31 Ağustos 2018 Cuma

YOLCU 23 - SEBASTİAN FITZEK


İskandinavların karanlık polisiyelerinin yanında bu Almanların da ayrı bir yeri var. Genellikle pek hayal kırıklığı yaşamadığım için yazarın önceki kitaplarını okumadan Yolcu 23' ü denemek istedim.

Sebastian Fitzek hem ülkesinde hem de çevrildiği ülkelerde çok seviliyor.1971 Berlin doğumlu yazar ilk kitabı Terapi ile 2006’da Almanya’da Da Vinci’nin şifresini ilk sıradan indiriyor.Yalnız Almanya’da 5 milyon civarında kitap satan Fitzek ‘in dünya çapında 12 milyondan fazla sattığı söyleniyor.

Yolcu 23  adı istatistiki bir önermeden geliyor.İddiaya göre her yıl ortalama 23 kişi deniz yolculuğu sırasında ortadan kayboluyor. Kurgu da bu önermenin üzerine kurulu aslında.

Berlin Polis Departmanından psikolog- polis Martin Schwartz beş yıl önce karısını ve oğlunu bir gemi yolculuğunda kaybetmiştir.Acısını unutmak için kendini en tehlikeli görevlere atarken bir gün yaşlı bir kadın yazardan telefon alır.Kadın ona Sultan of the Seas gemisine mutlaka binmesini ve ailesinin başına gelenleri bulacak ipuçları olduğunu söyler.
   
Benim için son derece sürükleyici ve merak uyandırıcı bir hikayeydi. Sonuna kadar tatmin etti ,asla suçlunun kim olduğu konusunda emin olamadım.

Yazarın daha önceki kitapları çıtayı çok yükseğe koyduğu için Fitzek hayranlarının beklentisini çok karşılamamış . Demek ben henüz daha iyilerini okumadığım için şanslıyım. Sizler de bana öneride bulunursanız çok sevinirim.

30 Ağustos 2018 Perşembe

GECE AVI - ROBERT BRYNDZA


Robert Bryndza 'nın okuduğum ikinci kitabı. Her ne kadar kendini rahat okutup merak uyandırsa da Buzdaki Kız'da olduğu gibi hikaye yazarın yarattığı karaktere hafif kalıyor. Bana göre Erika Foster' a şöyle ciddi bir kurgu yakışır çünkü bir Smoky Barrett kadar fan yaratacak potansiyele sahip.

Hala kocasının yasını tutan Erika Foster bu kitapta biraz daha toparlanmış ve işine odaklanmış durumda.

Türün özelliği bir seri katil cinayetini çözmeye çalışan Foster ve ekibi katili bulmak için uğraşıyor elbet. Yol,yöntem vs çok da alışık olduklarımızdan farklı öyle vay be nasıl buldu dedirtecek türden değil. Üstelik katilin finalden çok önce ortaya çıkması ,sadece cinayet nedenlerine odaklaması her okuyucunun hoşlanacağı bir durum da değil.

29 Ağustos 2018 Çarşamba

LAGOM - LINNEA DUNE


Ne fazla ne eksik ,tam kararında. Yani tam da doğada olması gerektiği gibi.

İsveç’in Lagom felsefesi özetle sadelik üzerine kurulu. Evde,iş yerinde,sosyal hayatlarında aşırılıklardan kaçınarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Kişisel ilişkilere ve hobilerine çok önem veriyorlar,Doğada fazlasıyla vakit geçiriyorlar.

Hygge ‘yi okurken düşündüklerim bu kitapta da geçerli elbet. Sosyal haklar ve yaşam standardı açısından fersah fersah uzaktayız. Bu dengeli yaşama sanatının %40'ı bize bağlıysa geri kalanı yaşadığımız sisteme bağlı maalesef.
Çalışma hayatının dengede olabilmesi için önce sistemin sonra iş verenlerin bunu sağlaması gerek. Aileye vakit ayırma,çocuklarla ilgilenmenin ebeveyn izinleriyle ayarlanması gibi bize ancak gelecekten gelen uygulamalarla bizim Lagom yaşamamız ütopik.

Kırsala kaçma hayali kurmadan, şehir yaşamını çevreye zarar vermeden idame ettiren ve sistemin onlar için her şey olduğu ülkeler doğal olarak mutluluk yöntemleri üzerine felsefe yapıp pazarlayabiliyorlar.

Büyük büyük ebeveynlerimizin yaşam tarzlarını küçümseyip kendi özümüzden koptuğumuzdan beri “mutluluğa nasıl ulaşılır” konusu bugünün bir tüketim aracı haline geldi .

Zaten kendi tarımını yapan birkaç kuşak öncesini bir tarafa bırakırsak , biz apartman çocuklarına ekin dikin kendinizi daha mutlu hissedeceksiniz önerileriyle gelen İskandinav kültürü ormanda mantar toplayıp,göllerde yüzerek bu felsefeyi  dünyaya ihraç ediyor. 

Bizim ise kendimize dönüp kızmamamız imkansız. Evet Lagom, bu şehirde bir önceki kuşağın işten çıkınca yüzdüğü içi balık dolu bir deniz vardı,senin evde yap dediğin herşey zaten evde yapılırdı.Sosyalleş dediğin komşuluk her akşam içilen çay ;evde eksilince istenen tuzdu. Arkadaşlık sokakta seksek oynamaktı. Şimdi mi ? işten çıkıp 1 saat trafikte en nezaketsiz karşılaşmaları savuşturup eve denge içinde ulaşıyorum;hatta ne sosyal ne ekonomik gidişata takılmıyorum!