AKBA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AKBA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2020 Çarşamba

İĞNE DELİĞİ- CARTER DICKSON



John Dickson Carr ‘ın daha önce İmparatorun Enfiye Kutusu ve Kırık Menteşe kitaplarını okumuştum. Carr ‘ın  Carter Dickson , Carr Dickson ve Roger Fairbairn adları altında yazdığı kitaplar doğal olarak biraz kafa karıştırıyor.

İğne Deliği Carr ‘ın yarattığı üç ana dedektiften biri olan Henry Merrivale romanı.İsmi kitaplarda kısaca H.M olarak geçiyor. Dr.Fell,  Carr'ın yarattığı en büyük dedektif olarak bilinse de Sir Henry Merrivale ile benzerlikler gösteriyor. Her ikisi de  şişman, orta yaşın üstünde, üst sınıftan, yaygaracı ,ilginç karakterli İngilizler.

H.M iri ve ağır vücutlu bir meclis üyesi olmasına rağmen, fiziksel olarak aktif,hasta olduğu zaman öfkelenip bağırırak herkesi korkutan biridir.Örneğin 1949’da yazılan A Graveyard to Let romanında, beyzbolda topu umulmayan mesafelere fırlatarak beklenilmeyen yeteneğini gösterir.İlk romanlarda İngiliz Gizli Servisinin başı olarak görülür.İngiltere'nin en yaşlı baronesinin zengin torunudur.Hem avukat hem tıp doktorudur.İlk kitaplarda kel,gözlüklü,asık suratlı gösterilen H.M, açıkça Churchile benzetilerek yaratılmıştır.

İğne Deliği’ni  hikaye olarak kapalı oda bir mahkeme gerilimi olarak tanımlayabiliriz. Benim kapalı oda muammalarında  katilin kim olduğundan ziyade kullanılan yöntem ilgimi çekiyor. Kitabın orijinal ismi Judas Window hikayede geçen bir pencere çeşidi.Cumbanın göremediği noktaları görmek için Osmanlı Mimarlığında da kullanılıyormuş.Kim geldi penceresi deniyormuş. 

Olayın çözümünün basitliği, gene zekice kurgulanmış detaylarda saklanıyor .Kullanılan bir kelime,kıyafet,davranış şeklinden karakter çözümlemesi yapılırken bugünün adli tıp geriliminin yanında dönemin naifliği dikkat çekiyor.

8 Ocak 2020 Çarşamba

BANYODAKİ CESET - DOROTHY L. SAYERS

Dorothy Sayers , Agatha Christie, Margery Allingham ve Ngaio Marsh ile birlikte Altın Çağ'ın Queens of Crime ı olarak anılır. 1893 yılı doğumlu Sayers, Oxford Üniversitesi'nden mezun olan ilk kadınlardan biri. 1923'de Banyodaki Ceset (Whose Body ) ile büyük bir çıkış yakalar. 
İki dünya savaşı arası dönemde yarattığı dedektif Lord Peter Wimsey ‘in kahramanı olduğu pek çok roman ve öykü kaleme alır. Aristokrat bir ailenin oğlu olan Lord Peter zengin bir müzmin bekar. En büyük tutkusu ender bulunan kitapların koleksiyonunu yapmak. Birinci dünya savaşı sırasında yaralanmış.Uşağı Bunter ile yaşıyor. Zeki çıkarımlar yapan ve en az Sherlock Holmes kadar bilgili biri. 
Dorothy dönemi içinde bir çok tartışmayı da beraberinde getiren bir yazar. Eserlerinde anti-semitik temalar bulunduğu iddia edilir.İlk feminist polisiye roman kabul edilen Gaudy Night, Nazizme karşı yazılmışken Unpleasantness at Bellona Club ise Birinci Dünya Savaşı’ndan dönen yaralı askerlerin yaşadıkları güçlükleri anlatır. 1957’de ölümünün ardından mirasçıları bir başka İngiliz polisiye yazar, Jill Paton Walsh'a yarım kalmış romanlarını tamamlama iznini verir.
Banyodaki Ceset’e tekrar dönüp baktığım zaman neden bu anti-semitik bakış açısı dikkatimi çekmedi daha iyi anladım.Orjinalinde referans verilen cümleler çevrilirken değişikliklere uğramış.
“I remember so well that dreadful trouble there was about her marrying a Jew” 
“..I’m sure some Jews are very good people …” 
“A good Jew can be a good man …” 
gibi eleştirilen cümleleri bizdeki çeviri tam karşılamıyor. Hatta Jew yerine karakterlerden birinin ismi geçiyor. “Ford’lar damatlarının kendi dinlerinden bir adam olmasını istiyorlardı “ derken politik bir bakış açısı değil de sanki ailenin bir temennisi gibi aktarılmış.Bunu muhtemelen bilerek yapmışlardır diye düşünüyorum.  Çeviri okurun algısını tamamen değiştirebilecek bir güce sahip.
Öte taraftan hikayede Wimsey'yi davayı ciddiye almaya iten ve cinayetlerin çözülmesinin bir oyun olmadığını, topluma bir görev olduğunu hatırlatan Müfettiş Parker’ı tanıyoruz.Kurgunun merkezi iki kurbanın birbirine yüzeysel bir benzerlik  göstermesi ve ikisinin de Yahudi olması. Hikayenin başlangıcında keşfedilen beden tamamen çıplak olduğu için, adamın sünnet olduğunun anlaşılması okuyucuya bırakılmış. Sünnet,dini nedenler dışında İngiltere'de yaygın bir uygulama değildi.Dolayısıyla bilinirliliği çok azdı.
Kurgu Whodunnit in güzel bir örneği. Zeki bir olay çözücü,sadık bir yardımcı,iyi bir polis müfettişi ; tam bir Altın Çağ. Ancak, tasvir ettiği dönem beyaz yada Hristiyan olmayan insanları eşit olarak düşünmenin şaşırtıcı olduğu bir zaman - “saygın” insanların bile gündelik konuşmalarında ırksal yaklaşımlar var. 
Kuşkusuz İngiltere 1920'lerde ırkçı bir yerdi. Dönem kurgularını okuduğumuzda o zaman normal kabul edilen zihniyet ve kullanılan dil bugün ötekileştirici geliyor.
Dorothy L.Sayers kesinlikle zanaatının ustasıydı ve zamanının kadınıydı.Tabii bu kitapla aramızda tarihte büyük bir bölünme var. Holokost. Sayers'ın son dedektif romanının 1939'da yayınlandığını ve Lord Peter'ın son görüntüsünün 1942'deki “Talboys” olduğu bilgisi ilginç. Shoah hakkındaki gerçek 1942'ye kadar yaygın değildi 1945'teki Nürnberg duruşmalarına kadar, Sayers'ın yazım yolculuğu da tamamen değişti,kurgudan tamamen uzaklaştı ve tiyatro, teoloji ve klasik çevirilere odaklandı.

12 Kasım 2019 Salı

GÖZLERİNE İNANMA - JOEL T. ROGERS



AKBA kitaplarını okuduğunuz zaman Türkçe’nin ne kadar güzel bir dil olduğunu göreceksiniz…

İlk sayfası bu güzel cümleyle başlayan 70’li yıllarda polisiye kitaplar basan, kedi başı monogramlı AKBA kitaplarını sahaflarda bulursanız mutlaka alın.

Gözlerine İnanma 1974 basımı.Duayen Bekir Karaoğlu tarafından çevrilmiş. Novella dedikleri uzun hikaye olarak yazılmış, zamanının altınçağ özelliklerine farklı ve yeni kalan bir tekniği var. Tek bir gecede geçen hikayede daha önceki olayları anlatıcılardan öğreniyoruz. Üstelik defalarca geçmişin üzerinden giderken her seferinde yeni bir şey ekleyerek bilinç akışı tekniğiyle okuyucuyu bilgilendiriyor.Kurguda anlatıcı ile eş zamanlı ilerliyoruz. Bu tarz kitapların en başında karakterlerin isimlerini, kimin nesi olduklarını yazmaları çok büyük rahatlık.

Joel Townsley Rogers 1896 yılında Sedalia, Missouri'de doğmuş. Harvard Üniversitesi'nde öğrenim görmüş I. Dünya Savaşı sırasında askerliğini, uçuş öğretmeni olarak yapmış. Savaştan sonra genelde pulp dergilerine 15-20 cente sattığı kısa öyküler yazmaya başlamış. 1984 ‘de Washington da hayatını kaybetmiş.

Aslında çok az kitabı basılmış. En ünlü romanı The Red Right Hand (Gözlerine İnanma), 1945 yılında çıkmış ve sonraki yıllarda birçok baskı yapmış.

Once in a Red Moon(1923)
His Name Was Not Forgotten(1943)
Lady with the Dice (1946)
The Stopped Clock (1958)  Never Leave My Bed olarak (1963) tekrar basılmış

bizde hiç yayınlamamış diğer kitapları.

Gözlerine İnanma'da hikaye Dr Riddle tarafından anlatılarak başlıyor. Odada yanı başında yatmakta olan kızın nişanlısı öldürülmüş ,sağ eli kesilmiştir. Olayları kronolojik olarak aktarmaz,sürekli başka bir ayrıntı ekleyerek gider gelir. Dolayısıyla anlatıcı dahil herkes size şüpheli görünmeye başlar.
Atmosfer karanlıktır , doğa üstü olaylar varmış gibi hissettiren bu mekansal karanlık  ve orman gotik bir arka plan yaratır.

Kişisel olarak Altın Çağ kurgularını çok eleştirmeyi tercih etmiyorum.Hep dediğim gibi zamanı için klasik sayılabilecek ve kabul görülebilecek davranışlar üzerinden kuruluyor hikayeler.

30 Ocak 2019 Çarşamba

ÇİN PORTAKALI - ELLERY QUEEN



Ellery Queen adı aslında, ikisi de 1905 doğumlu Amerikalı kuzenler Frederic Dannay ve Manfred Bennington Lee ‘nin dedektiflik öykülerini yazdığı mahlas. Kitapları Ellery Queen yazar adıyla yayınladıkları gibi ana dedektif karaktere de aynı ismi veriyorlar.

Bu arada onların da gerçek isimleri Daniel Nathan ve Emanuel Benjamin Lepofsky. Ellery Queen adı altında 1929’dan 1971’e kadar 30’dan fazla roman ve bazı hikayeler yazıyorlar. Dannay ayrıca 1941’den beri basılan Ellery Queen's Mystery Magazine ‘in kurucusu ve çok uzun süre editörlüğünü de yapıyor. Dergiye sonra bakmak isteyenler için link bu.


1961’den sonra başka yazarlara da o dönem popüler olduğundan gene Ellery Queen adını kullanarak ancak ana karakterin O olmadığı  kitapları basmalarına izin veriyorlar.
Kuzenlerin 4 kitabı Drury Lane isimli başka bir dedektif hikayesi. O da Barnaby Ross takma adını kullanıyor :)
Son kitapları ise Lee’nin öldüğü yıl 1971’de yayımlanıyor artık.

Çin Portakalı 1936’da Mandarin Mystery olarak filme çekiliyor. Kitap tüm zamanların en iyi kapalı oda gizem kategorisinde ilk 8 ‘de sayılıyor. Aynı dönemin yazarı Van Dine’in  satışları düşerken Ellery Queen’in popülerliği artıyor.

Tür olarak Kapalı Oda ve imkansız Suç kategorisine girmesine rağmen yazıldığı tarihe kadar yayımlanan  benzerlerinden farklılık gösteriyor. Kapı kapalı ama 2 kapı var. Mağdurun adı yok yada kim olduğu çok da önemli değil gibi üzerine konuşulacak farklılıklar barındırıyor.

Kitabın giriş bölümünde okuyucuya bir meydan okuma var. 191.sayfaya gelindiğinde olayı çözecek tüm donelere sahip olacağımızı söylüyor ki çözebilen varsa saygıyla eğiliyorum J

Çin Portakalı Altın Çağ Dönemi içinde gerçekten kült olarak tanımlanabilecek ve literatür okuma yapmak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir kitap.