve uzun yıllar boyunca gazetelerde edebiyat ve sanat eleştirmenliği yapmış.İddiaya göre kokain bağımlılığı nedeniyle doktoru tarafından iki yıl boyunca yatak istirahatine mahkum edilince zaman geçirmek için polisiye romanları okumaya ve cinayetler hakkında araştırmalar yapmaya başlamış.1926’da ilk romanı Benson Cinayeti’ni yazmış. Fakat dönem için genel geçer “polisiye edebiyat saygın değildir” intibasından çekindiği için S.S Van Dine ismini kullanmaya başlamış.

Yarattığı karakter Philio Vance dedektiflik tarihinin en ukala karakteri olarak kabul görüyor.

Ejder Cinayeti suç kurgusu olarak günümüze kıyasla oldukça zayıf.Olay havuzda da geçse konu klasik bir kapalı oda cinayeti.1920’lerin yaşam şekli ve alışkanlıklarını çok iyi gözler önüne seriyor. Altınçağ’a özgü o konuşa konuşa muammayı çözme durumuna tam uyuyor.İşleyiş Edgar Allan Poe’nun geleneğini devam ettiriyor. 

İki kişilik dedektiflik macerası burada da var ancak hikayeyi anlatan Vance’ın yardımcısı asla bir Watson değil .Bu  karakter hikayede adeta bir gölge.

Özetle Van Dine’in kuralları şöyle;

1 - İpuçları okuyucudan saklanmamalı, okuyucu ile dedektife eşit imkânlar sağlanmalı.

2 - Suçlunun dedektife oynadığı oyunların haricinde okuyuca akıl karıştırıcı fazladan oyun yapılmamalı.

3 - İşin içine aşk girmemeli. Asıl konu bir suçluyu adalete teslim etmek olmalı.

4 - Asıl suçlu, dedektif çıkmamalı.

5 - Suçlu, akıl yürütme ile bulunmalı, Tenten'in yaptığı gibi tesadüfen değil.

6 - Bir dedektif ipuçlarını toplamalı, analiz etmeli ve çözmeli.

7 - Mutlaka bir cinayet olmalı, 300 sayfada cinayetten az bir şey anlatmak okuyucunun çabasına saygısızlıktır.

8 - Suçlar doğal yoldan çözülmeli. Fal baktırmak, ruh çağırmak, kristal küre döndürmek gibi paranormal yöntemler sayılmıyor.

9 - Kahraman sadece bir dedektif olmalı, birden çok dedektif, okuyucuya haksızlık ve 1. ile 2. maddeye ihanettir.

10 - Suçlu, hikâyede önemi olan biri olmalı, okuyucu tarafından tanınmalıdır.

11 - Katil, uşak çıkmamalıdır. Bu en çaresiz yazarların yöntemidir.

12 - Kaç suç işlenirse işlensin, tek bir suçlu olmalıdır.

13 - Gizli örgütlerin ve mafyanın dedektif öykülerinde yeri yoktur.

14 - Suç ve araştırma, bilim-kurgu sınırlarına girmemeli, mantıklı olmalıdır.

15 - Gerçekler hep göz önünde olmalıdır. Okuyucu kitabı bir kere daha okursa, finalden önce de her şeyin yerli yerine oturduğunu görebilmelidir.

16 - Bir polisiye uzun betimlemelere, edebi karakter çalışmalarına yer vermemelidir. Bunlar heyecanı düşüren etkenlerdir.

17 - Profesyonel bir suçlu, suçluluk hissi duymaz, polisiye romanlardaki suçlular da duymamalıdır.

18 - Polisiye romandaki suç asla kaza veya intihar çıkmamalıdır. Okuyucunun kalbini kırmamak için suçun dahiyane şekilde önceden planlanmasına özen gösterilmelidir.

19 - Suçun arkasındaki sebepler kişisel olmalıdır, uluslararası komplolar ya da sadece para sebebiyle işlenen suçlar ucuz numaralardır.

20 - Aşağıda sayılacak durumlar ve objeler, kendine saygısı olan bir yazar tarafından asla kullanılmamalıdır. O kadar çok kullanılmışlardır ki, türün sevenlerine çok aşinadırlar, yazarın orijinalliğine büyük zarar verirler:

a) Suç mahallinde bırakılan sigaranın markası ile suçluyu tanımak.

b) Suçluyu korkutmak için kullanılan sahte ruh çağırma seansları. 

c)Parmak izleri.

d) Suçluya havlamayan ve içeriden biri olduğunu ortaya çıkaran köpek.

e) Suçlu zannedilen kişinin, şeytanî ikizinin suçlu çıkması.

f) Bayıltıcı şırınga.

Elbet başta Agatha Christie bu kuralları hiçe saymış ve kendi yöntemini uygulamış:)


21 Ağustos 2019 Çarşamba

MİSAFİR - NERMİN YILDIRIM


Nermin Yıldırım’ın son kitabı Misafir diğer kitapları gibi psikolojisi derin bir hikayeye sahip. Zaten kahramanların daha çok iç dünyaları okuyucuya sesleniyor.

Ev dediği bir akıl hastanesi misafir dediği hastalar ile içerisi dışarısı kavramı sorgulanıyor.Anormal olanın normalleştiği günümüzde çoğumuzun sinir krizi eşiklerinde yaşadığı şehirlerde hastaneye yatırılanların çok da kendimizden uzak olmadığını vurgulamak için yazmış bu kitabı.  

Anlatımı ,duyguları verişi her zamanki gibi şahane. Nermin Hanım hayal kırıklığına uğratmaz zaten. Ancak ben kendi adıma metni  kurgusal olarak zayıf buldum. “şimdi bir gelişme olacak” beklentisi içinde kitap bitti. 
“Esin’in başına gerçekten ne geldi de oraya getirildi,komplo teorileri gerçek miydi,sorgulanabilir miydi,aktivist doktor sonra ne yaptı,hasta bakıcıya ne oldu” gibi kurguyu genişletebilecek biraz daha okuyucuyu yarım kalmışlık hissinden kurtaracak bir metin daha doyurucu olabilirdi.

Öte taraftan muhtemelen yazarın kitabı oluştururken böyle bir kurgu derdi yoktu Zihinsel yolculukları hastanede olanlara  yeğledi. Bize de okur merakı kaldı  J