28 Şubat 2020 Cuma

MUMDAKİ GİZEM - EDGAR WALLACE



Altın Çağ'da okuduğumuz Mumdaki Gizem (The Clue of the Twisted Candle) Edgar Wallace’ın 1918’de yazdığı kitabı. 160'ı filme uyarlanmış 175 roman, 24 oyun ve sayısız makale kaleme alan Wallace çok üretken bir yazar.Senaryolarını bizzat yazdığı King Kong serinin de yaratıcı aynı zamanda.
Yazarın borç içinde geçen ilginç bir hayat hikayesi var.1875 İngiltere doğumlu yazar tiyatro sanatçısı annesi tarafından balıkçı bir aileye bırakılır. 18 yaşında orduya girerek Güney Afrika’ya gönderilir. 1899'da Reuters ve London Daily Mail için muhabirlik yapmaya başlar. Borçları yüzünden sıkışınca yazarlık yapmaya karar verir. 1905'te ilk romanı Four Just Men yayınlanır, 1911'de Afrika yıllarından esin alan Sanders Of The River'da başarılı olur ve yazmaya devam eder.
Kitaplarının ilk sayfasını kendi el yazısı ile yazdığı, kalan kısmını  sekreterine daktilo ettirdiği söylenir. Bir keresinde cuma günü yazmaya başladığı bir kitabı pazar günü bitirdiği ;diğer bir sefer de üç sekreterle aynı anda çalışarak üç gün içerisinde bir roman, bir piyes ve birçok kısa hikaye ve makale yazdığına dair bilgiler var. Dönemi içinde çok ünlüdür Londra’nın değişik sahnelerinde aynı anda gösterimde olan  eserleri vardır.Roman ve tiyatro oyunları İngiltere’de olduğu kadar Almanya’da da büyük ilgi görür.
Sigara alışkanlığı ve şeker hastalığı yüzünden 1932’de Beverly Hills’de, 57 yaşında ölür. Çok para kazanmasına rağmen öldüğü sırada  borç ve yalnızlık içerisindedir.
Konu itibariyle Mumdaki Gizem yazarın kendi hayatından parçalar içeriyor bana göre.Paraya ihtiyacı olan bir cinayet romanı yazarının tekin olmayan kişilerden borç almasıyla gelişen hikaye Wallace’ın mali durumunu da referans gösteriyor olabilir.Dönemin anlayışından mıdır ,kötü karakter çok kötüdür.İnsani yönleri pek gösterilmez,grileri yoktur. Hikayenin içindeki romantizm ve naiflik iyilere özgüdür.Yer yer gotik biraz romantik bizdeki Kerime Nadir romanlarını andıran bir havası vardı ben sevdim.  

27 Şubat 2020 Perşembe

DNA - YRSA SIGURDARDOTTIR


Bu İskandinav isimleri beni benden alıyor.Hem yazarın hem de bazı karakterlerinin isimlerini okumak çok zor J

Yrsa Sigurðardóttir gerilim romanları yazsa da aslında çocuk kitaplarıyla tanınıyor. 1964 Reykjavik doğumlu yazar lisans eğitimini İzlanda'da alır, yüksek lisansını ise Kanada'da bitirir. İlk çocuk kitabı 1997’de yayınlanırken , ilk polisiye kitabı Son Ayinler 2005’de yayınlanır.

DNA Freyja & Huldar Serisi’nin ilk kitabı. 1980’lerde de travmatik bir olay yaşamış 3 kardeşin farklı ailelere evlatlık verilmesiyle başlıyor ve günümüze atlıyor. Bir kadın evinde vahşi ve alışılmadık bir yöntemle öldürülür, tek görgü tanığı 7 yaşındaki kızıdır. Huldar cinayeti çözmeye çalışırken Sosyal Hizmet görevlisi Freyja konuşmayan kızla iletişim kurmaya çalışır.

Aslında rahat okunabilecek ve merak unsurları barındıran hikayeyi yazar maalesef gereksiz uzatmış ve detaylara boğmuş. Kendi adıma çok hızlı okudum ama okuma gurubumuzda sıkılan ve kopanlar çok oldu. Yazarın diğer kitaplarını okumadığım için genel olarak tarzı hakkında bir yorum yapamayacağım ancak bu kitaptaki detaycılığı fazla geldi. Çanağın içine koyduğu bir anahtar satırlarca anlatılınca bizim gibi tez canlılar isyan ediyor tabii J

26 Şubat 2020 Çarşamba

Soğuktan Gelen Casus - John Le Carre


Soğuktan Gelen Casus yazarın ödül almış ve en bilinen kitabı.Casusluk hikayesinin ötesinde Soğuk Savaş Dönemini anlatıyor. Doğu Berlin atmosferinde İngiltere ve Rusya’nın casusluk faaliyetleri özetle.

John Le Carre eğitiminden sonra ders verdiği Eton kolejinden 1959’da ayrılır ve İngiliz Dışişleri'nde çalışmaya başlar.Önce  Elçilik görevleri sonra da MI6 onu gerçek bir istihbaratçı yapar. 1961’de ilk romanını yazar. Romanlarının başarısı casusluk olaylarına birinci elden vakıf olmasıyla ilgili.Bu başarıların ardından casusluk dünyasından ayrılıp yazarlığa geçer ve   55 yıl boyunca 25 casus romanı yazar.

91’de Soğuk Savaş bittikten sonra Le Carre için yazacak bir şey kalmadığını düşünenleri
uluslararası terörizm, kara para aklama, finans kapitali, uyuşturucu ticareti gibi konularda 11 kitap daha yazarak yanıltır.

Kahramanı George Smiley MI6 örgütünde başkan yardımcısı.Alıştığımız kaç-kovala işleri yapmıyor.Bir felsefesi var dolayısıyla diyalogları da siyaset felsefesi anlamında derin ve kaliteli. Bugün Carre’in casus romanına edebiyat düzeyinde itibar kazandıran önemli  bir yazar olarak görülmesinin sebebi bu tarz diyaloglar.

“Bir tarafın idealleri ile öteki tarafın yöntemleri aynı terazide tartılmaz değil mi “ cümlesi hikayenin de genel felsefesini veriyor.

Öte taraftan bugün bakınca klişe konular, ,Yeşilçam vari finali ile gönlümüzü çok da hoplatmayacak durgun bir hikaye ancak benim gibi siyaset felsefesi sevenleri mutlu edebilecek bir kitap.Arka planda tartışılan birey-komünizm,sömürü-kapitalizm konuları zaten ilginizi çekiyorsa casusluk hikayesi kitabın sadece tadı tuzu olur.

25 Şubat 2020 Salı

BEN YUSUF - SEZGİN KAYMAZ



Sezgin Kaymaz Türk Edebiyatının en iyi yazarlarından biri kuşkusuz. Dili tertemiz akıcı. Öyküden oluşan kitap çarçabuk sarıp okutuyor kendini. 
Yazarın daha önceki kitaplarını okuyanların aşina olduğu isimler var öykülerde. Okumadıysanız da önemli değil kendilerini hemen sevdiriyorlar nasıl olsa. Kendi yaşam öyküsünden izler taşıyan öyküler bir an kahkahalarla güldürürken bir an darmadağın ediyor insanı. Gene o çok düşkün olduğu hayvanları kedileri,köpekleri baş köşede.

Ben Yusuf öykülerden biri.  “Dayanıyor” kelimesi ne kadar anlamlı geliyor onu okuduktan sonra. Bazı kelimelerin anlamının farkına varmak için edebiyat gerekiyor demek ki.

Sürekli kullandığımız kelimelere yabancılaşmamız gibi.

Özlemek gibi. Yani basitçe söylenmiş özledim gibi değil de gerçekten gözlerini kapatıp eksikliğini öze kadar duyduğun bir şeymiş gibi.

Hergün söylediğin alalade bir kelime değil de hissetmek gibi….

Annesi Sabiş’i anlattığı öyküler,yazarın kişisel yolculuğunun da ipuçlarını veriyor. Hele final cümlesi….Mutlaka okuyun.