31 Aralık 2012 Pazartesi



Ömür defterinden bir fal açtım gönlümce
Halden anlar bir dost gelip falı görünce
Ne mutlu sana dedi ; daha ne istersin
Ay gibi bir sevgili,yıl gibi bir gece.

                                                Ömer Hayyam









Her şeyin gönlümüzce olduğu güzel bir yıl karşılasın bizi…

28 Aralık 2012 Cuma

Spider Man Gerçekten öldü mü?




The Guardian "Arthur Conan Doyle Sharlock Holmes'u öldürdüğünden beri kurgu dünyası böyle dramatik bir ölüm görmemişti" demiş Spider Man’in ölümünü için. Marvel Comics kahramanımızın öleceği 700. sayıyı bugün çıkarttı.
Stan Lee ve Steve Ditco’nun yarattığı Peter Parker ve onun alter egosu Spider Man 1962’den beri en popüler süper kahramanlardan biri. Bu son sayıda baş düşmanı Dr.Octopus tarafından öldürülecek. Brian Micheal Bendis bu sonu yazarken çok duygulandığını ve ağladığını söylemiş.
Bu arada Marvel 9 Ocak’ta Superior Spider Man’in 1.sayısını yayınlayacağını duyurdu.Yeni kahraman bakalım kim olacak…



http://marvel.com/news/story/19882/preview_superior_spider-man_1
http://marvel.wikia.com/Death_of_Spider-Man
http://www.guardian.co.uk/books/2011/jun/22/spider-man-death-marvel

26 Aralık 2012 Çarşamba

Detective Fiction -Dashiell Hammett Polisiyesi


Hard boiled temsilcilerinden Dashiell Hammett en bilinen polisiye romanı "The Maltese Falcon" ı yayınladığında yıl 1930 idi  Bu roman 1941’de John Huston tarafından sinemaya uyarlandı ve Dashiell’in ünlü dedektifi Sam Spade’i Humphrey Bogart oynadı.
Kara Film kuşağından Malta Şahini (Maltese Falcon) tüm zamanların en iyi filmlerinden biri kabul ediliyor.
Hammett Polisiyeleri daha önce Türkçe’ye birkaç yayınevi tarafından çevrildi fakat sonrasında devamı gelmedi. Maltese Falcon ilk olarak 1944'te Tasvir yayınlarından Kıbrıs Şahini adıyla çıktı.Üç Maymunlar kitabı 1963'te Maltalı Atmaca olarak bastı ve son olarak ta  1995 'te Parantez yayınladı. 



Bu baskılar gg.com ; nadirkitap.com gibi online sahaflarda halen bulunabiliyor. Ben şu an baskısı olmayan "Türk Sokağındaki Ev"'i gg 'den 14,90 TL'ye aldım.Kitap hiç kullanılmamış.

Şimdi Everest Yayınları cep kitabı formatında Dashiell Hammett külliyatı yayınlıyor. Daha popüler kitapların baskısı karşısında bu seriler genelde yarım kalıyor.Bakalım Everest seriyi tamamlayabilecek mi…


Amerikan polisiye türünün yaratıcısı kabul edilen Hammett yazarlık hayatını 1934'te noktaladığında 5 roman 67 öykü kaleme almıştı.En iyi öykülerinden biri olan Sırça Anahtar'ı 30 saatte tek oturuşta yazdığını söyler. Gerçekten motivasyonu muhteşemmiş.
50'li yıllar Dashiell için çok zor geçer. Mc Carthy engizisyonundan nasibini almış ve bağlı olduğu komünist partiye karşı Elia Kazan gibi muhbirliğe  zorlanmıştı. Ancak o bunu kabul etmedi.Mal varlığına el kondu.Yıllar süren davalar ve veremle geçen hapishane yaşamı sonunda 1961'de akciğer kanserinden öldü.


23 Aralık 2012 Pazar

2012 Edebiyat Ödülleri

Yeni yıla girmeye bir kaç gün kala çoğumuz geçmiş yılın dökümlerini ,gelecek yılın planlamalarını yapmaya başladık. Neler okuduk,neleri beğendik, kimleri beğenmedik,gelecek yıl listelerimizde hangi kitaplar olacak bunları paylaşmaya başladık. Herkesin yıldızı subjektif olarak kendine göre farklı tabii ancak ben hafta sonu Doğan Hızlan'ın makalesini okuduğumda  en azından ödülle tescillenmiş iyi kitap & iyi yazar listesini burada bir kere daha toparlamak istedim.Hem bu kitapları henüz okumamış olanlara hem de yeni liste hazırlayanlara faydası olur diye düşünüyorum. 

Sait Faik Hikaye Armağanı
Edebiyatımızın en büyük ödüllerinden biri kabul edilen Sait Faik Hikaye Armağanını bu yıl "Peruk gibi Hüzünlü" ile Yalçın Tosun aldı.
Bu kitabın kapak tasarımına bayılıyorum ;Nahide Dikel yapmış.















Behçet Necatigil Ödülü
Aynı zamanda önemli bir şiir çevirmeni de olan Eray Canberk 50 yıllık şiir birikimini Kent Kırgını'nda toplamış.
Ben Eray Canberk'in Rüknü Özkök'le yaptığı Ömür Biter İstanbul Bitmez belgeselini de ilgiyle takip ediyorum.Meraklıları için Heyyamola yayınlarından çıkmış aynı isimde bir de kitapları mevcut.














Sedat Simavi Edebiyat Ödülü

Çeviri edebiyatımızın önemli temsilcilerinden Ahmet Cemal "Lanetlenmiş Ağustos Böcekleri"nde topladığı denemeleriyle bu ödülün sahibi oldu.
















Yunus Nadi Roman Ödülü
Irmak Zileli ilk defa Oya Baydar'ın son kitabı için yazdığı eleştiri yazısıyla dikkatimi çekmişti.Radikal kitap için yazdığı bu yazıyı maalesef Radikal'de okuyamadık.Yayınlamadılar.Kendi internet sayfasında yayınladığı O Kontjonktürel Romanınız'a isteyenler buradan ulaşabilirler.Üzerine o kadar gidildi ki İnci Aral Cumhuriyet'te Eleştiye Saygı ve Eleştiri Susuzluğu başlıklarıyla eleştiri konusuna bakış açısını dile getirdi.
Bu yıl Yunus Nadi Roman Ödülü yazarın ilk kitabı Eşik'e geldi.











Yunus Nadi Öykü Ödülü


Hanımların Dikkatine yazarın ikinci kitabı.Seray Şahiner 2012 Yunus Nadi Öykü ödülünün sahibi oldu.
















Yunus Nadi Şiir Ödülü
Toplumcu ve devrimci şair Hüseyin Haydar bu yıl şiir ödülünün sahibi oldu.


















Aydın Doğan Ödülü

















Selim İleri 40 yıllık yazım hayatında tüm kitapları birlikte değerlendirilerek Aydın Doğan ödülüne layık bulundu.




Haldun Taner Öykü Ödülü

Milliyet Gazetesi'nin Haldun Taner anısına verdiği ödülü Kerem Işık ikinci öykü kitabı Toplum Böceği ile aldı.


















Dünya Kitap Gazetesi Yılın En İyileri

Roman

Yılın en iyi kitabına Ahmet Ümit'in Sultan'ı Öldürmek romanı layık görüldü.
Tabii ben aynı kanıda değilim. Bu roman kesinlikle benim en iyi kitabım değildi :) Yorumumu daha önce burada yapmıştım.














Çeviri
En iyi çeviriyi ise Almanca Dersi ile Ayşe Sarısayın aldı.

















21 Aralık 2012 Cuma

Bir Nabokov Klasiği - Lolita


Vladamir Nabokov şüphesiz dünya çapındaki ününü İngilizce olarak kaleme aldığı Lolita romanına borçludur.Kitap tabu edilen konusu yüzünden yayın evlerince geri çevrilmiş ancak 1955'te Paris'te basılabilmiştir. Yayınlandıktan sonra kitaba çok sert eleştiriler geldi. 1958'de Amerika'da yayınlandıktan sonra kitap bir fenomen haline geldi ve Nabokov'u adeta meşhur etti .1962'de Stanley Kubrick tarafından filme çekildiğinde gene Nabokov tarafından senaryolaştırıldı ve sansür yüzünden romanın sarsıcı bölümleri  ya yumuşatıldı yada hiç gösterilmedi. 
Bir Nabokov uzmanı olan Dieter E.Zimmer web sitesinde 37 ülkeden 56 yıldır basılan 185 Lolita kapağını yayınlamış.
1955 FR Olympia Press, Paris & 1957 SV Widstrand, Stockholm &1959 BRD Hamburg 
1959 TUR Aydin Yayinevi, Istanbul & 1964 TUR Altin Kitaplar Yayinevi, Istanbul         


1976 BRD Rowohlt , Reinbek&1997 FR Gallimard , Paris& 2005 JAP Shinchosha, Tokyo

20 yüzyılın en tartışmalı romanlarından biri kabul edilen Lolita'nın kitap kapakları da kitabın içeriğini pek yansıtmadığı için eleştiriliyor. Aslında bir çocuk istismarının anlatıldığı kaybolmuş bir çocukluğun vurgulandığı kitabın kapakları ne ilginçtir ki basıldığından beri soft core tabir edilen müstehcen ve cinselliği çağrıştıracak şekilde tasarlanıyor.Mimar ve blogger olan John Bertram bu duygularla 3 yıl önce Lolita'nın yeni kapak tasarımı yarışmasına sponsor oldu. 34 ülkeden 105 katılımcının toplam 155 eseri içinden  60 tasarımcının çalışması  Lolita :Story of a Cover Girl olarak kitaplaştırıldı. Bu sefer seksüelliğe daha karanlık ve karmaşık tarafların da eklendiği çalışmalar ortaya çıktı 



Fikrin Zimmer'in internet sitesindeki kapaklardan sonra şekillendiğini söylüyor Bertram. Bu arada Woman's Building kurucularından Sheila Levrant de Bretteville'den tavsiye ve öneriler alıyor. Ellen Piter ki kendisinin romanın merkezinde tecavüz kurbanı olan bir çocuk vardır ana fikriyle kitap hakkında bir denemesi vardır; ; Woman Design araştırma bölümünden Sian Cook ve Teal Triggs ile görüşüyor. Bu bakış açısıyla sadece kadınların kanaatlerini kabul etmeyi düşünüyor fakat yarışmada kapak tasarımcılarının 2/3 ,deneme yazanların da yarısı kadın olunca düşüncesini uygulayamıyor. 

http://www.d-e-zimmer.de/Covering%20Lolita/LoCov.html
http://venusfebriculosa.com/
http://imprint.printmag.com/illustration/recovering-lolita/

12 Aralık 2012 Çarşamba

YEŞİL PERİ GECESİ

                                                                                                           
"Sevilmek istemiştim. Ömrüm sevilmek isteyerek geçmişti. Sevilmek için güzelliğimden başka verebileceğim hiçbir şeyim yoktu. Ama güzelliğimi herkes istemiyordu. İsteyenler de çabuk bıkıyorlardı. Sevginin kesintisiz bir şey olduğuna inanmıyordum. Sevgi doğuyordu. Sonra bir gün ölüyordu. Ölünce hiç doğmamış gibi oluyordu.”

Kitaba İncil'den "İçinizden kim günahsızsa ilk taşı o atsın" cümlesiyle başlıyorsunuz sonra bir daha elinizden bırakamıyorsunuz. 
Edip Cansever "Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk hiç bir yere gitmiyor" diyor. Şebnem'in yaralı çocukluğu da Şebnem'den gitmiyor.Çok güzel bir kadın. Hayattan intikamını bir erkek dergisine soyunarak almaya çalışıyor. Ayfer Tunç aileden başlayan çözülmeyi toplumun hatta iktidar organlarının iki yüzlülüğünü ,yozlaşmasını Şebnem'in öfkesiyle anlatıyor.
"Olmamış gibi yapabilenlerin dünyası bu, benim değil. Ben yapamıyorum. Ben sosyal bukalemun olamıyorum. Bulunduğum kabın şeklini, bindiğim dalın rengini alamıyorum" diyor Kapak Kızındaki Şebnem. 
“Mış” gibi yapanların yalan hayatını daha fazla yaşamak istemiyor.
Kendince soyut can acıtmaları sonrasında somut intikam planlarına dönüşüyor. Mutsuz bir çocukluğun ardından onun getirdiği travmaları yaşayan bir kadın ve onun yarım kalmış aşkı Ayfer Tunç’un kaleminde gerçek bir hayat hikayesine dönüşüyor. Kadının seks objesi olarak görüldüğü erkeklerin iktidar dünyasında iki yüzlülüğe, kendi dilinden bi haber milliyetçi müdürlere, para için yozlaşan elitlere  Cemal Süreyya’dan şu dizelerle gönderme yapıyor.
“Lunapark beğenisiyle döşenmiştir yatak odaları/ kadındırlar, nişanlıları kendilerine ada falan armağan ederler/ Ulusçudurlar bunun kanıtı olarak viskiyi kâseyle içerler/ Ama batılıdırlar da lahmacuna havyar sürecek kadar”
Kesinlikle okuyun hatta bir kaç yıl sonra tekrar okuyun. Ben öyle yaptım :) 
Sonra tekrar hatırladım Dağlarca'yı  "Korkuyorum Yaşamaktan ki Çok Güzel " dedim.

6 Aralık 2012 Perşembe

O MUHTEŞEM HAYATINIZ



O Muhteşem Hayatınız Oya Baydar’ın son romanı..
Bir röportajında okuduğuma göre Oya Hanım’ın fotoğraflarını hiç tanımadığı biri bit pazarında tesadüfen buluyor ve ona haber veriyor. Bir araya geldiklerinde arşivcinin yol boyunca "Oya Hanım o muhteşem hayatınız “ derken aslında kendisine bir hayat hikayesi yazdığını ve ona inandığını fark ediyor. Böylece kitabın konusu belirmeye başlıyor yazarımızın kafasında.
Uluslararası üne sahip bir opera sanatçısının toplayıcı dediği hayranıyla bir araya gelmesi, fotoğraflarını, hikayesini ,köklerini tekrar buluşunu takip ediyoruz kitap boyunca.
Ona tutkuyla bağlı bu hayranın kafasında yarattığı kusursuz hikayeyle örtüşmeyen hayatında yaşamı travmalarla dolu olan anneliğiyle bile 60’ından sonra barışabilen Diva’nın kızı Arya giriyor öyküye ve onun uyanışıyla köklerine 1938’de Dersim’de yaşananlara gidiyoruz. Oya Baydar ; Arya üzerinden toplumsal farkındalık yaratmaya çalıştım dese de politik mesajlı kitapların çoğu gibi klişelere düşüyor. Defalarca tekrarlanan şovenist söylemler tarafları ne olursa olsun beni sıkıyor.
Ama kitabın sonunda belirttiği subay kızı ve kabullenemeyişlerden öte “etek altı çocuğu” tabiri konu üzerine yazılmış onca şeyi anlamsız kılıyor.
Kitapta Arya müzikolog. Etnik müzik ve sesler üzerine araştırma yapıyor. Dolayısıyla kitabın bu tarafı çok hoş. 
Yazarımız da anladığım kadarıyla Aydın Büke ve Kemal Kahraman’dan yardım almış.Yöreye özgü kaybolmuş destanlar,birbirine karışmış efsaneler,ağıtlar,çalgılar bunların üzerine bir şeyler daha okumalıyım dedirtiyor.


Kitabın sonundan 
“Diva gibi ben de subay kızıydım. Askerî garnizonlar, 60-70 yıl önceki Anadolu köyleri, kasabaları ve o zamanlar “Şark” denilen Doğu, çocukluk anılarımın parçasıdır. Bir gece, annemle babam, lüks lambasının ışığında, vakit geçirmek için bezik oynarlarken, “Fitnat, etek altı çocuğudur,” dedi babam. Benim varlığımı unutmuşlardı ya da babam bu laftan hiçbir şey anlamayacağımı bilmenin rahatlığıyla sözünü sansürleme gereği duymamıştı. Fitnat Abla benden üç-dört yaş büyüktü, levazım komutanının kızıydı, oyun arkadaşımdı. “Etek altı çocuğu” sözü, bebeklerimin kat kat kabarık eteklerinden başka çağrışım yapmadı bende, unuttum. Taa ki Dersim’de olanları öğrenene kadar, meğer ki “herkesin bildiği sır”ın farkına varana kadar. Ve evde, üzerinde “3. Ordu Manevrası Hatırası. Tunceli” yazılı madalyayı bulana kadar. İlk tepkim, “Hayır, babamın olamaz, babam o tarihte orada olamaz,” reddiyesiydi. Hâlâ da bilmiyorum gerçeği, babam da annem de öleli yıllar geçti. Dört yıl kadar önceydi. Tıpkı anlattığım hikâyedeki gibi, bana ait bazı çocukluk fotoğraflarını bulan o değerli kişi olmasaydı, ne yapıp edip bana ulaşıp fotoğrafları paylaşmasaydı, bu roman yazılmayacaktı. En büyük teşekkürü ona borçluyum.”


Meraklısına......


Anadolu'nın Kayıp Şarkıları DVD : D&R  Fiyatı 20 TL.
















Yol /Re  Dersim İnanç Sembolizmi 
Antropolojik Bir Yaklaşım

  İdefix Fiyatı : 17,25 TL
Dersim'in Kayıp Kızları 
Nezahat Gündoğan- Kazım Gündoğan

D&R Fiyatı : 17,25 TL
Öteki Tanrılar
Alevi ve Bektaşi Mitolojisi - Ertuğrul Danık
İdefix Fiyatı : 10,50 TL

15 Kasım 2012 Perşembe


Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi
Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mi
Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
Sabahçı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri
Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
Uyuklar gibi üstünde mermer masaların
Bir tahta parçasıydım, Osmanlı bir kazadan kalmış
Yüzüyordum, İslam kaptanın ahşap ayağında
Öbür tahtalara öbür insanlara doğru
Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
Ağardım, nişanlayınca gece ve yavrulayan yalnızlık
Ya da ilk insanın doğduğu, öldüğü dağdı Moby Dick
Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
Çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
Alyuvarlar, dölkuşları ve rüzgar midyeleri
Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu
Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde
                                 
                                                              Can Yücel

İllüstrasyon Erika Kuhn

14 Kasım 2012 Çarşamba

Jeff Fisher


Louis Bernieres ile 2000 yılında Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini ile tanıştık. O dönem Yapı Kredi Yayınları kitabın ilk baskısını yaptığında kapak tasarımını da değiştirmişti.Doğrusu ben Jeff Fisher'in o buram buram Akdeniz kokan harflerin bile elle çizildiği orjinal tasarımı tercih ederdim kütüphanemde.


Melburn doğumlu illüstrasyon sanatçısıyla herhangi bir kitapçıya girdiğinizde karşılaşmamanız neredeyse imkansız. Kendisi Bloomsbury Klasiklerinden ,Jose Saramago'ya,Virginia Woolf'e yüzlerce kitaba kapak tasarlamış.



Fisher Melburn'de Güzel sanatlar/Film ve Animasyon okuduktan sonra çalışmalarına Londra'da devam ediyor.The New Scientist ,The New Worker ,The New York Times ve England's Sunday Times için çalışmalar yapıyor.Liz Calder Soho Square için kapak tasarımcısına ihtiyaç duyduğunda Fisher'in çalışması için "kesinlikle benzersiz ve zamansız" tanımlamasını yapıyor. Böylece Fisher Bloomsbury yayıneviyle de çalışmaya başlıyor
İlk sergisini "Large Painting"ile London Pentagram Gallery 'de açıyor.

Aldığı sayısız ödülün yanında 1996'da AGI'nin (Alliance Graphique Internationale) dünya çapında dikkate değer 300 grafik sanatçısından biri oluyor.
Asıl çıkışını Corelli'nin Mandolini ile yapıyor.Bu kapak onu bir anda tüm dünyada tanınan bir sanatçı yapıyor. Bernières kitap Avrupa'da fenomen olduğunda kapak tasarımı için "kitabımın başarılı olmasında ve tanınmasında  Fisher'in kesinlikle çok etkisi oldu" diyor.
Bugün Fransa'da yaşayan Fisher 'in çalışmaları Singapur'dan, Hongkong'a ,Japonya'ya, Amerika'dan Avrupa'ya pek çok ülkede satılıyor.


Ağırlıklı olarak kitap kapağı ve tasarımlarıyla ilgilense de kendi kitap ve resimlerinden posta pullarına ve posterlere kadar pek çok çalışması var. Hatta Nicholas von der Borch ile sandalye çizip yapıyorlar ve bu çalışmaları da Londra ve Paris galerinde sergiliyorlar.

"Birds" Jeffrey Fisher'in resimlediği 46 kuş portresinden oluşan çalışması

Günümüzde görsellikle kitap satışlarının artırılmaya çalışıldığı bir gerçek. Bu da kocaman bir sektöre hizmet eden sanatçıların varlığını gerektiriyor. Jeffrey Fisher gibi çok tanınan illüstratörler bile zaman zaman bu duruma hizmet etmekten rahatsız. 
Bir röportajında "illüstrasyon şaçma sapan bir iş.Basitçe dev yayın evlerine hizmet ediyorsunuz.Kitabın yayınlamasında pek çok aşama var ve son basamakların birinde de biz varız.Oysa tepedekilere bakın hiç bir şey üretmiyorlar ama inanılmaz kazançlar onların." diyerek aslında pek çok yazarın da şikayet ettiği konuya değiniyor.


Jeffrey Fisher'in diğer çalışmalarını http://www.rileyillustration.com/artists?artist=jeffrey-fisher  ve http://www.centralillustration.com/artists/Jeff-Fisher/ adreslerinden görebilirsiniz.



http://motspluriels.arts.uwa.edu.au/MP1299st.html

12 Kasım 2012 Pazartesi

Çocuk İşçilerin Fotoğrafçısı LEWIS HINE

Lewis Hine şu hepimizin bildiği gökdelen inşaatlarında çalışan işçilerin fotoğraflarıyla ünlü olmadan önce  yıllarca işçi hakları için mücadele vermiş bir fotoğraf sanatçısı. Kendisi 1874 doğumlu bir Amerikalı.
Fotoğrafçı ve sosyolog kimliğini bir arada bulunduran sanatçı Chicago,Colombia ,ve New York Üniversitelerinde  sosyoloji okuduktan sonra öğretmenlik yapmaya ve eğitim materyali olarak da fotoğrafı kullanmaya başlıyor Bu arada Ellis Adasındaki göçmenlerin durumundan çok etkileniyor ve bir sosyolog gözüyle tarihe tanıklık eden binlerce fotoğraf çekiyor. 
New York kentinin girişinde yer alan Ellis Adası'nın Amerikan göç tarihi açısından sembolik anlamı çok yüksek. 1892-1924 yılları arası yirmi milyondan fazla göçmen daha iyi bir yaşam umuduyla Yeni Dünya'ya buradan giriş yapmış. Hine işte bu dönemde oradaki insan manzaralarını fotoğraflarıyla ölümsüzleştirmiş.

Hine fotoğraf aracılığıyla sosyal reformlar gerçekleştirilebileceğine ve insanlarda sosyal bilincin oluşturulabileceğine inanıyordu Öğretmen olarak özellikle çocuk işçi çalıştırılmasına karşı çıkan Hine'yi 1908 yılında Ulusal Çocuk İşçi Komitesi  hem araştırmacı hem de fotoğrafçı olarak işe alır ve ondan bir rapor hazırlamasını ister. Tüm ülkeyi dolaşır ve bu çalışmaları sonucunda çocuk işçilerin fotoğraflarının yer aldığı iki kitap yayınlar. Uzun ve ağır şartlarda çok düşük ücretlere çalışan, kötü evlerde yaşayan, okuma yazma öğrenme şansı bile olmamış bu çocukların yaşam koşullarını ve yaşadıkları zorlukları belgeler.
Hine kendisini yangın görevlisi,sigortacı ,İncil yada kartpostal satıcısı olarak tanıtıp  Lancaster ,Dallas ve Tifton’daki tekstil fabrikalarına girdiğinde boylarından yüksek dokuma makinelerinin üstüne tırmanarak iplik bobinlerini değiştirmek, kumaş artıklarını toplamak gibi işlerde çalışan düzinelerce on yaşın altında çocuk işçiyle karşılaşır. 
Hine çocuk işçilerle kömür madenleri,konserve fabrikaları,cam üfleme atölyeleri gibi daha pek çok alanda karşılaşmış ,zengin yetişkinler için puro saran, saatlerce balıkhanede istiridye ayıklayan, gazete satan, bahçelerde meyve toplayan, çok küçük yaşta çocukları fotoğraflamıştı.
Bu fotoğraflar şüphesiz iş gücünün kötüye kullanımına ait federal kanunları etkilemiş ,bu yasaların değiştirilerek çocuk işçiliğinin önlenmesi ve daha insanca çalışma koşullarının oluşturulmasına katkıda bulunmuştur. 
Yıllarca sürdürülen mücadele sonucu Kongre federal yasayı ancak 1916’da çıkarmış ve 14 yaşından küçük çocukların çalıştırılması böylece yasaklanabilmişti.

Hine, Kızılhaç’ı tarafından, yardım çalışmalarını belgelemek üzere Avrupa'da görevlendirilmişti. I. Dünya Savaşı’nın son aylarında ve ateşkesten sonra, Fransa, Belçika ve Balkanlar’da seyahat ederek savaştan paramparça olmuş kıtayı fotoğrafladı.1919 ‘da “The Children's Burden in the Balkans ı yayınladı.
1930’da Empire State ve Rockefeller Binası inşaatında çalışan işçileri fotoğraflamaya başladı ve bu çalışmalarını Men at Work’de topladı.(1932) 

Hine çok başarılı işlere imza atmasına rağmen maalesef yaşadığı dönemde hak ettiği değeri görememiş. 1930'lardan sonra fotoğrafları dergilerde zorlukla yayınlanır olmuş ve bilinçli olarak unutturulmak istenmiş.1940'da öldüğünde sefalet içinde olduğu söylenir.Belgesel fotoğrafçılığın değerinin anlaşılması ve fotojurnalizmin kurucularından biri olarak kabul görmesi 1980'leri bulmuş.Hatta 1.Dünya savaşı fotoğrafları bile ancak 1980'li yıllarda Washington Kongre Kütüphanesi arşivinden çıkarılıp yayınlanabilmiş.

Kapak ve baskı kalitesine göre Amazon fiyatları ;

Kids at Work  
10.00 usd -20,00usd 
http://www.amazon.com/Kids-Work-LewisCrusade






Men At Work
12,00 usd -45,00 usd










The Empire State Building
40,00 usd-60,00 usd arasında değişiyor.
http://www.amazon.com/Lewis-W-Hine-Building-Architecture