10 Ocak 2017 Salı

DEVİR - ECE TEMELKURAN

“Bazı yazarlarım var benim.Hani ne yazsa okurum derim ya Ece Temelkuran onların en başında gelir.Eleştiririm,ama başkasına  laf söyletmemJ” yazıp bırakmışım yaklaşık 1,5 sene önce taslaklara. 
Sonra bir sürü şey oldu,benim elim bir türlü Devir hakkında bir şeyler yazmaya gitmedi. 

Bana hangi kitabı diye sorsalar cevabım hala “Muz Sesleri” olur. Kitaplarını imzalatırken kendisine de söyledim, “bunu söyleyen bir iki kişi oldu şimdiye kadar” dedi. Okuyalı yıllar olmasına rağmen kampa dikilen o portakal ağacını; doktorun kızına yazdığı mektupları hatırladığımda hala yüreğim sıkışır. Şatilla kampındaki dram Muz Sesleri’nden sonra başka bir farkındalık yaratmıştı bende.
O yüzden Düğümlere Üfleyen Kadınlar’ın onu geçmesi çok zordu.Edebi teşbihleri çok daha fazla olmasına rağmen,kadını anlatmasına hele ki Ortadoğu’da kadını anlatmasına rağmen  benim yüreğime onun kadar dokunamamıştı.

Devir’le ülkemize, Türkiye tarihine geri dönmüş yazarımız.Konusu çok vurucu olmasına rağmen 12 Eylül dramlarını belki çok okuduğumdan gene aynı düşüncedeydim.Ama ben okuduğumda ülkemde henüz 30’a yakın patlama,saldırı,binlerle ifade edilen ölü sayıları yoktu.
Biz ölüm kendi coğrafyamızdan uzak olunca sanki hiç yokmuş gibi davranan benciller de ülke tarihini hasbelkader kulaktan dolma hikayelerle masal dinler gibi dinliyoruz işte. Kendi kuyruğunu kovalayan kedi gibi kendi tarihimizin etrafında dönüyoruz. 
Dünün ekmek,eşitlik özgürlük diye mücadele eden “anarşistleri” bugün gıda özgürlüğü ,temiz enerji,LGBT ve kadın hakları diyen “vatan hainleri” yarın uzay araştırmaları engellenemez diyecek Z kuşağı hep aynı şiddete maruz kalacak bu gidişle.Bu coğrafyada yaşayanlar ne zaman sadece insan oldukları için hatta genişletiyorum “canlı” oldukları için korunup dikkate alınacaklar. 
Devir’le Ece Temelkuran 80 ihtilaline giden süreci Ali ve Ayşe’nin çocuk gözünden dilsiz kuğuları simgeleştirerek anlatmış. Ya biz ? Biz bugün hangi sürece gidiyoruz. Meclis Tv’nin yayın vermediği oturumlarda bu ülkenin geleceği konuşuluyor,bizim geleceğimiz konuşuluyor.Kavga gürültü içinde değiştirilen maddelerden çoğunluğun haberi bile yok. Kuğular uçarsa bu ülke kurtulur sanan çocuk masumiyetine ne kadar ihtiyacımız var bizim. Bu bedeller ödenmesin diye kaç kuğu uçurmamız gerekecek.
Meclis önünde en temel itiraz haklarından yoksun bırakılıp kolluk kuvvetlerince şiddete maruz kalan “vatan hainleri” siz kimsiniz ki bu ülkeyi onlar kadar sevdiğinizi iddia ediyorsunuz.(!)

“Hayal Yıkılınca hepimiz başkentin ortasında da dursak mülteciyiz” diye yazmıştı Düğümlere Üfleyen Kadınlar'da.Bu da bizim "Devrimiz" işte..
Üzülüyorum,çok üzülüyorum…..

6 Ocak 2017 Cuma

BÜYÜK DENİZ YÜKSELİYOR - UYGAR ŞİRİN

Büyük Deniz Yükseliyor ,sanırım okuduğum ilk yerli distopya idi. Her ne kadar Uygar Şirin’i Karışık Kaset ‘teki romantizminden farklı bir yere koysa da  yazarın belirgin tarzlarından kopyalar veriyor.

Gezegende Büyük Deniz’le çevrili tek bir ülke vardır ve bu kara parçası dışında yaşanacak başka bir yer mevcut değildir. Yüzyıllardır gözle görülemeyecek yavaşlıkta yükselen deniz aniden 7 gün içinde 400 yıla eş değer bir yükselişe geçer. Başkan ‘ın  basın açıklaması şöyledir;
“Yüksektepe’nin 1820 adım olduğunu göz önüne aldığımızda kesin olmayan ama bilimsel verilere dayanan var sayımlara göre ülkemiz en az yirmi beş en çok kırk beş gün içinde sular altında kalacaktır.”

Şimdi böyle bir cümleyle Hollywood vari bir film senaryosu mu okuyacağım diye düşünüyorsunuz.Deniz geliyor,insanlar  kaçıyor,birkaç kahraman var ,insanlığı mı kurtarıyor...
Öncelikle bu kitap evet distopik bir kurguda ancak çok da simgesel. Her karakterin, onları bağlayan olayların anlatmak istediği bir de alt metin var.
Kendisine üstün özellikler yüklenmiş bir “Seçkin” beklentisindeki toplumun kurtarılacağı inancını üstü kapalı eleştirmiş yazar.O üstünlüğün herkesin içinde olabileceği gibi çok güzel mesajları var.Her şeyden önce bu kitapta "Umut" ve "İnanmak" kavramları var. 

Bir doğa felaketini bu kadar iyimser bir havada anlatmayı nasıl başarmış diyorsunuz.Uygar Şirin’in "İnsana" yüklediği anlam muhteşem.En dipten en yükseğe çıkarıyor sizi. 

4 Ocak 2017 Çarşamba

2016 Edebiyat Ödülleri -Dünya Kitap Dergisi

Dünya Kitap Ödülleri yılın en iyilerini açıkladığına göre ben de listeyi tamamlayabilirim.1993'ten beri verilen ödüllerde yılın en iyileri şöyle;

Yılın Telif Kitabı Ödülü Ayın Telif Kitabı olarak belirlenen 14 kitap arasından seçilerek Murat Meriç'e gitti.Ağaçkakan Yayınları'ndan çıkan 100 Şarkıda Memleket Tarihi'nin sivil tarih yazımını popüler kültürün öğelerini red etmeden objektif bir bakış açısıyla sunduğu için ödüle değer bulunduğu belirtilmiş. 















Yılın Çeviri Kitabı Ödülü gene yıl  içerisinde Ayın Çeviri Kitabı olarak seçilen 14 eser arasından belirlendi. Kurul, ödülü Stefan Zweig'ın Mary Stuart 'ını çeviren Kasım Eğit ve Yadigar Eğit'e verilmesini kararlaştırdı. 
















Yılın en iyi polisiye kitaplarının değerlendirildiği Yılın Telif Polisiye  Kitabı  Armağan Tunaboylu'nun Karakol Cinayetleri'ne verildi.
















Aynı seçici kurul Harun Candan'ın Yağmur Dinecek Kimse Bilmeyecek kitabına Polisiye Edebiyat Teşvik Ödülü'nü verdi. Bu kitap için yorumlar çok iddialı. Sipariş listeme ekledim bile. 

















Yılın En İyi Gastronomi Kültürü Kitabı  için bu yıl ödüle değer bir kitap bulunamadı. 
Türk mutfağının ilk gastronomi sempozyumlarını yapan Feyzi Halıcı'ya ise Emek Ödülü verildi.


Yılın Yayınevi Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları oldu.