31 Ekim 2020 Cumartesi

SONUNCU ODA - ZUHAL KUYAŞ

Hemen saran kurgusuyla Sonuncu Oda boğaz kıyısında bir yalıda geçerken bir o kadar tanıdık bir his bırakıyor. Biraz sonra köşeden dönecek Önder Somer  bahçede oturan aksi teyzesi Bedia Muvahhit’in yanağından öpecek, "Nen var teyze" diyecek.. Kurgu bir yana karakterleri böyle hayal ederek okudum hikayeyi.

İlk kadın polisiye roman yazarlarımızdan sayılan Zuhal Kuyaş, yazarlığa Kraliçe'nin Şamdanları, Kartal Yuvası, Sonuncu Oda gibi önce gazetelerde tefrika edilen polisiye romanlarla başladı.1923 doğumlu yazarın Aşela isimli tarihi bir romanı da var.

Mirasını bitiren Ferruh parasız kalınca Paris’ten dönüp ,teyzesi Refika Hanım’ın Yeniköy’deki yalısına taşınır.Teyzesinin de durumu eskisi gibi değildir. Koca yalıda sadece emektar Mizyal Hanım ve kuzeni Nilüfer vardır. Ferruh bir yandan para bulmaya ,bir yandan işlerini yoluna sokmaya çalışmaktadır. Ancak para bulamadan bir cinayete karışır.

Sonuncu Oda’yı Tekvin’in hemen arkasından okumuştum tesadüfen. Ufak tefek benzerlikleri olsa da  Kuyaş’ın daha sade kurgusu başka bir tat verdi. 

Sonucu tahmin edilebilir hikayenin ben anlatım tarzını ve o eski havasını sevdim.

 

30 Ekim 2020 Cuma

KIZIL DARI TARLALARI - MO YAN


Başladığımda bu kadar kolay okuyacağımı, hikayenin beni bu kadar sürükleyicini tahmin etmezdim. Elimden bırakamadım. Darı Tarlaları, roman boyunca ana karakter gibi neredeyse her olayın merkezindeydi. Aşk, şehvet, savaş, öfke,intikam ; tüm bu duygular darı tarlalarında yaşanıyor.

İç içe geçmiş hikayeler boyunca ataerkillik, çok eşlilik, lotus ayakların güzel bulunması,kang yataklar gibi Çin’in geleneksel yaşam tarzını da görüyoruz ,savaşın vahşetini de.

Roman bütüncül olarak kronolojik değil. Yeri geldikçe anlatılan geçmiş,özellikle dede ve nine asıl kahraman. 

“-Mişli geçmiş zaman ile yazılmış olması ve olay örgüsünde kronolojik bir sıra takip edilmemesi fazlasıyla yoruyor. “ eleştirisine maruz kalsa da ben çok rahat okudum, görmediği bir zaman dilimini anlatıyor sonuçta. Ayrıca Gabriel Garcia Marquez tarzına özellikle Yüzyıllık Yalnızlık ‘a benzetenler de var ki o tarz bir büyülü gerçekçilik Mo Yan’ın anlatımında yok.

Japonlarla yapılan savaş sahneleri çok vahşi betimlenmiş.Katliamlar, tecavüzler,işkenceler,kokuşmuş cesetler, yakılan köyler, hayvanlar,dışarı çıkan organlar detaylı bir şekilde anlatılırken dayanamayıp okumaya ara verdiğim oldu.Milyonlarca Çinlinin hayatını kaybettiği, çok büyük acıların yaşandığı, insan onurunun hiçe sayıldığı bir ülkenin tarihini kendi  tarzında anlatıyor Mo Yan.

Aslında asıl adı Gujan Moye ,Nobel ödülü almış ilk Çinli yazar. Sakın konuşma anlamına gelen Mo Yan ismini kullanıyor. Çin'in en ünlü ,en sık yasaklanan,en çok korsanı basılan yazarı.

Hikayede beni dehşete düşüren, köpeklerle yapılan bir savaş var ki çok epik.Muhtemelen metafor olarak kullanılan köpekler işgal döneminin farklı Çinli gruplarını temsil ediyor.

“Kalabalığın arasına karışıp mezar içindeki o kemikleri onlarca yıl sonra tekrar gün ışığına çıkan beyaz iskeletleri gördüm.Hangisinin komünist,hangisinin milliyetçi,hangisinin Japon,hangisinin Çin’in kukla ordusu,hangisinin sivil halktan olduğunu korkarım ki eyalet parti sekreteri bile söyleyemez.Kafataslarının hepsi aynı şekildeydi hepsi bir mezarın içine tıkıştırılmış kafatasları tam bir eşitlik içinde yağmurun altında ıslanıyordu”

Savaşın kazananı olmaz, çok güzel özetlememiş mi...

28 Ekim 2020 Çarşamba

BEN,NİNEM ,İLİKO VE İLARİON -NODAR DUMBADZE


Ben, Ninem,İliko ve İlarion ; Dunbadze'den okuduğum ilk kitaptı. 1928 Tiflis doğumlu Nodar Dumbadze’nin otobiyografik unsurlar taşıyan romanı ninesi tarafından büyütülen Ziriko’nun hikayesi.

Yazarın babası Vladimer Dumbadze, Gürcistan Komünist Partisi sekreteriyken  1937 yılında büyük temizlik sırasında tutuklanıp kurşuna dizilir ; annesi ise sürgüne gönderilir. Nodar Dumbadze ise,  Zenobani köyüne, ninesinin yanına gelmek zorunda kalır.

Hikaye bana geçtiği atmosfer bakımından biraz Çevengur'u anımsatsa da okuması daha kolaydı. Dili ve anlatımı rahat ,mizahı kuvvetli bir tarzı var yazarın.İlk sayfadan kapılıyorsunuz

Yaşadığı zorluklarla alay edecek kadar güçlü insanlar,arkadaşlıklar ,unuttuğumuz dostluk duygusu,küçük küçük hikayelerdeki saflık ve sevgi,ilk aşk. Sempati duymamanız imkansız. Gözümün önüne hep geçen yıl kaybettiğim babaannem geldi.


Komünist bürokrasi ile inceden dalga geçerken politikayı, sistem eleştirisini kimsenin gözüne sokmadan sıradan insanların gündelik yaşadığı ironilerle vermesi,Iliko ve Illorion un şakaları ama Zirikoya olan sevgileri hepsi çok güzeldi. Gürcü şarapları bu arada efsanedir. Henüz okumadıysanız Dumbadze'nin bu kitabını mutlaka listenize alın.

27 Ekim 2020 Salı

Yolpalas Cinayeti - Halide Edip Adıvar


 

Benim çocukluğum kelimenin tam anlamıyla Halide Edip’le geçti.Üsküdar’da büyüdüğüm apartman, Halide Edip’ in bir süre oturduğu ahşap konağa bitişikti. Uzunca bir süre metruktu sonra tadil ettiler Sokakta oynarken oranın bahçesine girer çıkardık, daha okumadan  adı hep kulağımızdaydı. Sonra da aynı mahallede bulunmasından mütevellit ismi verilmiş ortaokula gittim. Okul bitene kadar da bütün kitapları bitmişti. İlk Mor Salkımlı Ev geçmişti elime ,yıllar sonra otobiyografisi olduğunu öğrendim. Üniversitedeyken de kadın araştırmaları ile uğraşan Serpil Çakır ve Fatmagül Berktay vasıtasıyla gene bayağı haşır neşir oldum kendisiyle. 

Halide, Teali Nisvan’ın kurucularından;başkanlığını yapıyor..Osmanlı’nın kabul edilen ilk feminist kadın derneği. Evliliğin yasal prensiplere oturtulması,ikinci eşin ancak belli şartlara bağlanması,kadına boşanma hakkı gibi o dönem için çok önemli, devrim niteliğinde kararları kabul ettiriyorlar.Kadınların oy hakkı için de uğraşılıyor ama o tabii olmuyor. Kendisi de ikinci eş yüzünden ilk evliliğini bitiriyor.

Milli mücadelenin simge isimlerinden. Özellikle Sultanahmet mitingiyle devleşiyor. Cephede onbaşı rütbesi alıyor ama nasıl ki Zabel Yaseyan sosyalizm için yıllarca mücadele edip sonunda Rusya’ya kaçıyor ama Stalin’i eleştirdiği için Sibirya’ya sürgün ediliyor; Halide de milli mücadele sonrası yeni kurulan iktidar ile hiç anlaşamıyor. Ona mandacı ve daha birçok şey söyleniyor ancak bu fikirlerin çoğunun ispatı aslında yok. Özellikle cephedeyken erkeklerin baskısını çok hissediyor. Vurun Kahpeye ,Ateşten Gömlek onun bu döneminden izler taşıyor. Muhalifliği yüzünden erkekleri çadırına aldığına dair iftiralar atılıyor. Aslında onun daha çok iktidara sahip olanlarla anlaşamayan bir tarafı var. Bu arada ek bir bilgi Osmanlı döneminde kadın hareketini başlatanların çoğu yeni kurulan hükümetle ters düşüyor. Mustafa Kemal ölene kadar  eşiyle yurtdışında yaşıyor İsmet İnönü ‘nün davetiyle geri geliyorlar ve ona İstanbul Üniversitesinde İngiliz Dili ve Edebiyatı kürsüsünü kurduruyorlar. Amaç aslında onu siyasetten uzak tutmak. O dönem Mina Urgan, Berna Moran gibi isimleri yetiştiriyorlar.

Söz konusu kitabımız Yol Palas’ı ve en bilinen romanlarını hep gurbetteyken yazıyor.Yol Palas 1936 yılında basılıyor, Önce Yedigün dergisinde tefrika ediliyor. 1955 yılında aynı adla sinemaya uyarlanıyor.

Polisiye bir roman kabul edilmesine rağmen hikaye katil kim değil ,cinayet neden işlemiştir sorusuyla uğraşıyor. Şehirli, zengin bir kısmetle sınıf atlayan evin hanımının evdeki çalışanlar üzerinden ısrarla altını çizdiği sınıf farkı biraz  ironik görünse de dönem için kuvvetli bir eleştiri. İyinin iyi, kötünün de gerçekten kötü olduğu belirgin bir sınır çizilmiş. 

Akkız aslında gerçekten katil  midir yoksa mağdur mu, okuyucu ikna edilmeye uğraşılmış. Romanda geçen mahkeme bölümlerinde de Akkız'ın hikayesini öğrendikçe halk ona sempati duyuyor. Yazar ondan yana tavırla yazmış kitabını. 

Halide’nin genel olarak çok kullandığı karakterlerin psikolojik durumları burada da ön plana çıkarılıyor. Sembolik olarak korunmaya muhtaç kaz,çocuk ikilemi ,korumayan anne imgesiyle hikayeye şekil veriyor.  Mükerrem, maktül olmasına rağmen ondan nefret ediyorsunuz. 


 



Ne tuhaf günler

Dön dolaş memleket hali,ekonomi,siyasi gerginlikler, önünü göremediğin  iş hayatı… 

Üstüne tuz  biber salgın. Aylardır sevdiklerine sıkı sıkı sarılamama, özlenen aile yemekleri, kalabalıklardan sakınma.

Ruh halini yüksek tutma çabası. 

Gene kitaplara,kediye köpeğe,ağaca sığınma ….