Daha önce bahsettiğim gibi yazar
ayları etkinliğinde Nisan’da Jules Verne vardı. Her ne kadar Settie ve Pınar’a (Pinuccia) yetişemesemde bende araya bir kitap sıkıştırabildim. Doğrusu çok özlemişim.
Karpatlar Şatosunun ilk basıldığı
tarih 1893. Söylendiğine göre Bram Stooker 1897 de Draculayı bu kitaptan
etkilenerek yazıyor. Yani Transilvanya’nın meşhur vampir hikayelerinin kaynağı sadece
Kazıklı Voyvoda değil bizim Jules Verne imiş.
Hikaye Karpatlarda Werst köyünde
geçiyor. Yazarımız doğayı, insanları ve şatoyu gayet güzel betimlemiş.O tasvirledikçe bende kitap boyunca beynimin
sağ lobuyla pastorel ve gotik fotoğraflar çekiyorum tabiiJ
Köy halkının üzerine batıl inanışlar geliştirdiği içinde
şeytanın yaşadığı düşünülen şatoda bir gün duman yükseldiği görülür. Çok
endişelenen ve korkan köy halkı içlerinden 2 kişiyi şatoya gönderir ancak onlar
korkularını artıracak hikayelerle geri dönerler. Bu inanışlar ve duyulan sesler
yüzünden köyün otelinde kimse kalmaz. Bir gün ünlü bir opera sanatçısı olan
nişanlısı La Stilla’yı kaybetmiş Kont Franz de Telek ve yardımcısının yolu
köyden geçer ve handa kalırlar. Söylentileri ciddiye almayan Franz’ı La
Stilla’nın söylediği şarkılar ve görüntüler şatoya çeker.
Yazarımız bu kitapta da bilimsel
düş gücünü hatta ön görüsünü fazlasıyla kullanmış. Optik cam ve aynalarla
yaptığı yanılsamalar, görüntülü telefon fikri zamanının çok ötesinde yaşamış
dedirtiyor. Gerçi Amerikan donanmasındaki ilk deniz altına Nautilus ismini
verdiren bir yazardan bahsediyoruz. Dediğim gibi çok özlemişim….