İthaki Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İthaki Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Nisan 2021 Cuma

NATÜRALİST- ANDREW MAYNE

Natüralist merak ettiğim bir kitaptı ki uzun zamandır bir solukta bir şey okumamıştım. Bu aralar okuduklarım elimde tam anlamıyla sürünüyor çünkü.

Yazar Andrew Mayne aynı zamanda bir illüzyonist. David Blaine,David Copperfield gibi isimlerle çalışmış. Okuduğuma göre Angel Killer romanı televizyon dizisine uyarlanıyormuş. 

Natüralist’in kahramanı Profesör Theo Cray bir biyolog. Doğayı çok iyi okuyan bir bilim insanı. Eski bir öğrencisi ayı saldırısı sonucu öldürülür. Vücudundaki pençe izleri, kanıtlar olayı bir ayının yaptığı yönündedir. Ancak ayıları çok iyi tanıyan Prof.Cray'in ‘şüpheleri vardır ve kendi kanıtlarını toplamaya başlar. Yazdığı bir algoritma ile bölgedeki kayıp insanların  ne kadar fazla olduğunu fark ettiğinde ise yıllara yayılmış cinayetlere ulaşır.

Kitabın temposu uzun süre çok yüksek gitti ama Mayne daha tatmin edici bir sonuç yazabilirdi. Gene de beğendim.

 

30 Eylül 2019 Pazartesi

Bir Bedenin Gerçeği - Alexandria Marzano Lesnevich


Konusu itibariyle okuması zor bir kitap oldu.Okurken çok keyif aldığımı söyleyemem. Gerçek olay kategorisinde okuduğumuz Bir Bedenin Gerçeği sadece öldürülen küçük bir  çocuğu değil ; bir çocuğun büyüdüğünde nasıl katile dönüştüğünü de ayrıntılarıyla anlatıyor.

Anlatıcı idam karşıtı Alexandria Marzano-Lesnevich hukuk stajını yaparken karşılaştığı davadan kendi kişisel travmalarından dolayı çok etkilenir. Küçük bir çocukken uğradığı aile içi taciz yüzünden Ricky Langley ’nin gerçekten ölmesini ister. Oysa davası onu idamdan kurtarmaktır. Bu uzun dava sürecinde hem kendisinin hem de Ricky’nin hayatının farklı zamanlarını verirken 30.000 sayfa kayıt okuduğunu söylüyor.

Guardian Yılın En İyi Kitabı , Lambda Edebiyat Ödülü ve Chautauqua Ödülü kazanmış bir kitap Ancak dediğim gibi yazarın uslubu - anlatımı ne kadar iyiyse;  konusu bir o kadar rahatsız edici.Çocuğu olan bazı arkadaşlar yarım bıraktı.

29 Ocak 2019 Salı

YIKIMA GİDEN ADAM - ALFRED BESTER


Yıkıma Giden Adam bilim kurgu ya da polisiye unsurlar taşımasından çok  toplumsal felsefesi ile beğenimizi kazandı. Cyberpunk denilen bir akımla özdeşleştiren tarzda yazılmasına rağmen yazıldığı dönemde bilinen bir akım değil.

Yazar, annesi Rus, babası Amerikalı bir ateist. Hukuk fakültesini yarıda bırakıp uygarlık tarihi ve psikoloji alanında eğitim görmüş.48 yıl eşi ölene kadar devam eden bir evliliği olmuş. 1984 yılında karısını kaybetmesi ile içine kapanmış ve 1987’de Dünya Bilim kurgu toplantısına katılamadan düşüp belini kırmış,bir süre sonra da ölmüş.

Yazdığı ilk öykü ile birincilik kazanmış. Superman, Batman gibi çizgi romanlara öyküler,radyo oyunlarına metinler yazmış, Ve 1950 yılında bilim kurgu romanları yazmaya başlamış. Kaplan Kaplan, Yıkıma Giden Adam ve Fare Yarısı bu dönemde yazdıklarından.
Yıkıma Giden Adam 1953 yılında yayımlanmış ve bilimkurgu edebiyatının en önemli ödüllerinden Hugo ödülünü almış. Taa o yıllarda chat jargonunu kısaltmaları kullanması ayrıca dikkat çekici.

Kurguda suç unsuru baştan belli. Ama nasıl kurtulacak. Kitap ismiyle müsemma zaten "Yıkıma Giden Adam". Sistemin onu yok etmek yerine bulduğu çözüm ise pragmatizmin zirvesi.Öte taraftan Esperlerin konuşma bulutlarını takip etmek bir çeşit zihin jimnastiği.

Ben bazı bölümleri Anarşist'den de -1971 basımı versiyonu- okudum. Eski kelimelerle fütüristik bir metni okumak da değişik oldu.

Yeri gelmişken cyberpunk dan da bahsedersek Bruce Bethke'in kısa öyküsüne editörler akılda kalacak şık bir başlık ararlarken bu kelimeyi uyduruyorlar. Yüksek teknolojiyle donatılmış aynı zamanda çökmekte olan bakımsız kent panaromaları, cyborglar,androidler,uyuşturucu,hackerlar kısaca tekno anarşizmi ifade ediyor.

Kelime sibernetik ile punk 'ın bileşiminden oluşuyor. Haberleşme, kontrol ve denge kurma bilimi olarak tanımlanan sibernetik -yunanca dümenci anlamına gelen kübernetis'ten geliyor-ortadan ikiye bölününce cyborg, cybernot gibi kelimeler doğuruyor. Bethke, elektronik beyinler bağlamında kullanılan sibernetike, günlük hayatta daha çok gelenekler normlar ve otoriteyle arası bozuk gençleri tarif eden punk kelimesini ekleyerek akılda kalıcı bir isim çıkarıyor. 
Cyberpunk’ın popüler kültürde yer etmesi ve gündelik hayata girmesi William Gibson’ın ilk romanı 1984de yayınlanan Neuromancer ile oluyor.

2 Kasım 2015 Pazartesi

TRENDEKİ KIZ - PAULA HAWKINS



Pazarlaması çok iyi yapılmış beklenti yükselten bir kitap daha. Sıkı polisiye okuyucularını bence asla tatmin etmeyecek kurguyu ve vasat bir sonu allayıp pullayıp okuttular mı okuttular.Yaşasın book marketing tools  stratejileri …..
Paula Hawkins yeni neslin Alfred Hitchcock'u olarak takdim edilince,üstüne bir de Tess Gerritsen elinizden bırakamayacaksınız deyince;vaat edildiği gibi gerilim,heyecan ve zeka beklentisi içinde oldum.Kitap olsa olsa takıntılı bir aşk hikayesine yedirilmiş zayıf bir macera romanı olabilir.Sürekli tekrarlayan psikolojik travmaların,unutkanlıkların türün müdavimlerini sıkacağını düşünüyorum. Üstelik şıp diye katili bulacaklardır.
Ancak tüm bu beklentilerin ötesinde evet ben bir best-seller okumak istiyorum,tüm dünya okuyor ben eksik kalmayayım diyorsanız okuması rahat bir kitap. Hatta türe uzaksanız yukarıda yazdıklarımı unutun keyif bile alabilirsiniz.
Sırf bu pazarlama numaralarından dolayı merak etmeme rağmen Kafes’i alıp okumaya çekiniyorum. Arka kapağında şöyle muhteşem böyle bilmem ne yazan kitaplara güvenemiyorum artık.


29 Temmuz 2015 Çarşamba

SIMON BECKETT - DAVID HUNTER SERİSİ

David Hunter serisi,benim daha önce okumadığım hatta okuyabileceğimi bile sanmadığım bir türdü.Fakat geçtiğimiz dört ayda seriyi 15’i okumalarıyla tamamladım hatta bir sonrakini beklemek zor bile geldi.
Hunter karısını ve kızını trafik kazasında kaybettikten sonra  Norfolk’un uzak bir köyünde  pratisyen hekimlik yapmaya başlayan eski bir adli antrapologdur.Seri,trajedisinden kaçıp mesleğini arkada bırakabildiğini düşünen  doktorun hiç de uzak kalamayacağı olaylarla başlar ve her kitapta başka bir macera ile devam eder.
Simon Beckett ,92 den beri serbest gazetecilik yapan bir İngilizce öğretmeni. Üniversiteden mezun olduğunda tamirat işlerinde çalışmış sonra İspanya’da İngilizce öğretmeliği yapmış.İngiltere’ye döndükten sonra bir süre çeşitli gruplarda perküsyon çalmış.Gazeteciliği sırasındaki deneyimleri onu polisiye-gerilime yönlendirmiş. Uyuşturucu baskınları,genelevler,silahlı çatışmalar hikayelerini oluştururken gereken malzemeleri hazırlamış.
Body Farm in Tennessee’yi  ziyareti sırasında gördükleri kafasında,29 dile çevrilmiş David Hunter’ın hikayesini şekillendirmiş. http://web.utk.edu/~fac/ sitesini incelerseniz öğrencilere onun adına verilen bir ödül olduğunu görebilirsiniz. Simon Beckett Student Paper Prize
Burası  Knoxville-Tennessee’de  bulunan ve adli inceleme konusunda eğitim veren  bir akademi.Beckett 2002 yılında Daily Telegraph Magazine’e yazacağı  bir yazı için orada 5 gün kalır. Gerçeğe yakın canlandırmalar ile eğitim veren kurumda ,gerçek evlerin yakılıp içinin incelendiği, kan bankasından alınan gerçek kan analizlerinin yapıldığı, ormanlık alanlardan gerçek kadavraların taşındığı ilginç bir deneyime tanık olur ve sonunda not defterini ,teybini bir kenara koyar öğrencilere katılır. Gazetecilik ile başlayan yol bambaşka bir yöne gider.
Alışılageldik agresif dedektif hikayelerini okuyanlar için aslında Hunter pasif karakterli. Ancak işinde çok bilgili. Yazar araştırıp öğrendiği bir çok bilgiyi bize onun ağzından veriyor. Ölen birinin kimyasındaki günlük değişiklikler ve böceklerin buna etkileri gibi aslında çok da bilmek istemeyeceğimiz konular, burada olayların çözülmesi için elzem.

Ölümün Kimyası  2006’da basıldığında CWA Gold Dagger (Crime Writers' Association) ödülünün en kuvvetli adayı gösterildi. Ödülü Raven Black ile Ann Cleves almasına rağmen Simon Beckett  iki milyondan fazla satacak kitabıyla kendini tanıtmaya başlamıştı bile.
Başarılı müzisyenlerin ikinci albüm sendromu gibi ikinci kitapta ne yazması gerektiğini düşünen Beckett  ilkinden farklı ama okuyucularının heyecanını düşürmeyecek bir fikir arayışına girer. Öncelikle olay nerede geçmelidir?Tekrar Norfolk olmasını istemez. İskoçya kıyılarına yaptığı bir seyahat ona  Outer Hebrides’lerde hayali bir ada yarattırır.”Runa” Mevsim kıştır. Ada vahşi ve kasvetlidir. Olayları oluşturacak temel manzara hazırdır.İlk kitapta bolca yardımı dokunan kurtçuklar,sinekler,böcekler kış şartlarında çok belirleyici olamayacaktır. Yıllar önce okuduğu kendinden yandığı iddia edilen insanların hikayelerini düşünür.Sadece vücut içten içe yanarken odadaki başka hiç bir şey yanmaz.Bu açıklanamaz olayları adada  Hunter çözecektir.

Kemiklerin Şifresi ,hepsi içinde en favori kitabım oldu. İnanılmaz keyif aldım,merak ettim ve asla sonunu tahmin edemedim ,elimden bırakamadım bir günde bitti.

İkinci kitap bende çıtayı çok yükselttiği için Ölülerin Fısıltısı ve Mezarların Çağrısı beni yeterince etkileyemedi.Ölülerin Fısıltısı’nda yazar  David Hunter’ı doğduğu yere Body Farm’a,Tennessee'ye geri getiriyor.Katili bulmak için eski bir arkadaşının yardım isteğini geri çeviremiyor. 

Dördüncü kitapta David Hunter’ın geçmişini öğreniyoruz.Beckett "bana sürekli sorulan Hunter'ın geçmişini göstermek,bu kitapta çok uygun olacaktı" diyor.Onun hikayesiyle, çözülmesi gereken hikayeyi birbirine bağlarken en şevkle yazdığı kitabın bu olduğunu söylüyor.Ne Hunter’ın ne de okuyucunun ön göremeyeceği bir sonu olsun istemiş  ama bence serinin en zayıf kitabı buydu.

Bunların dışında yazarın seri dışı Türkçe’ye Kapan olarak çevrilen Stone Bruises(2014) ile hiç çevrilmeyen
Fine Lines (1994)
Animals (1995)
Owning Jacob (1998) kitapları mevcut.
İngiliz yazar,McFadyen gibi kendi ülkesinden ziyade İskandinav ülkelerinde ve Almanya’da daha çok tanınıyor ve satıyor.Ya İngilizler polisiyeden Almanlar kadar hoşlanmıyor yada yabancı yazarları okumak bizde olduğu gibi daha cazip geliyor.Almanya’daki söyleşilerine yüzlerce bilet satılıyor.Hatta Köln’de 900 ,Hamburg’da 800 biletin anında satılmasını hiç kimse açıklayamıyor.Bence sebebi,doğru yayınevi,doğru çevirmen ve iyi bir editörle yapılan pazarlama stratejisiyle bağlanamayacak kadar sosyolojik. 

4 Nisan 2013 Perşembe

JULES VERNE OKUYORUZ


Çocukluğumuza dönüyoruz ve Pinucciasbooks'un yazar ayları etkinliğinde Jules Verne okuyoruz.
Ben de evdeki bin yıllık ganimetlerimi bırakılıp Nisan etkinliği için İthaki'nin Karpatlar Şatosu'nu aldım.

 Ama lütfen eski kitaplarımın hakkını yemeyelim.Şu kapaklardaki albeni var mı şimdi burada...