23 Aralık 2014 Salı

2014 Edebiyat Ödülleri

Bu yıl aldığım karar doğrultusunda okumadığım yazarlara ve türlere ağırlık verdim;daha da listemde hiç okunmamış bir sürü isim var. Okunacak onca kitap,tanışacak onca yazar varken o listeler hiç bitmiyor J bitmesin de zaten.
Gelen yılda ne okuyabilirim ya da ne hediye alabilirim diyenler için gene 2014'de ödül almış kitapları,yazarları şöyle bir toparlamak istedim. Her yıl bir öncekinden daha ağır yapılan bu ödül tartışmaları her ne kadar keyfimi kaçırsa da bana da yeni isimler için fikir veriyor .
Takip edenler bilir, bu yıl Orhan Kemal Roman Ödülü Hamdi Koç’un Çıplak ve Yalnız’ına verildikten sonra bu tartışmalar çok alevlendi.Taylan Kara'nın yazısı ise bu ödül kurumunu aslında iyi özetleyen bir yazı oldu.Okumak isteyenler buradan ulaşabilirler.
Bizimkilerden bahsettiğim için Murakami severlerin bu yıl sosyal medyayı birbirine katmasına değinmiyorum bile. Nobeli bu yıl da alamayıp ödülün Modiano’ya gitmesi büyük hayal kırıklığı yarattı.
Murakami’yi çok seven bir okur olarak iyi yazar olma ölçüsü elbette Nobel’le ölçülemez diyor ve kim ne almış kısaca özetliyorum.

Man Booker’ı bu yıl Avustralyalı yazar Richard Flanagan,The Narrow Road to the Deep adlı romanıyla aldı.Komite başkanı Graylin’in “muhteşem bir aşk ve savaş romanı” değerlendirmesini yaptığı  Tazmanya doğumlu yazarın altıncı romanı olan The Narrow Road to the Deep, II. Dünya Savaşı sırasında geçen yasak bir aşkı konu alıyor. Geçen yıl ödül The Luminaries ile Kanada-Yeni Zelendalı yazar Eleanor Catton’a gitmişti.
1917 yılından bu yana, Columbia Üniversitesi tarafından 20 farklı dalda verilen Pulitzer ödülünün sahibi roman dalında Goldfinch ile Donna Tartt oldu. 

Her yıl Mystery Writers of America tarafından Edgar Allan Poe anısına verilen Edgar Ödülünü Ordinary Grace ile William Kent Krueger aldı.

Bilim kurgu ve fantezi dalında ise Ancillary Justice ‘in yazarı Ann Leckie,Hugo,Nebula,Arthur C.Clarke ödüllerini toplayarak yeni bilim kurgu kraliçemiz oldu.Bizde ne zaman çevrilir bilmiyorum ama Ancillary Sword ikinci kitap olarak raflarda yerini aldı bile.



Gelelim bizde kim ne almış.Ödül enflasyonu içinde gene sadece geleneği olan belli başlılarını listeye aldım.

Sait Faik Hikaye Armağanı
Sait Faik Hikâye Armağanı ödülü,bu yıl Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde ve
Olduğu Kadar Güzeldik eserleriyle tanıdığımız Mahir Ünsal Eriş'e gitti.Bu yıl çok okunup,çok paylaşılmasına rağmen ben hala okumadım ama listeme aldım.
















Behçet Necatigil Şiir Ödülü
Bu yılki Behçet Necatigil Şiir Ödülü Enver Ercan'ın Türkçenin Dudaklarısın Sen'e verildi.



















Sedat Simavi Edebiyat Ödülü

Sedat Simavi Edebiyat Ödülüne bu yıl Gölgeler ve Hayaller Şehrinde eseriyle Murat Gülsoy layık bulundu. Murat Gülsoy benim bu yıl keşfettiğim ve çok beğendiğim bir yazar ama ödül keşke yeni yazarlardan birine verilseydi.


















Yunus Nadi Roman Ödülü

Yunus Nadi Roman ödülünü İş Bankası Yayınlarından çıkan General Uçtu ile Mehmet Zaman Saçlıoğlu aldı.













Duygu Asena’nın anısına düzenlenen “Kadının Hâlâ Adı Yok” Roman Ödülü’nü ise Fırtına Takvimi ile Jale Sancak aldı.


















Yunus Nadi Öykü Ödülü

Öykü ödülü bu yıl Teklifinizle İlgilenmiyorum ile Başar Başarır'a gitti .

















Yunus Nadi Şiir Ödülü
Seçici kurul, ödüle Yusuf Alper'in Yolda ve Güngör Tekçe'nin Geçerken adlı kitaplarını layık buldu.

















Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü
Her yıl dönüşümlü olarak farklı bir türde verilen ödül bu yıl roman dalında verildi ve Kemal Varol'un "Haw" isimli kitabı seçildi.Sabit fikir'in önerdiği 50 kitap listesinde de vardı bu kitap.Zaten çok okunası duruyor :) 

















Haldun Taner Öykü Ödülü
Bu yıl ödüle Can Yayınları tarafından 2013'de yayımlanan  kitap kategorisinde Berna Durmaz'ın "Bir Fasit Daire" adlı öykü kitabı değer görüldü.

















Dünya Kitap Dergisi Yılın En İyileri


Altın Sayfa Polisiye Edebiyat Ödülünde yılın en iyi polisiye kitabının sahipleri Algan Sezgintüredi ve Suphi Varım oldu. Seçici kurul oybirliği ile Sezgintüredi'nin April yayınlarından çıkan "Maktulun Şansı" ve Suphi Varım'ın Labirent yayınlarından basılan "Karanlıkta iki Ceset 'ini" seçti. Ayrıca Osman Aysu'ya Onur Ödülü verilmesi kararlaştırıldı. 









Yılın Telif Kitabı” ödülü; Faruk Duman'ın Can Yayınlarından çıkan “Köpekler için Gece Müziği" adlı kitabına verildi.
Yılın çeviri kitabı ise yıl içersinde ayın çeviri kitabı olarak seçilen 11 eser arasından belirlendi ve oy çokluğuyla Everest yayınlarından çıkan Oscar Wilde'ın Dorian Gray'in Portresi seçildi.Çevirmen Ülker İnce ödülün sahibi oldu.















Orhan Kemal Öykü Ödülü
Çukurova Edebiyatçılar Derneği'nin Orhan Kemel anısına verdiği ödül bu yıl Fuat Sevimay'ın Ara Nağme adlı öykü kitabına gitti.

















Orhan Kemal Roman Ödülü
Seçici kurul 44 eser arasından Roman Armağanını bu yıl Hamdi Koç'un Çıplak ve Yalnız 'ına verdi. Adaylar arasındaki romanları bilmiyorum ancak Çıplak ve Yalnız'ı ben çok beğenmiş ve burada yorumlamıştım.


















Ömer Seyfettin Hikaye Ödülü
Bir yıl önce yayınlanan hikaye kitabı kategorisinde Ali Haydar Haksal'ın Güneşe Koşan Adam isimli kitabı ise 2014 Ömer Seyfettin Hikâye Ödülü’ne layık görüldü

19 Aralık 2014 Cuma

KEMİKLER ŞEHRİ - MICHAEL CONNELLY

Bir yıl daha bitiyor olumsuzlaması yerine,yeni bir yıl geliyor nasıl heyecanlı ve beklenti doluyuz (tamamen yalanJ)dilemması içinde son postun üzerinden neredeyse bir ay geçmiş;ben kafamda binlerce ıvır zıvırla bir türlü hiç bir şeye odaklanamadığım,yazdığım onlarca taslağı bile derleyip ortaya çıkaramadığım,okuduğum kitapların başlıklarını yazıp altını bir türlü dolduramadığım bir de bunları eksik bıraktığım için suçluluk hissettiğim günlerden geçiyorum.

Hiçbir yerde bulamadığım için arkadaşımdan ödünç alıp okuduğum Kemikler Şehri'ni bitirip iade ettikten sonra Nadir Kitap'a düştüğünü görünce hiç düşünmeden sipariş ettim.Connelly ve Mankell kitaplarını toplayabilmek için ciddi mesai harcıyorumJ
Bu arada çok güzel bir şey daha oldu. Aylardır aradığım Ölümünün Karanlık Yüzü’nü Eskişehir’de bir sahafta buldum.Telefonla konuştuğum İtalik Sahaf çok yardımcı oldu;kitabımı hemen kargoladılar.Bu kadar arayıp,heyecanla beklediğim kitabımın kapak kondisyonu kötüydü ama ben seriye başlayabilme sevinciyle çok önemsemedim.
Kemikler Şehri konu itibariyle daha önce okuduğum Connelly kitaplarına göre daha ürkütücü ve üzücüydü.Hollywood Hill sakinlerinden yaşlı bir doktorun köpeği yürüyüşten bir kemikle döner.Doktor bunun bir insana ait olduğunu anladığında Harry Bosch olaya el atar. Kemikler,iyileşmiş kırıklarla ve ameliyat izleriyle dolu bir çocuğa aittir ve yirmibeş yıl önce gömülmüştür.Bosch kimliği bile bilinmeyen bu çocuğu araştırmaya başlar.
Kitabı okumaya başladığımda eninde sonunda Bosch'un bu olayı çözeceğini biliyordum ancak olay akışında dedektifin hislerini,çocuğun 25 yıl önceki halini öyle elle tutulur şekilde veriyor ki yazar, bunu sadece bir katili kovalama kitabı olarak göremiyoruz.Bence okurun psikolojisine tesir etmeyi çok iyi beceriyor.

21 Kasım 2014 Cuma

Kolombiya'nın Don Kişot'u Luis Soriano Bohorquez - Biblioburro

O orta Magdalena bölgesinin Don Kişot’u.Eşekleri Alfa ve Beto ile gezici kütüphanecilik yapan Luis Soriano Bohorquez,1990’da başladığı Donkey Library ile Kolombiya'nın kırsal bölgelerinde kitaplara ulaşamayan çocuklara ders notları ve romanlar taşıyor.
Bölgedeki yaygın cehaleti,okuma yazma oranının düşüklüğünü gördüğünde Luis'in kafasında gezici kütüphane fikirleri oluşmaya başlıyor.15 köye yayılan bölgede "12-16 yaşındaki çocukların yaşlarına denk gelen okur yazarlık düzeyinde olmadığını gördüğümde bunun bir zorunluluk olduğunu gördüm ve entelektüel büyümeye yardımcı olmak istedim" diyor.



Projesini önce bir "Donkey Library"olarak hayal etmemiş tabii.Hafta sonları eşeğiyle ulaşabildiği,çocukların ödevlerine yardım için gittiği yerlere kitaplar götürmeye başlamış ve "eşek kütüphanesi" kendiliğinden gelişmiş.
Aralarında sözlükler, klasik romanlar,çocuk hikayeleri ve ders kitaplarının olduğu 70 kitapla başlamış.Bunları pazarlardan,sahillerden oradan buradan toplamış.
Biblioburro'da tüm kitaplar ücretsiz; ödünç verme ve geri alma yöntemiyle işliyor.350$ öğretmen maaşı  alan Luis "en azından eşeklerimin yemeği bedava" diyor.
Radyocu ve gazeteci Juan Gossain, Biblioburro macerasını işitince Kolombiya genelinde kitap bağışı çağrısında bulunur.Özellikle Bogata’nın elit yazarlarının bağışlarıyla kütüphane 4800 civarında bir sayıya ulaşır.
Eşeklerinin adı Alfa ve Beto. Onlar gerilla ve milislerin arasındaki savaş bölgesinde güneşin altında 200 kitap taşıyan emektarlar.Luis en zor zamanlarında bile kütüphanesinin mavi yazılı  tabelasını elinden bırakmıyor. 

İşte bu 10 bacak 20 km civarında bir çapta,kendilerine en yakın okul yada kütüphaneye ulaşmak için at veya eşek üstünde saatlerce gitmek zorunda olan 600 aileye kitap teslimatı yapıyorlar. 
Kendisi ise eşi ve 3 çocuğuyla dört duvarı tavana kadar kitaplarla dolu küçücük bir evde yaşıyor.Bugüne kadar eşeklerinin üstünde 4000 saatten fazla yolculuk yapmış.

Macando’yu yazarken ilham aldığını söyleyen Ganriel Garcia Marquez’in doğduğu Aracataca’da bu bölgede. Yüzyıllık Yalnızlık her zaman Alfa’nın sırtında diyor Luis.
2006’da askeri şiddet artınca ailesini alıp daha yüksek bir bölgeye yerleşiyor Ne mesafeler ne de geçirdiği kaza sonucu kaybettiği bacağı onu amacından geri döndürmüyor.Tek derdi Magdalena'yı bir gün okuyan-yazan kültürlü insanların yaşadığı bir bölge olarak görmek.





Ünü Kolombiya sınırlarını aşan bu inanılmaz adam CNN,PBS,New Yok Times’a da haber olur.Hatta Brezilyalı yazar Paulo Coelho, Soriano’yu öven bir makale yazar.Başarılı illüstratör ve çocuk kitapları yazarı Jeanette Winter "Biblioburro" isimli resimli bir kitap yayınlar “A True Story From Colombia".Ancak ne ironidir ki Luis Soriano ancak bir arkadaşının ödediği uçak bileti ile bu yılki Bogota Uluslararası Kitap Fuarına katılabilir.






 
Bu savaş yorgunu topraklarda bir de cehaletle savaşan Soriano,İngilizce kitapların yetersizliğinden şikayetçi.Gerek dijital gerek basılı yayınlarla dış dünyaya bağlı bir ülkede,iki dilliliğin önemini vurguluyor ve kırsal kesimde yaşayan çocukların,dünyanın en çok konuşulan dilinde yazılmış kitaplara daha fazla ulaşması  gerektiğini savunuyor tutkuyla.


Şehrin monotonluğundan sıkılmış İngilizce öğretmenlerine Magdalena’nın güneşli ovalarında kucak açmışlar.La Gloria’da öğretmenlik yapmak isteyen herkesi bekliyorlar. Bu uğurda kasabadakiler evlerini ücretsiz paylaşmaya bile hazır.

İnanılmaz bir özveri ve idealizme sahip Soriano ‘nun hikayesinin bir benzerine biz Mustafa Güzelgöz’de rastlarız. İsmail Cem,Türkiye’nin Geri Kalmışlığının Tarihinde ta 1943 yılında tayini Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesine çıkan Mustafa Güzelgöz’ün eşek sırtında bir sandıkla okusunlar diye köylünün ayağına  kitap götürdüğünü anlatır. Mustafa Güzelgöz’ün akıbeti de bizim için bir Vecihi Hürkuş ya da Cavit Cav hikayesinden farksızdır. Onunla ilgili ayrıca bir yazı hazırlıyorum,bir başka postun konusu olsun.

14 Kasım 2014 Cuma

GOLEM VE CİN - HELENE WECKER

Uzun süre pazarlama ve iletişim sektöründe çalışan Helene Wecker,ilk aşkı yazarlığa döndüğünde bu kadar güzel bir eser çıkaracağını biliyor muydu acaba.Golem ve Cin ilk sayfasından itibaren inanılmaz keyif aldığım,elimden bırakamadığım kitaplarımdan biri oldu.
Raflarda yerini aldıktan sonra pek okuyucu  tarafından olumlu eleştiriler alan kitabı,biz Kitap Ağacı olarak fantastik-gotik edebiyat ayı olarak belirlediğimiz Kasım için oylayıp seçtik.
Golem Yahudi inancına göre kilden var edilen gerçek üstü bir varlık. Yahudi asıllı Helene Wecker’ın kocası Arap asıllı. Dolayısyla ne Golem ne Cin yazarın hiç  de uzak olmadığı mitler.Her ikisi de göçmen ailelerin banliyölerde büyümüş çocukları.Bu yüzden kitapta alttan alta hissedilen göçmenlik ,yabancılık ve yalnızlık duygularını yazarın çok iyi bildiğini düşünüyorum.
Wecker iki kültür arasındaki farklılıklardan hikayeler yaratmaya çalışırken bir arkadaşının tavsiyesiyle daha önce hiç denemediği fantastik öğeleri kullanmaya karar verir.1800’lerin sonunda Batı Avrupa’dan ve Suriye’den Amerika’ya göç etmiş mitlerine aşina olduğu iki insanüstü karakter “Golem ve Cin” üzerine yazmaya başlar.
Başlangıçta kafasında yarattığı Golem’in daha çok Prag Golemi’ne ( inanışa göre haham Judah Loew Ben Bezalel tarafından 17.yüzyıl Prag Musevilerini antisemitiklere karşı koruması için canlandırılan kilden heykel) ya da Frankestein’ın canavarına yakın bir karakter olduğunu söylüyor. Daha sonra roman boyunca daha duygusal ve insancıl bir karakter yakalamış.
Cin ise daha çok Ortadoğu ve Müslüman dünyasına ait bir mit olmasına rağmen batı söylencelerinde de Binbir Gece Masallarına benzer hikayeler olduğunu fark ediyor ve ateşten bir karakter yaratmaya karar veriyor.
Bu kitabı yazarken yaptığı araştırmalarda en çok şaşırdığı şeyin ise Musevi cemaatinin içindeki sosyalist hareketin büyüklüğü olduğunu söylüyor.Bu konu benim de dikkatimi çekti ayrıca okumak istiyorum.

Hikayeye dönersek ;Otto adında mutsuz ve etrafınca sevilmeyen bir genç marangoz,kendisine eş olarak bir kadın Golem yapması için Yehudah Schaalman’a gider. Schaalman kadim öğretilere sahip ihtiyar bir büyücüdür.Ruhları olmayan Golemler sahibine köle olması için yapılır, görevi koşulsuz hizmet etmektir ancak kontrolü gerekir, çok güçlüdür.Büyücü Golem’i yapar ve bir sandığa koyar.Görüntüsü aynen bir insan-kadın gibidir.Zeki,çalışkan ve meraklı olmasını istediği yeni karısıyla New York’a giden bir gemiye binen Otto dayanamayıp Golem’i canlandıracak sözcükleri gemide okur.

Öte tarafta New York’un Suriye Mahallesi’nin iyilik meleği Meryem kalaycı Arbeely’ye tamir edip parlatması için ailesinden kalma eski bir ibrik getirir .Kalaycı ibriği parlatırken içinden yaklaşık bin yıldır ibriğin içine hapsolmuş bir cin ortaya çıkar. İnsan bedenine mahkum bu ateşten varlık Suriye çöllerindeki muazzam sarayından  kopartılıp büyüyle bağlanmıştır.

Biz kitap boyunca bu iki farklı varlığın hikayesini okuyoruz.Bu hikayeler birbirine nasıl bağlanıyor, çocukluk masallarımıza kadar nasıl uzanıyor ayrıntı vermiyorum ama şu kadarını söyleyebilirim ki büyüler,büyücüler,hahamlar,cinler,golemler size  harika bir kitap sunuyor.

1899’ ların New York’unda oluşturulan hikayede  şehir,mekanlar,insanlar,dükkanlar,köprüler çok güzel resmedilmiş.Neredeyse o havuzun başındaki heykel gözünüzün önünde canlanıyor. Ayrıca kitabın dili ve çevirisi de çok başarılı. Kurgu için zaten söylenecek fazla bir şey yok;başından sonuna akıcılığından ve heyecanından hiçbir şey kaybetmiyor.
"Bugünlerde çok sıkılıyorum ne okusam" diye soranlara ilk  Golem ve Cin’i öneririm artık J


7 Kasım 2014 Cuma

HİLE - MICHAEL CONNELLY


Ana kahramanımız dedektif Harry Bosch’un dışında bir karakterimiz daha var artık; hatta bu kitapta daha fazla öne çıkmış. Terry Mc Caleb . FBI'in önde gelen profilcilerinden biriyken sağlık sorunları nedeniyle bu işleri bırakmış,Catalina Adasında karısı ve kızıyla yaşıyor. 
Edindiğim Bosch sıralamasında gelmesi gereken kitap buydu fakat o kadar çok Mc Caleb flash back i ve eskiye atıf  vardı ki acaba  öncesinde bir kitap daha mı var diye düşündürttü.
Connelly’nin resmi internet sayfasına baktığımda benim sıralamam Bosch serisi için doğru ancak Mickey Haller serisi dışında başka serileri de varmış.
Terry Mc Caleb’in ana karakteri olduğu 3 kitabı listelemişler. Kan Bağı ,Hile ve Darboğaz olarak çevrilen Narrow.Dolayısıyla Mc Caleb karakterini ve hikayesini anlamanız için Hile’den önce Kan Bağını okumanızı tavsiye ediyorum .O kitapta mesleği neden bıraktığı,şimdi içtiği o ilaçlara nelerin sebep olduğu anlatılıyor.Ben bilmediğimden Hile'yi okumuş bulundum.
Clint Eastwood ‘un hem başrolünü oynadığı aynı zamanda yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği  "Blood Work" Kan Bağı’ndan uyarlama. Connelly,Hile olarak çevrilen A Darknessmore than Night’ da Bosch ve Terry Mc Caleb’i buluşturup büyük bir başarı sağlıyor. Los Angeles Times gazetesi tarafından 2001 yılının en iyi romanı seçiliyor.
Bir film yönetmeni ilişki kurduğu oyuncusunu öldürmek ve olayın intihar gibi görünmesini sağlamakla suçlanır.Tutuklamayı Bosch yapmıştır ve davanın asıl tanığı olarak medyanın gözü önündedir.
Bu arada eski bir arkadaşı Terry Mc Caleb’e incelemesi için dosyayı getirir. İşin içine daldıkça katilin yönetmen değil Bosch olduğunu düşünen Mc Caleb  sadece okuyup fikir  vereceği davayı bırakamaz ve Bosch’u araştırmaya başlar.
İki çok zeki bulmaca çözerin bir arada olması inanılmaz keyifli olmuş.Karşılıklı zeka oyunu oynuyorlar. Böylece seriye de bir hareket gelmiş.

6 Kasım 2014 Perşembe

MELEKLERİN UÇUŞU - MICHAEL CONNELLY

Angels Flight, Harry Bosch serisinin yazılan altıncı kitabı olmasına rağmen Türkçeye çevrilen ilk kitabı.Ben bu yüzden seriye geç başlamayı avantaja çevirdiğimi düşünüyorum.Çünkü çok kritik noktalar ve isimler önceki kitaplara bağlanıyor.Önce bu kitabı okuyanlar sonrasında mutlaka kafa karışıklığı yaşamıştır.Hala okumayan varsa tavsiyem serinin sırayla okunması.Öte yandan İnkılap ve Altın Kitapların çevirilerini karşılaştıracak olursam İnkılap çevirilerinde çok fazla basım hatası ve anlam düşüklüğü var. Okumayı gerçekten zorlaştırıyor.Altın Kitaplardan çıkanları daha hızlı okuduğumu varsayarsam sorun Connelly’de değil çevirilerde J
Kitaba dönersek temposu yüksek hikaye her polisiye severi tatmin edecek örgüde.Hem toplumsal olaylara,politik tavırlara rahatsız etmeden dokunuyor hem de olayın geçtiği şehir arka planda çok iyi resmediliyor.Bence Connelly bu konuda çok başarılı.

Howard Elias'ın cesedi Los Angeles şehir merkezinde servis yapan Angels Flight'ın vagonlarından birinde bulunur. Elias, polis departmanında yaşanan işkenceler, suçlulara karşı ölçüsüz şiddet, ırkçılık gibi davalarla ünlü olmuş siyahi bir avukat. Öldürüldüğünde ise 12 yaşında bir kıza tecavüz edip öldürmekle suçlanan Michael Harris’in davasıyla ilgilenmekte.Harris de gözaltında polis şiddetine uğramış bir siyahi ve Bosch onun suçlu olduğundan emin.

Dedektifimiz ekibiyle birlikte olaya el attığında sokaklar savaş alanına dönmeye başlamıştır bile. Toplumun tepkisini azaltmak için ya bir polis kurban verilecektir ya da acilen katil bulunacaktır. Bu arada 1 yıl önce evlendiği Eleanor’la zor zamanlar geçiren dedektifimizin duygusal hayatı da epey karışık.

Meleklerin Uçuşu en zor okuduğum –kesinlikle çeviriden- ama en çok beğendiklerimden biri oldu diyebilirim.Şu an baskısı yok ben www.nadirkitap.com'da bulup aldım .

23 Ekim 2014 Perşembe

ASMA PANSİYON - IŞIL ŞENOL

Bu kitabı çok değil 1 ay önce okumuş olsaydım şimdi bu yorumu yazmak yerine Bozcaada’ya gitmek üzere valizimi topluyor olurdum.Her şeyden kaçıp sığınılabilecek en muhteşem yerlerden biri herhalde ada.
“Bir insanı bir kez kaybetmeyi göze aldığınızda ikincisi için bir nedene bile ihtiyacınız olmaz” belki Madam Yenola’yı da bulurdum kimbilir;yada ilaçsız uyurdum. 
Hikayenin asıl kahramanı aslında Ada ve Asma Pansiyon. Hayatının alt üst olduğunu düşünen Defne kimseye haber vermeden adaya gelir ve Madam Yenola’nın pansiyonuna yerleşir. O buraya sığınırken kendisi gibi pansiyonda kalanların da yolu buraya hep bir nedenden düşmüştür. Defne yaşamını yola  koymaya çalışırken biz de,Feyyal Hanım’ın,Demir’in,Belma’nın ve Ekrem Bey’in hikayelerini öğreniriz kitap boyunca. Ama en çok Madam Yenola’nın.  

Ah Yana ah ! ne doğru ; “aşk asıl vefa ile ölçülür”….

Işıl Şenol önümüzdeki pazar Ankara Kitap Ağacı grubunun konuğu olacak.Bir aksilik çıkmazsa ben de orada olacağım.Büyük bir fidanla okuduğumuz Asma Pansiyon üzerine sohbet edeceğiz.

21 Ekim 2014 Salı

SONSUZ GÜN BATIMINDA - FURUĞ FERRUHZAD

Eğer aşk varsa zaman ahmakça bir sözdür.


Sonsuz Gün Batımında,İranlı şair Furuğ Ferruhzad’ın mektuplarını,anılarını,söyleşilerini bir araya getiren sarsıcı bir kitap.Sarsıcı kelimesinin altını özellikle çiziyorum. Erkekler dünyasında var olmaya çalışan kadın edebiyatçılar bir yana,Ferruhzad bir yana bundan sonra benim için. 1950’lerin 60’ların İran’ında değil var olmaya çalışmak; yok sayılmak başka bir şey çünkü. 32 yaşında trafik kazasında öldüğünde molla diktasındaki ülkesinde cenaze namazı bile kılınmadı ama bugün İran Edebiyatının en büyük şairlerinden biri o.
Evliliğinden 2 yıl sonra eşinden boşandığında evladının da yüzünü bir daha göremez. 62 yılında İbrahim Golestan’la çalışırken aldıkları bir teklifle Tebriz dağlarıyla çevrili cüzzamlılar dinlenme evine gidip doğaçlama  bir kısa film çekerler.Film çekimi sırasında cüzzamlılar evinde tanıştığı Hüseyin Mansur isimli bir çocuğu evlat edinir.


"Ev Karadır" uluslararası alanda pek çok ödül alır.Fondaki kadın sesi Furuğ Ferruhzad’a erkek sesi de İbrahim Golestan’a aittir. Farsça şiirsel bir anlatımla geçen filmin Türkçe ve İngilizce alt yazılı olanlarına şu an ulaşmak mümkün.İmkanınız varsa mutlaka seyredin.Çok;çok etkileyici bir film.
“İnandığım başka bir şey de hayatın bütün anlarında şair olmanın gerekliliğidir. Şair olmak, insan olmaktır. Günlük davranışları şiirleriyle hiç bağdaşmayan bazı insanlar tanıyorum. Yani sadece şiir yazdıklarında şair oluyorlar, sonra bitiyorlar. İki yönlü olduklarından fakir, kıskanç, mutsuz, dar fikirli, zalim, pisboğaz, açgözlü bir insan olup çıkıyorlar. İşte, ben bu adamların sözlerini kabul edemiyorum.” derken soğuk ve fakir evinde şiirlerini o derin yalnızlık duygusuyla yazar.
Yaralarım aşktandır benim,aşktan aşktan aşktan diye haykıran çok cesur bir kadın...

14 Ekim 2014 Salı

I've Got Your Number - Sophie Kinsella


Yanımda okuyacak hiçbir şeyim kalmadı,bari dergi bulsam diye söyleniyordum ki karşıma çıkan kitapçıda daha fazlasını buldum J Gördüğüm ilk Sophie Kinsela’yı bu beni kurtarır deyip adeta kaptım.İyi ki almışım; uzun zamandır böyle şekerli bir şeyler okumamıştım;okurken çok eğlendim.
Malum her Kinsella kitabındaki gibi kahramanımız bir kadın. Konu onun etrafında dönen ona göre trajik bize göre komik romantik ilişkiler ağını içeriyor.
Nişanlısının aile yadigarı yüzüğünü kaybeden Poppy telefonunu da çaldırıyor; panikle otel lobisinde aranırken çöpte bir telefon buluyor.Bulduğu telefon bir iş adamı olan Sam’a ait ve müşterileriyle görüşmek,maillere cevap vermek için telefonunu geri istiyor.Hanım kızımız telefonu geri vermek istemeyince de bize hoş bir Chick-Lit okumak düşüyor. 
Türkçeye “Numaran Bende Var” olarak çoktan çevrildi. Meraklısı kaçırmasın.