22 Ekim 2013 Salı

KABİL - José Saramago


Gözümün önünde aradığım şeyi bulamadığım zamanlarda José Saramago’nun hep şu sözleri aklıma gelir.
Bakabiliyorsan ;Gör
Görebiliyorsan;Gözle
Kendisi en sevdiğim yazarlardandır. Yazar ayları etkinliğine daha önce de bahsettiğim gibi yazarın son kitabı olan Kabil ile katıldım. Oğuz Atay vari ayraçsız konuşmalar bu kitabında da mevcut.Sanırım alışkın olduğumdan beni hiç rahatsız etmedi. Takip etmekte zorlananlar olur mu bilemiyorum ancak uslup eğlenceli, okuması rahat,su gibi akıp gidiyor.Editörünün söylediğine göre kitabı 4 ay gibi bir zamanda Portekiz Hükümeti ve dini otoritelerce aforoz edildiği için yerleştiği Kanarya Adalarında yazıyor.Kitabı okuyan herkesin tahmin edeceği gibi basıldığı her ülkede tepkiler görüyor zira yazarımız kitapta kendi düşüncelerini Kabil üzerinden konuşturarak Tanrı’yla hesaplaşmaya çalışıyor. Sorgulamaları, öfkesi ve intikamı eski ahitteki mitolojilerle hikaye ediliyor. Eşeğinin üzerinde zaman yolculuğu yaparken Babil Kulesinin yıkımına, Sodom ve Gomore’ye, oğlunu kurban eden İbrahim’e ,Musa ile Yeşu ’nun savaşına ,şeytanın musallat olduğu Eyüp’e uğruyor.Yolculuğu Nuh’un gemisinde son bulurken tanrının şiddetine ve adaletsizliğine isyan ediyor,bol bol eleştiriyor.
Saramago ölmeden önce vurucu bir kitap yazmış ve kendince“Efendi’den” intikam almış. Bu bakımdan kitabın kabul edilebilirliği pek çok okur için zor olabilir.
Gene de nacizane Kabil'i henüz okumamış kitap severlere ben bir an önce okuyun diyorum.

13 Ekim 2013 Pazar

NOBEL MUNRO'NUN

Nobel'li erkek yazarların ezici çoğunluğu karşısında günümüzün en büyük öykücülerinden biri kabul edilen Alice Munro'nun nihayet bu ödüle layık görülmesi elbet çok sevindirici.Bugüne kadar verilen 110 ödülden sadece 13 tanesinin kadın yazarlara gittiğini düşünürsek pek çok alanda olduğu gibi edebiyatın da hala erkekler dünyası egemenliğinde olduğunu yadsıyamayız.Neyse ki bu ara yazarın kitapları daha dikkat çekici pazarlanacaktır.Daha önce buradaki yazımda da belirttiğim gibi maalesef yazarın öyküleri Türkçe'de yeteri kadar yer bulamadı.Bu ödül vesilesiyle umarız daha çok kitabına ulaşabiliriz.

10 Ekim 2013 Perşembe

EKİM OKUMALARI


Sevgili Pınar'ın Okuma Şenliğine katılmış olsaydım Kinyas ve Kayra benim için herkesin okuduğu ancak benim okumadığım kitap kategorisinde seçebileceğim alternatif olabilirdi.Olabilirdi diyorum çünkü yıllardır kapağından nefret ettiğim için bu kitabı satın alamadım :) 

Kitap Kardeşliği Ekim etkiliğinde  Kinyas ve Kayra okunuyor.Ben de elektronik kitap satın alarak kapağını görmeden nihayet bu kitabı okuyabileceğim.

 Yazar Aylarında ise Jose Saramago okuyoruz..Ben Kabil'le katılıyorum.





8 Ekim 2013 Salı

BİENALLERİN İLHAM KAYNAĞI KAVAFİS


Ünlü şair Konstantinos Kavafis’in 150.doğum yılı sebebiyle 2013 yılı Yunanistan'da Kavafis yılı olarak kutlanıyor. 
Hazır Bienal devam ederken Kavafis’i anmadan geçmek olmaz.Kendisi bizim Bienallerde ya sanatçılara ya da protestolara mutlaka ilham kaynağı olur J Her ne kadar bu yıl Bienalin ismi “Lale Müldür’ün kitabı “Anne Ben Barbar mıyım?" dan alıntılandıysa da kamusal alan protestolarında şairin Barbarları Beklerken şiiri de elbet atlanılmadı.
1863 İskenderiye doğumlu Konstantinos Kavafis babasının ölümü üzerine ergenlik dönemini aile şirketinin Liverpool’da olması dolayısıyla İngiltere de geçirmiş. Burada Shakespeare ve Oscar Wilde’dan etkilenmiş.İşlerin bozulması üzerine tekrar Mısır’a dönmüşler.Ancak 1882’de İngiltere’nin İskenderiye’yi bombalamaya başlaması üzerine İstanbul’a yerleşmişler.Annesinin memleketi olmasına rağmen sadece birkaç yıllını İstanbul’da geçirmiş. Bu dönemde şiirlerini de çok etkileyen Bizans tarihi ve Helenizm ile ilgilenmiş. Fener Rumcasını kullanmaya başlamış.

Kavafis’in ilk şiirleri bombalama sırasında çıkan yangında evleriyle beraber yanar. Bu yüzden bildiğimiz ilk şiiri, İstanbul’da tuttuğu günlüğünde bulunan “Therapia’yı terk”tir. 1885 Eylül’ünde İskederiye’ye döner ve 1932 yılında kanserden ölene kadar burada yaşar.İngilizce,Fransızca,Türkçe,ve Rumca derken geçtiği şehirlerin savaş zamanlarının zor yılların etkilerini dizelerine taşır.En bilinen şiiri Şehir’de özlemini çok güzel yazar. 
Şiir çevirisi çok zordur.Kavafis’in Türkçeye çevrilmiş pek çok kitabı mevcut.Bunların içinde Cevat Çapan’ın Kavafis’ten 100 Şiir çevirisi gerçekten çok başarılı.

'Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin 
'bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet. 
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya; 
-bir ceset gibi- gömülü kalbim. 
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede? 
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam, 
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün, 
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.' 

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. 
Bu şehir arkandan gelecektir. 
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın, 
aynı mahallede kocayacaksın; 
aynı evlerde kır düşecek saçlarına. 
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. 
Başka bir şey umma- 
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, 
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de. 




7 Ekim 2013 Pazartesi

YERE DÜŞEN DUALAR - Sema Kaygusuz

Bir Binbir Gece Masalı okudum ki dili nefis. Kitabın sonunda harika bir sofradan kalkmış gibi haz doluydum. Şahane bir anlatımı var Yere Düşen Dualar'ın.
Konusuna gelince kitap iki ana bölümden oluşuyor. Üzüm ve Altın. Birinci bölüm daha gerçekçi bir kurgu iken,ikinci bölüm yansımalarla ilerliyor.Leylan’ın küçük bir adada geçen hikayesi ,ölen amca,terk eden anne ,bir gözü görmeyen alkolik baba.Leylan’ın üzümü yüceltmesi,şarap yapması ona insan gibi karakterler biçmesi.Tüm bu hikayede geçen ayrıntılar ,kahramanlar metaforik olarak ikinci bölüme uzanıyor.Bir yandan Çingene mitlerini okuyoruz bir yandan özlenen bir anneyle yaşanan psikolojik kompleksler tek gözü görmeyen bir çocukta anne-eş-baba ile vücut buluyor. Baba olgusunun karmaşıklığı nefret hayranlık kendini ispat hissiyatı kim güreşçi aslında yenen kim yada kazanmak kavramının gerçekliğini sorgulatıyor. Daha önce atına kendi adını veren yüksek egoyu sonrasında atın kendisi olarak yada atın adını alan çocuk olarak görüyoruz. O zaman çok sevdiğimiz şeylerle bütünleşme onun karakterine bürünme halini bir başka türlü anlıyoruz. Bunları okurken öyle masalsı bir ormanda bir nehir kenarında geziyoruz ki yazarımız tüm anlatıyı alegorik olarak önümüze seriyor ve ben gözümü kapattığımda Yaşur’un kanıyla ısınıyorum.