Altın Çağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Altın Çağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ekim 2020 Cumartesi

SONUNCU ODA - ZUHAL KUYAŞ

Hemen saran kurgusuyla Sonuncu Oda boğaz kıyısında bir yalıda geçerken bir o kadar tanıdık bir his bırakıyor. Biraz sonra köşeden dönecek Önder Somer  bahçede oturan aksi teyzesi Bedia Muvahhit’in yanağından öpecek, "Nen var teyze" diyecek.. Kurgu bir yana karakterleri böyle hayal ederek okudum hikayeyi.

İlk kadın polisiye roman yazarlarımızdan sayılan Zuhal Kuyaş, yazarlığa Kraliçe'nin Şamdanları, Kartal Yuvası, Sonuncu Oda gibi önce gazetelerde tefrika edilen polisiye romanlarla başladı.1923 doğumlu yazarın Aşela isimli tarihi bir romanı da var.

Mirasını bitiren Ferruh parasız kalınca Paris’ten dönüp ,teyzesi Refika Hanım’ın Yeniköy’deki yalısına taşınır.Teyzesinin de durumu eskisi gibi değildir. Koca yalıda sadece emektar Mizyal Hanım ve kuzeni Nilüfer vardır. Ferruh bir yandan para bulmaya ,bir yandan işlerini yoluna sokmaya çalışmaktadır. Ancak para bulamadan bir cinayete karışır.

Sonuncu Oda’yı Tekvin’in hemen arkasından okumuştum tesadüfen. Ufak tefek benzerlikleri olsa da  Kuyaş’ın daha sade kurgusu başka bir tat verdi. 

Sonucu tahmin edilebilir hikayenin ben anlatım tarzını ve o eski havasını sevdim.

 

27 Ağustos 2020 Perşembe

CESETLER AĞLAMAZ - AGATHA CHRISTIE



Orijinal ismi Peril At End House olan Cesetler Ağlamaz 1932 de yayımlanmış. Benim okuduğum Altın Kitaplar’ın 1963 baskısı. Yeni terminoloji ile şahane bir vintage J  Dolayısıyla Poirot’nın gri hücreleri burada  “Beynimdeki kurşunî hücreler hala çalışıyor”. olarak karşımıza çıkıyor. 

Altınçağ eski baskılarında en sevdiğim özellik karakteri ve olay akışı açısından tümevardıracak yaklaşımları okuyuca baştan vermesi.

Son Köşk'teki olaylarla ilgileri olanlar:
Hastings: Poirot'nun eski arkadaşı. İnsanlara çabuk inanıyordu.
Magdala 'Nick' Buckley: Güzel bir kız. Başından acaip kazalar geçiyordu.
George Challenger: Bir denizci. Nick'in arkadaşıydı.
Frederica Rice: Solgun yüzlü bir kadın. Gizili bir derdi vardı.
Jim Lazarus: Antikacı. Fazla şık ve yakışıklı bir adamdı.
Maggie Buckley: Nick'in kuzini. Sessiz ve aklı başında bir kızdı.
Charles Vyse: Nick'in diğer yakını. Soğuk ve resmi bir gençti.
Michael Seton: Ünlü bir havacı. Denizde kaybolmuştu.
Bert Croft: Avustralyalı bir adam. Fazla meraklıydı.
Milly Croft: Bert'in karısı. Bir kazada sakat kalmıştı.
Ellen Wilson: Nick'in hizmetçisi. Köşkü uğursuz buluyordu.
William Wilson: Ellen'in kocası. Geri zekâlı bir adamdı. ve...
Hercule Poirot: Ünlü Belçikalı hafiye. Elinden kimse kurtulamıyordu

Poirot'nun elinde şu ip uçları vardı:
Bir kurşun
Bir deste mektup            
Bir vasiyetname              
İki kutu çikolata              
Hava fişekleri   
Bir Çin Şalı          
İki cümle.           
Yırtık bir kâğıt parçası   
Bir liste
Bir gazete haberi   
         
Poirot, şu soruları cevaplandırmak zorundaydı:
Nick'in gizli derdi neydi?
Frederica bir şey mi biliyordu?
Ellen ne beklemişti?
O olaylar hakikaten kaza mıydı?
Cinayetin gizli sebebi ne olabilirdi?
Birine şantaj mı yapılıyordu?
Çikolataları kim yollamıştı?
Telefondaki ses kimindi?
Hizmetçi neden bahçeye çıkmamıştı?
Vasiyetname neredeydi

Grange kitaplarının başında böyle listeleri düşünsenize….

Cestler Ağlamaz ,Hercule Poirot’ı gördüğümüz altıncı kitap. Arthur Hastings ve Başmüfettiş Japp'ın da Poirot’ya eşlik ettiği hikaye İngiltere’nin Cornwall sahillerinde geçiyor. Emekli olmuş dedektif tatili sırasında Nick Buckley ile tanışır. Başına gelmiş bir dizi kazadan ve ölümden kıl payı kurtulmuş genç kıza yardım etmek için tekrar dedektifliğe soyunur.

Kitabın yeni baskılarında ismi orjinaline daha uygun Son Evdeki Tehlike olarak değiştirilmiş.Tiyatro,radyo,film, televizyon,çizgi roman hatta bilgisayar oyununa uyarlanmış ve bir çok dile çevrilmiş hikayenin içinde Poirot'ın diğer maceralarına da rastlıyoruz.

Bölüm 1 ve 5 ‘te The Mystery of the Blue Train'de anlatılan olaylara iki referans yapılmış.Birinci bölümde 'de Peril at End House'un Poirot'un o kitapta anlatılan Fransız Rivierası'na yaptığı seyahatin ardından Ağustos ayında gerçekleştiği belirtiliyor.

14. bölümün başında Hastings, Poirot'un düzenlilik takıntısının, bir şömine rafındaki süsleri düzelttiğinde bir vakayı çözmesine nasıl yardımcı olduğunu anlatır. Bu, The Mysterious Affair at Styles'a dolaylı bir göndermedir.

Poirot, 15. bölümde, Komutan Challenger'a geçmişte başarısızlıkları olduğunu söylediğinde Poirot's Early Cases kitabında yer alan The Chocolate Box davasından bahseder.

16. bölümde Müfettiş Japp, Poirot'a  kabak yetiştirmek için emekli olup olmadığını sorar. Bu, Poirot'un King's Abbot'un küçük bir köyüne yerleştiğinde, Roger Ackroyd'un Cinayeti'nde tasvir edilen başarısız emeklilik girişimine dolaylı bir referanstır, sadece köydeki bir cinayeti araştırması istenir.

Yedinci bölümde, karakterler tarafından Avustralya'ya giden bir kadın havacıya atıfta bulunulmaktadır. Bu, 5 Mayıs 1930'dan 24 Mayıs 1930'a kadar bir kadının İngiltere'den Avustralya'ya ilk tek başına uçuşunu yapan Amy Johnson'a selamdır.Ancak benim okuduğum baskıda böyle bir atıf yoktu.Belki yeni basımlarda vardır.

22 Temmuz 2020 Çarşamba

İĞNE DELİĞİ- CARTER DICKSON



John Dickson Carr ‘ın daha önce İmparatorun Enfiye Kutusu ve Kırık Menteşe kitaplarını okumuştum. Carr ‘ın  Carter Dickson , Carr Dickson ve Roger Fairbairn adları altında yazdığı kitaplar doğal olarak biraz kafa karıştırıyor.

İğne Deliği Carr ‘ın yarattığı üç ana dedektiften biri olan Henry Merrivale romanı.İsmi kitaplarda kısaca H.M olarak geçiyor. Dr.Fell,  Carr'ın yarattığı en büyük dedektif olarak bilinse de Sir Henry Merrivale ile benzerlikler gösteriyor. Her ikisi de  şişman, orta yaşın üstünde, üst sınıftan, yaygaracı ,ilginç karakterli İngilizler.

H.M iri ve ağır vücutlu bir meclis üyesi olmasına rağmen, fiziksel olarak aktif,hasta olduğu zaman öfkelenip bağırırak herkesi korkutan biridir.Örneğin 1949’da yazılan A Graveyard to Let romanında, beyzbolda topu umulmayan mesafelere fırlatarak beklenilmeyen yeteneğini gösterir.İlk romanlarda İngiliz Gizli Servisinin başı olarak görülür.İngiltere'nin en yaşlı baronesinin zengin torunudur.Hem avukat hem tıp doktorudur.İlk kitaplarda kel,gözlüklü,asık suratlı gösterilen H.M, açıkça Churchile benzetilerek yaratılmıştır.

İğne Deliği’ni  hikaye olarak kapalı oda bir mahkeme gerilimi olarak tanımlayabiliriz. Benim kapalı oda muammalarında  katilin kim olduğundan ziyade kullanılan yöntem ilgimi çekiyor. Kitabın orijinal ismi Judas Window hikayede geçen bir pencere çeşidi.Cumbanın göremediği noktaları görmek için Osmanlı Mimarlığında da kullanılıyormuş.Kim geldi penceresi deniyormuş. 

Olayın çözümünün basitliği, gene zekice kurgulanmış detaylarda saklanıyor .Kullanılan bir kelime,kıyafet,davranış şeklinden karakter çözümlemesi yapılırken bugünün adli tıp geriliminin yanında dönemin naifliği dikkat çekiyor.

28 Şubat 2020 Cuma

MUMDAKİ GİZEM - EDGAR WALLACE



Altın Çağ'da okuduğumuz Mumdaki Gizem (The Clue of the Twisted Candle) Edgar Wallace’ın 1918’de yazdığı kitabı. 160'ı filme uyarlanmış 175 roman, 24 oyun ve sayısız makale kaleme alan Wallace çok üretken bir yazar.Senaryolarını bizzat yazdığı King Kong serinin de yaratıcı aynı zamanda.
Yazarın borç içinde geçen ilginç bir hayat hikayesi var.1875 İngiltere doğumlu yazar tiyatro sanatçısı annesi tarafından balıkçı bir aileye bırakılır. 18 yaşında orduya girerek Güney Afrika’ya gönderilir. 1899'da Reuters ve London Daily Mail için muhabirlik yapmaya başlar. Borçları yüzünden sıkışınca yazarlık yapmaya karar verir. 1905'te ilk romanı Four Just Men yayınlanır, 1911'de Afrika yıllarından esin alan Sanders Of The River'da başarılı olur ve yazmaya devam eder.
Kitaplarının ilk sayfasını kendi el yazısı ile yazdığı, kalan kısmını  sekreterine daktilo ettirdiği söylenir. Bir keresinde cuma günü yazmaya başladığı bir kitabı pazar günü bitirdiği ;diğer bir sefer de üç sekreterle aynı anda çalışarak üç gün içerisinde bir roman, bir piyes ve birçok kısa hikaye ve makale yazdığına dair bilgiler var. Dönemi içinde çok ünlüdür Londra’nın değişik sahnelerinde aynı anda gösterimde olan  eserleri vardır.Roman ve tiyatro oyunları İngiltere’de olduğu kadar Almanya’da da büyük ilgi görür.
Sigara alışkanlığı ve şeker hastalığı yüzünden 1932’de Beverly Hills’de, 57 yaşında ölür. Çok para kazanmasına rağmen öldüğü sırada  borç ve yalnızlık içerisindedir.
Konu itibariyle Mumdaki Gizem yazarın kendi hayatından parçalar içeriyor bana göre.Paraya ihtiyacı olan bir cinayet romanı yazarının tekin olmayan kişilerden borç almasıyla gelişen hikaye Wallace’ın mali durumunu da referans gösteriyor olabilir.Dönemin anlayışından mıdır ,kötü karakter çok kötüdür.İnsani yönleri pek gösterilmez,grileri yoktur. Hikayenin içindeki romantizm ve naiflik iyilere özgüdür.Yer yer gotik biraz romantik bizdeki Kerime Nadir romanlarını andıran bir havası vardı ben sevdim.  

8 Ocak 2020 Çarşamba

BANYODAKİ CESET - DOROTHY L. SAYERS

Dorothy Sayers , Agatha Christie, Margery Allingham ve Ngaio Marsh ile birlikte Altın Çağ'ın Queens of Crime ı olarak anılır. 1893 yılı doğumlu Sayers, Oxford Üniversitesi'nden mezun olan ilk kadınlardan biri. 1923'de Banyodaki Ceset (Whose Body ) ile büyük bir çıkış yakalar. 
İki dünya savaşı arası dönemde yarattığı dedektif Lord Peter Wimsey ‘in kahramanı olduğu pek çok roman ve öykü kaleme alır. Aristokrat bir ailenin oğlu olan Lord Peter zengin bir müzmin bekar. En büyük tutkusu ender bulunan kitapların koleksiyonunu yapmak. Birinci dünya savaşı sırasında yaralanmış.Uşağı Bunter ile yaşıyor. Zeki çıkarımlar yapan ve en az Sherlock Holmes kadar bilgili biri. 
Dorothy dönemi içinde bir çok tartışmayı da beraberinde getiren bir yazar. Eserlerinde anti-semitik temalar bulunduğu iddia edilir.İlk feminist polisiye roman kabul edilen Gaudy Night, Nazizme karşı yazılmışken Unpleasantness at Bellona Club ise Birinci Dünya Savaşı’ndan dönen yaralı askerlerin yaşadıkları güçlükleri anlatır. 1957’de ölümünün ardından mirasçıları bir başka İngiliz polisiye yazar, Jill Paton Walsh'a yarım kalmış romanlarını tamamlama iznini verir.
Banyodaki Ceset’e tekrar dönüp baktığım zaman neden bu anti-semitik bakış açısı dikkatimi çekmedi daha iyi anladım.Orjinalinde referans verilen cümleler çevrilirken değişikliklere uğramış.
“I remember so well that dreadful trouble there was about her marrying a Jew” 
“..I’m sure some Jews are very good people …” 
“A good Jew can be a good man …” 
gibi eleştirilen cümleleri bizdeki çeviri tam karşılamıyor. Hatta Jew yerine karakterlerden birinin ismi geçiyor. “Ford’lar damatlarının kendi dinlerinden bir adam olmasını istiyorlardı “ derken politik bir bakış açısı değil de sanki ailenin bir temennisi gibi aktarılmış.Bunu muhtemelen bilerek yapmışlardır diye düşünüyorum.  Çeviri okurun algısını tamamen değiştirebilecek bir güce sahip.
Öte taraftan hikayede Wimsey'yi davayı ciddiye almaya iten ve cinayetlerin çözülmesinin bir oyun olmadığını, topluma bir görev olduğunu hatırlatan Müfettiş Parker’ı tanıyoruz.Kurgunun merkezi iki kurbanın birbirine yüzeysel bir benzerlik  göstermesi ve ikisinin de Yahudi olması. Hikayenin başlangıcında keşfedilen beden tamamen çıplak olduğu için, adamın sünnet olduğunun anlaşılması okuyucuya bırakılmış. Sünnet,dini nedenler dışında İngiltere'de yaygın bir uygulama değildi.Dolayısıyla bilinirliliği çok azdı.
Kurgu Whodunnit in güzel bir örneği. Zeki bir olay çözücü,sadık bir yardımcı,iyi bir polis müfettişi ; tam bir Altın Çağ. Ancak, tasvir ettiği dönem beyaz yada Hristiyan olmayan insanları eşit olarak düşünmenin şaşırtıcı olduğu bir zaman - “saygın” insanların bile gündelik konuşmalarında ırksal yaklaşımlar var. 
Kuşkusuz İngiltere 1920'lerde ırkçı bir yerdi. Dönem kurgularını okuduğumuzda o zaman normal kabul edilen zihniyet ve kullanılan dil bugün ötekileştirici geliyor.
Dorothy L.Sayers kesinlikle zanaatının ustasıydı ve zamanının kadınıydı.Tabii bu kitapla aramızda tarihte büyük bir bölünme var. Holokost. Sayers'ın son dedektif romanının 1939'da yayınlandığını ve Lord Peter'ın son görüntüsünün 1942'deki “Talboys” olduğu bilgisi ilginç. Shoah hakkındaki gerçek 1942'ye kadar yaygın değildi 1945'teki Nürnberg duruşmalarına kadar, Sayers'ın yazım yolculuğu da tamamen değişti,kurgudan tamamen uzaklaştı ve tiyatro, teoloji ve klasik çevirilere odaklandı.

29 Kasım 2019 Cuma

TAVŞAN KAÇ TAZI TUT - REX STOUT


Orijinal ismi Prisinor Base olan kitabın bizdeki çevirisi 1983 baskısı.O dönem sanırım ilgi görmesi için daha garip bir isimle çıkarmışlar.Bugünlerde baskısı yok, ancak sahaflarda bulunabiliyor.
Başarılı bir yönetici olduğu söylenen yazar 1886 Indiana doğumlu. 1932’de polisiye kitaplar yazmaya başlamış. 1959’da Amerikan Gizem Yazarları Ödülü Grandmaster’ı almış.1975 yılında vefat etmiş. 1934-1975 arasında 33 kitap ve 39 novellanın ana kahramanı Nero Wolf’un ve yardımcısı Archie Goodwin’in  yaratıcısı.

Nero Wolf da diğer meşhur dedektiflerle karşılaştırılıyor kuşkusuz. Özellikle Sherlock Holmes ve Poirot sevenler tarafından olayları çözme biçimleri,kişisel özellikleri,zekası rekabet konusu olmuş. Wolf evet zeki bir dedektif ancak paragöz ve tembelliği kendine has J Orkidelere ve yemeklere düşkün bir adam.Kadınlara tahammül edemiyor,kimseyle el sıkışmıyor.Hergün törensel bir şekilde orkideleriyle ilgileniyor.Zaman takıntılı, asla ihmal etmiyor.Dakikası dakikasına işini bitirip birasını içiyor,dışarı çıkmıyor. İşlerini Archie Goodwin takip ediyor. Burada da Scotlandyard’dan Legrand gibi Müfettiş Cramer var.Aralarında bazen rekabet bazen yardımlaşma.Tipik bir Doyle sistemi.
Bu kitapta herkesi bir araya toplayıp olayı çözmek, aralarından birinin katil olduğunu açıklamak ise  çok Poirot vari.

Kolay okunan,yer yer argoya evrilmiş cümleler orjinalinden böyle çevrildiyse hard boiled e de girebilecek bir tür, ancak bu “voltanı al yavrum” ,”uçlan” gibi kelimeler konusunda emin değilim.
Rex Stout’un bizde çevrilmiş ve artık baskısı olmayan dört kitabı bulunuyor.

12 Kasım 2019 Salı

GÖZLERİNE İNANMA - JOEL T. ROGERS



AKBA kitaplarını okuduğunuz zaman Türkçe’nin ne kadar güzel bir dil olduğunu göreceksiniz…

İlk sayfası bu güzel cümleyle başlayan 70’li yıllarda polisiye kitaplar basan, kedi başı monogramlı AKBA kitaplarını sahaflarda bulursanız mutlaka alın.

Gözlerine İnanma 1974 basımı.Duayen Bekir Karaoğlu tarafından çevrilmiş. Novella dedikleri uzun hikaye olarak yazılmış, zamanının altınçağ özelliklerine farklı ve yeni kalan bir tekniği var. Tek bir gecede geçen hikayede daha önceki olayları anlatıcılardan öğreniyoruz. Üstelik defalarca geçmişin üzerinden giderken her seferinde yeni bir şey ekleyerek bilinç akışı tekniğiyle okuyucuyu bilgilendiriyor.Kurguda anlatıcı ile eş zamanlı ilerliyoruz. Bu tarz kitapların en başında karakterlerin isimlerini, kimin nesi olduklarını yazmaları çok büyük rahatlık.

Joel Townsley Rogers 1896 yılında Sedalia, Missouri'de doğmuş. Harvard Üniversitesi'nde öğrenim görmüş I. Dünya Savaşı sırasında askerliğini, uçuş öğretmeni olarak yapmış. Savaştan sonra genelde pulp dergilerine 15-20 cente sattığı kısa öyküler yazmaya başlamış. 1984 ‘de Washington da hayatını kaybetmiş.

Aslında çok az kitabı basılmış. En ünlü romanı The Red Right Hand (Gözlerine İnanma), 1945 yılında çıkmış ve sonraki yıllarda birçok baskı yapmış.

Once in a Red Moon(1923)
His Name Was Not Forgotten(1943)
Lady with the Dice (1946)
The Stopped Clock (1958)  Never Leave My Bed olarak (1963) tekrar basılmış

bizde hiç yayınlamamış diğer kitapları.

Gözlerine İnanma'da hikaye Dr Riddle tarafından anlatılarak başlıyor. Odada yanı başında yatmakta olan kızın nişanlısı öldürülmüş ,sağ eli kesilmiştir. Olayları kronolojik olarak aktarmaz,sürekli başka bir ayrıntı ekleyerek gider gelir. Dolayısıyla anlatıcı dahil herkes size şüpheli görünmeye başlar.
Atmosfer karanlıktır , doğa üstü olaylar varmış gibi hissettiren bu mekansal karanlık  ve orman gotik bir arka plan yaratır.

Kişisel olarak Altın Çağ kurgularını çok eleştirmeyi tercih etmiyorum.Hep dediğim gibi zamanı için klasik sayılabilecek ve kabul görülebilecek davranışlar üzerinden kuruluyor hikayeler.

31 Ekim 2019 Perşembe

KIRIK MENTEŞE - JOHN DICKSON CARR



Kırık Menteşe,Fell karakterinin 9.kitabı. Hikayenin ana karakterlerden biri John Farleigh titanik kazasından kurtulmuş yıllar sonra  geri dönüp çocukluk aşkı Marion ile evlenmiştir. Kendisinin John Farleigh olduğunu iddia eden başka birinin gelmesiyle olaylar gelişir.

Daha önce İmparatorun Enfiye Kutusunda bahsettiğim gibi Carr , Dr. Gideon Fell’i 1933 ‘de okuyucularla buluşturur. Dr. Gideon ismini, karakterine eski bir çocuk şiirinden esinlenerek verir. 1680 yılında İngiliz şair Tom Brown tarafından yazıldığına inanılan şiir Hannibal’ın yazarı Thomas Harris tarafından Dr. Hannibal Lecter’in takma adı olarak da kullanılmıştı.

Kırık Menteşe  muhtemelen kurgu itibariyle zamanın çok ilerisindeydi. Robotları,satanizm, gibi öğeleri dönemin benzer romanlarında pek göremiyoruz.Öte taraftan iyi kurgulanmış bir finalle tipik  imkansız cinayet muammasının çözülmeye çalışılması Dickson Carr’ın Altın Çağ’a özgü başarısı elbette.
Günümüzden bakınca hiç de hafif gelmeyecek hatta şaşırtacak bir roman. Tam bir klasik.

23 Ağustos 2019 Cuma

EJDER CİNAYETİ - S.S. VAN DINE


Van Dine'i hiç okumamış olanlar bile polisiye kitap yazmanın 20 kuralını edebiyata kazandırdığını duymuştur.Genel kabul gören bu kurallar çok uzun yıllar polisiye-edebiyat eleştirmenlerinin de referansı olmuştur.

Asıl adı Willard H. Wright olan Dine  kariyerine Los Angeles Times’da editör olarak başlamış ve uzun yıllar boyunca gazetelerde edebiyat ve sanat eleştirmenliği yapmış.İddiaya göre kokain bağımlılığı nedeniyle doktoru tarafından iki yıl boyunca yatak istirahatine mahkum edilince zaman geçirmek için polisiye romanları okumaya ve cinayetler hakkında araştırmalar yapmaya başlamış.1926’da ilk romanı Benson Cinayeti’ni yazmış. Fakat dönem için genel geçer “polisiye edebiyat saygın değildir” intibasından çekindiği için S.S Van Dine ismini kullanmaya başlamış.

Yarattığı karakter Philio Vance dedektiflik tarihinin en ukala karakteri olarak kabul görüyor.

Ejder Cinayeti suç kurgusu olarak günümüze kıyasla oldukça zayıf.Olay havuzda da geçse konu klasik bir kapalı oda cinayeti.1920’lerin yaşam şekli ve alışkanlıklarını çok iyi gözler önüne seriyor. Altınçağ’a özgü o konuşa konuşa muammayı çözme durumuna tam uyuyor.İşleyiş Edgar Allan Poe’nun geleneğini devam ettiriyor. 

İki kişilik dedektiflik macerası burada da var ancak hikayeyi anlatan Vance’ın yardımcısı asla bir Watson değil .Bu  karakter hikayede adeta bir gölge.

Özetle Van Dine’in kuralları şöyle;

1 - İpuçları okuyucudan saklanmamalı, okuyucu ile dedektife eşit imkânlar sağlanmalı.

2 - Suçlunun dedektife oynadığı oyunların haricinde okuyuca akıl karıştırıcı fazladan oyun yapılmamalı.

3 - İşin içine aşk girmemeli. Asıl konu bir suçluyu adalete teslim etmek olmalı.

4 - Asıl suçlu, dedektif çıkmamalı.

5 - Suçlu, akıl yürütme ile bulunmalı, Tenten'in yaptığı gibi tesadüfen değil.

6 - Bir dedektif ipuçlarını toplamalı, analiz etmeli ve çözmeli.

7 - Mutlaka bir cinayet olmalı, 300 sayfada cinayetten az bir şey anlatmak okuyucunun çabasına saygısızlıktır.

8 - Suçlar doğal yoldan çözülmeli. Fal baktırmak, ruh çağırmak, kristal küre döndürmek gibi paranormal yöntemler sayılmıyor.

9 - Kahraman sadece bir dedektif olmalı, birden çok dedektif, okuyucuya haksızlık ve 1. ile 2. maddeye ihanettir.

10 - Suçlu, hikâyede önemi olan biri olmalı, okuyucu tarafından tanınmalıdır.

11 - Katil, uşak çıkmamalıdır. Bu en çaresiz yazarların yöntemidir.

12 - Kaç suç işlenirse işlensin, tek bir suçlu olmalıdır.

13 - Gizli örgütlerin ve mafyanın dedektif öykülerinde yeri yoktur.

14 - Suç ve araştırma, bilim-kurgu sınırlarına girmemeli, mantıklı olmalıdır.

15 - Gerçekler hep göz önünde olmalıdır. Okuyucu kitabı bir kere daha okursa, finalden önce de her şeyin yerli yerine oturduğunu görebilmelidir.

16 - Bir polisiye uzun betimlemelere, edebi karakter çalışmalarına yer vermemelidir. Bunlar heyecanı düşüren etkenlerdir.

17 - Profesyonel bir suçlu, suçluluk hissi duymaz, polisiye romanlardaki suçlular da duymamalıdır.

18 - Polisiye romandaki suç asla kaza veya intihar çıkmamalıdır. Okuyucunun kalbini kırmamak için suçun dahiyane şekilde önceden planlanmasına özen gösterilmelidir.

19 - Suçun arkasındaki sebepler kişisel olmalıdır, uluslararası komplolar ya da sadece para sebebiyle işlenen suçlar ucuz numaralardır.

20 - Aşağıda sayılacak durumlar ve objeler, kendine saygısı olan bir yazar tarafından asla kullanılmamalıdır. O kadar çok kullanılmışlardır ki, türün sevenlerine çok aşinadırlar, yazarın orijinalliğine büyük zarar verirler:

a) Suç mahallinde bırakılan sigaranın markası ile suçluyu tanımak.

b) Suçluyu korkutmak için kullanılan sahte ruh çağırma seansları. 

c)Parmak izleri.

d) Suçluya havlamayan ve içeriden biri olduğunu ortaya çıkaran köpek.

e) Suçlu zannedilen kişinin, şeytanî ikizinin suçlu çıkması.

f) Bayıltıcı şırınga.

Elbet başta Agatha Christie bu kuralları hiçe saymış ve kendi yöntemini uygulamış:)


24 Temmuz 2019 Çarşamba

POSTACI KAPIYI İKİ KERE ÇALAR - JAMES M. CAIN


James M. Cain’in çok bilinen romanı 1934’de basıldığında büyük ses getirir. Yazarın kitaba bu ismi neden verdiğini merak ederdim;metin basılmadan önce defalarca reddedilmiş Postacısı bu red mektuplarını getirdiği her seferinde kapıyı iki kere çalarmış.O yüzden Cain kitap basıldığında bu ismi uygun görmüş.

James M. Cain Amerikan modern suç edebiyatının çığır açıcı yazarlarından biri olmasına rağmen başyapıtı Postacı Kapıyı İki Kere Çalar’ın  sinema uyarlamaları yüzünden kitabın gölgesinde kalmış. 
İrlanda asıllı yazar önce opera sanatçısı annesi gibi şarkıcı olmak istemiş. Sesinin yeterli olmadığı anlaşılınca gazeteciliğe başlamış.1934’te yazdığı söz konusu romanın başarısının verdiği güvenle gene kült sayılacak Çifte Tazminat ve Mildred Pierce’ı yazmış.

Hikaye savaş sonrası Amerika’nın büyük buhran yıllarında geçiyor.Büyük ölçüde alt üst olan değer yargıları,evliliğe ve kadına getirdiği bakış açısıyla yeni bir dönemin sinyallerini veriyor. 

Roman, 1939, 1943, 1946 ve 1981'de olmak üzere tam 4 kez sinemaya uyarlanmış. Kara film dediğimiz türü etkileyen başlıca edebi eserlerden sayılan bu romanın ilk ikisi Avrupa yapımı. Amerikan yapımı olan Bob Rafelson'un 1981 tarihli filmi 1946 yapımından daha cüretkar. Jack Nicholson ve Jessica Lange baş rolleri paylaşıyor.




Kitapta hissedilen ancak beyaz perdede daha çok ses getiren femme fatal sarışın öncesinde Lara Turner tarafından oynanmış.Kendisi Marilyn Monroe öncesinin en güzel sarışını olarak nitelendiriliyor.Bizde de benzer senaryo 1985’te Banu Alkan’la çekilmiş.

20 Haziran 2019 Perşembe

ÖLÜM ÇIĞLIĞI - AGATHA CHRISTIE



"Büyükannem ne derdi biliyor musunuz? 'Gençler yaşlıların aptal olduğunu düşünürler, yaşlılar ise gençlerin aptal olduğunu bilirler' "

Ölüm Çığlığı 1930’da yayımlanan Jane Marple karakterinin ortaya çıktığı ilk kitap. Hepimizin bildiği gibi Agatha Christie’nin en az Hercule Poirot kadar ünlü diğer dedektifi Jane Marple. 

Christie’nin bilindik polisiye kurallarını alt üst eden kült kitabı Roger Ackyord Cinayeti'nde Doktor Sheppard'ın meraklı kızkardeşi Caroline çok sevilince yaratacağı kadın dedektif karakterine ilham olur. Zira bu tip anneannesine ve onun Ealing’deki arkadaşlarına çok benziyordur.

İngiliz drama yönetmeni Michael Morton, Roger Ackroyd’un Cinayeti’ni sahnelediği zaman karakteri genç bir kıza verince Christie çok bozulur  Kararını verir ve Miss Marple’ı yaratır. Marple ilk defa 1926’da The Sketch dergisinde yer alan The Tuesday Night Club adlı öyküde görünür.

Yazar burada yaşlı Marple’ı Viktoryen tarz giyinen siyah elbise, siyah dantel eldivenler ve beyaz saçlarını örten siyah dantel şapkası ile betimler. Marple kurgusal St Mary Mead’de yaşamaktadır. Bu köy sözde Downshire bölgesindeyken “The Body in the Library / Cesetler Merdiveni”nde Radfordshire'dadır. St. Mary Mead, Agatha Christie’nin Miss Marple’dan önce de kullandığı bir mekan. Hercule Poirot macerası Mavi Trenin Esrarı”nda Katherine Grey, burada yaşar

İlk hikayelerde Marple sevimsiz bir dedikoducuyken, sonraki kitaplarda daha modern ve hoşgörülü biri olur. St. Mary Mead de, onun sayesinde kurmaca bir yer olmaktan çıkıp daha gerçekçi bir yer haline gelir..
Yaşlı kızı diğer profesyonel dedektiflerden ayıran şey ise olaylara dahil olma şeklidir.Kimse ona görev vermez yada cinayeti aydınlatmasını beklemez. Kendisi olaylara kayıtsız kalamaz.Çünkü çok meraklıdır. Her yerde gözü kulağı olduğu için bir olay olduğunda ona akıl danışılır.

29 Mayıs 2019 Çarşamba

SARI ODANIN ESRARI - GASTON LEROUX


Gaston Leroux'yu çoğumuz klasikler arasında yerini almış, beyaz perdeye ve müzikallere defalarca uyarlanmış ölümsüz eseri Operadaki Hayalet ile tanıyoruz. Daha önce yazdığı Sarı Odanın Esrarı 1908 yılında önce L'Illustration gazetesinde tefrika olarak yayınlanmış ardından 1908 yılında basılmış "Kapalı Oda Gizemi" kavramıyla tanışmamızı sağlayan ilk kitap olma özelliğinde.

Aynı ay içinde hem Grange’ın son kitabı Ölüler Diyarı hem de Sarı Odanın Esrarı’nı okuyunca 111 yıl arayla yazılmış iki Fransız polisiyesi konuların nereden nereye geldiğini dramatik bir şekilde gösteriyor.Günümüz polisiyelerin şiddeti bol   ekolünden sonra altın çağ ekolü çok naif kalıyor tabii.

Olayları çözme biçimleri bize inandırıcılıktan uzak gelse de dönemin sosyo-yaşam biçimini çok iyi tasvir ediyor. Hizmetçiler,uşak,köşk,dedektif/olay çözücü,suçlunun muhtemelen o evden yada karakterlerden biri çıkacak olması,konuşarak akıl yürütme gibi unsurlar çok belirleyici.

Burada Edgar Allan Poe ve Sir Arthur Conan Doyle tarafından takdirle karşılanan romanın ana özelliği suçun kapalı odada işlenmesi ve suçlunun içeriye nasıl girdiğinin bulunmaya çalışılması. Sonuca gitmek hiç kolay değil. Okullarda eskiden mantık dersi alırdık,önermeleri öğretirlerdi sonuca gitmek için. Tek tek elenen bir sürü önerme sürüyor yazar okuyucuya.Bul bulabirsen:)

Hukuk okumasına rağmen kendisi de gazeteci olan Leroux’nun ana kahramanı araştırmacı gazeteci Rouletabille yazarın devam özelliği taşıyan yedi romanında da karşımıza çıkıyor.
Okuduğuma göre gazete yazarlığı yaptığı sırada tanıştığı bir sanığın masum olduğuna inanan Leroux, sanığın suçsuz yere hapse atılmasını içine sindiremediği için amatör olarak dedektiflik yapmaya başlamış. Araştırmaları sonucunda sanığın masumiyetini ispat etmeyi başarınca da Paris’teki ünü bir anda büyük bir yükselişe geçmiş.

29 Nisan 2019 Pazartesi

TRENDEKİ YABANCILAR - PATRICIA HIGHSMITH




Patricia Highsmith için ne söylesek az. Kült kitaplar yazmış hayatının büyük bir kısmını Avrupa’da geçirmiş,Teksas’da başlayan hikayesi İsviçre’de son bulmuş ,yaşamı, tercihleri sıra dışı bir kadın. 
1950 yılında, 29 yaşındayken yayınlanan ilk romanı "Trendeki Yabancılar ile büyük başarı yakalar.Kitap Alfred Hitchcock tarafından filme uyarlanır. Yirmi iki romanının beşinde ortaya çıkan Tom Ripley  defalarca filme çekilir.
Patricia kitaplarında alışık olduğumuz polisiye kurguya sahip değildir.Okuyucuyu katil kim kovalamacasının içine sokmaz.Onun hikayelerinde suçlu zaten bellidir.Karakteri genellikle bundan pişmanlık duymaz,örtbas etmenin, yakalanmamanın yollarını arar.İnsan ruhunun derinliklerindeki kötülüğü deşer. Kurgunun atmosferi kasvetlidir.

Trendeki Yabancılar’da da suç kurgusu baştan örülmüştür.Buna rağmen hikaye psikolojik analizler yaptıracak gerilimi yaratır.
Ana karakterlerden Bruno, nasıl derler tam bir piskopat.Babasından nefret eden, sevgi ve kabul görmeyi dışarıda arayan bir karakter.Guy onun tam tersi görünse de Highsmith'in yarattığı hiç bir karakter tam anlamıyla beyaz değildir.Gerçi Bruno'nun tacizleri okuyucuda Guy'dan yana olma eğilimi verir.Ben de okurken Bruno'dan nefret ettim. Kafanı çevirdiğin yerde onu görüyorsun,korkutucu da bir taraftan.
Bruno'nun mizojinizmi anneden kaynaklanıyor. Onu yüceltirken diğer kadınları kötülüyor. Bunda babasının annesine davranışı da rol oynuyor muhtemelen. Guy’ın karısı Anne konusunda bile gel git yaşıyor kafasında. Emin olamıyor karakteri için. Hafif gördüğü Miriam'ı bu yüzden çok rahat öldürüyor. Hakettiğini düşünüyor.
Öte taraftan Guy'ın Platon okuması kurgu açısından anlamlıydı. Aklıma varlığın aslında mağara duvarına yansıyan gölgeye benzetilmesi geldi. Sanki Bruno geldi Guy'ın o karanlık izdüşümü oldu yada karakterini yok edip ters bir akis yarattı .Trendeki Yabancılar'ı sadece  polisiye bir hikaye değil aynı zamanda psikolojik bir metin olarak değerlendirmek bu anlamda daha doğru olacaktır diye düşünüyorum.


28 Mart 2019 Perşembe

İMPARATORUN ENFİYE KUTUSU - John Dickson Carr


Altın Çağ okumalarının ilk bölümünü John Dickson Carr'ın İmparatorun Enfiye Kutusu ile bitirdik.Şimdiye kadar okuduklarımız içinde ufak tefek ipuçları verse de günümüzde geçiyormuş hissi veren ilk hikaye oldu.

1906 Pennsylvenia'da doğumlu Carr üniversite eğitimi için Paris'e geldikten sonra Avrupa etkisinde kalır.Yazarın bir çok eserinde Fransa,Britanya ,Almanya’da işlenen suçlar konu edilir.Bir deniz yolculuğunda İngiliz Clarice Cleaves ile tanışıp evlenen yazar İngiltere’ye yerleşir Londra’da Detection Club'a üye olur.(Bu onur kolay verilen bir üyelik değildir, o zamana kadar sadece iki Amerikan vatandaşına verilmişti.)

Bir süre BBC’de gizem ve suç serileri için senaristlik yapar 2. Dünya Savaşı’nın başlaması ile gönüllü olarak askere katılmak için Amerika’ya geçer. Ancak ordu onu BBC’ye , müttefik güçlerinin savaş  propagandalarını kaleme alması amacıyla geri gönderir. 1960’lı yıllarda Fas’a yerleşir ve hayatının son yıllarını sağlık problemleri ile geçirir.

Oldukça çok sayıda eser veren Carr, yaklaşık 90 roman yazmıştır. Ayrıca Sir Arthur Conan Doyle'un da biyografisini kaleme almıştır. Carr'ın örnek aldığı yazarlar arasında Conan Doyle, Chesterton ve Poe başta gelen ustalardır. Birçok eseri "Locked Room" denilen yani kapalı bir odada işlenen, görünürde imkansız cinayetleri konu alır. Bu alanda ise, Türkçe'ye "Üç Tabut" olarak çevirilen romanı "Ustalık Eseri" olarak anılmaktadır. . Her ne kadar tamamen kilitli bir odada işlenen polisiye romanı yazma unvanı Sarı Odanın Esrarı ile Gaston Leroux’a aitse de (kendisi ikinci sezon listemizde) John Dickson Carr, bu türün gerçek babası sayılabilir.

Yazarın ilk romanı “It walks by night” 1930 yılında basılır. Paris’te geçen bu romanda  dedektif Henri Bencolin’i yaratır ve Kapalı Oda Cinayetleri ile anılmasına yol açan sürecin başlangıcı olur .
1933 yılında, diğer dedektifi  Dr. Gideon Fell’i okuyucularla buluşur. Dr. Gideon ismini, karakterine eski bir çocuk şiirinden esinlenerek verir. 1680 yılında İngiliz şair Tom Brown tarafından yazıldığına inanılan şiir Hannibal’ın yazarı Thomas Harris tarafından Dr. Hannibal Lecter’in takma adı olarak kullanılmıştı.
John Dickson Carr’ın yarattığı üçüncü dedektif ise Sir Henry Merrivale’dir. Bu karakter profesyonel bir dedektif olmamakla birlikte, Savaş Bakanlığı’nda görev yapan bir askeri istihbarat bölümü yöneticisidir. Sir Henry Merrivale karakteri, John Dickson Carr’ın 24 eserinde yer alır.

Öte taraftan ben, İmparatorun Enfiye Kutusu’nda Garon ve Dermod birlikteliğini sevdim. Bazen daha alçak gönüllü bir Poirot konuşuyormuş gibi geldi.

19 Şubat 2019 Salı

ROGER ACKROYD CİNAYETİ - AGATHA CHRISTIE



Agatha Christie'yi neredeyse ortaokul yıllarımdan beri okurum. Okulun kütüphanesinden aldığım kitapla tanışmıştım. On Küçük Zenci. O tekerleme beni o zaman ne dehşete düşürürdü :)

Karmakarışık okumalar, eski basımların farklı isimleri derken bazen okuduğum kitabı tekrar almışlığım bile oldu.

Roger Ackroyd Cinayeti'ni ilk okuyuşumda şok olduğumu dün gibi hatırlıyorum,bayağı ters köşe hissetmiştim. Altınçağ okumaları için dijitalden ipuçlarını bulabilir miyim diye tekrar okudum. Agatha olmasa aynı polisiye kitabı tekrar okumak çok haz aldığım bir durum değil.

Benim Agatha’yı sevmemin bir diğer nedeni de genelde olayların İngiliz kırsalında geçmesi ki bayılıyorum.Zengin,eğitimli burjuva sınıfının da suç işleyebileceğini gayet güzel yansıtıyor. Yani her kitabında katil uşak değil :) Ayrıca o dönem için dünyanın birçok bölgesine göre kadın karakterleri çok iyi kullanıyor. 
Roger Ackroyd Cinayeti litaratürde bir ilk deneme aslında. Genel geçer polisiye roman kurallarını bozan Agatha Christie’nin deneysel bir anlatımı.  Tabii ki dedektifimiz Hercule Poirot.Bu kitabın kahramanlarından Caroline daha sonra Miss Marple için ilham kaynağı olmuş. 


Kitaptaki katilin aslında katil olamayacağı yönündeki eleştiriler halen devam etmekte. Pierre Bayardin’in Roger Ackroyd’u Kim Öldürdü? meraklısı için  bol spoiler içeren bir inceleme.

30 Ocak 2019 Çarşamba

ÇİN PORTAKALI - ELLERY QUEEN



Ellery Queen adı aslında, ikisi de 1905 doğumlu Amerikalı kuzenler Frederic Dannay ve Manfred Bennington Lee ‘nin dedektiflik öykülerini yazdığı mahlas. Kitapları Ellery Queen yazar adıyla yayınladıkları gibi ana dedektif karaktere de aynı ismi veriyorlar.

Bu arada onların da gerçek isimleri Daniel Nathan ve Emanuel Benjamin Lepofsky. Ellery Queen adı altında 1929’dan 1971’e kadar 30’dan fazla roman ve bazı hikayeler yazıyorlar. Dannay ayrıca 1941’den beri basılan Ellery Queen's Mystery Magazine ‘in kurucusu ve çok uzun süre editörlüğünü de yapıyor. Dergiye sonra bakmak isteyenler için link bu.


1961’den sonra başka yazarlara da o dönem popüler olduğundan gene Ellery Queen adını kullanarak ancak ana karakterin O olmadığı  kitapları basmalarına izin veriyorlar.
Kuzenlerin 4 kitabı Drury Lane isimli başka bir dedektif hikayesi. O da Barnaby Ross takma adını kullanıyor :)
Son kitapları ise Lee’nin öldüğü yıl 1971’de yayımlanıyor artık.

Çin Portakalı 1936’da Mandarin Mystery olarak filme çekiliyor. Kitap tüm zamanların en iyi kapalı oda gizem kategorisinde ilk 8 ‘de sayılıyor. Aynı dönemin yazarı Van Dine’in  satışları düşerken Ellery Queen’in popülerliği artıyor.

Tür olarak Kapalı Oda ve imkansız Suç kategorisine girmesine rağmen yazıldığı tarihe kadar yayımlanan  benzerlerinden farklılık gösteriyor. Kapı kapalı ama 2 kapı var. Mağdurun adı yok yada kim olduğu çok da önemli değil gibi üzerine konuşulacak farklılıklar barındırıyor.

Kitabın giriş bölümünde okuyucuya bir meydan okuma var. 191.sayfaya gelindiğinde olayı çözecek tüm donelere sahip olacağımızı söylüyor ki çözebilen varsa saygıyla eğiliyorum J

Çin Portakalı Altın Çağ Dönemi içinde gerçekten kült olarak tanımlanabilecek ve literatür okuma yapmak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir kitap.