Okunup yorumlanmamış kitaplarıma
Beyazıt Akman’ın Dünyanın İlk Günü’yle devam ediyorum.
Şubat Ayında tarihi roman
kategorisinde okuduğumuz Dünyanın İlk Günü,Sultan Mehmet ekseninde İstanbul’un
fetih sürecini , yeniçerilerin hikayelerini aktarıyor. Ulubatlı Hasan tabii ki
var ama bu sefer kahramanımız Alexander. Yıllar önce kaçmak zorunda kaldığı Konstantiniyye’ye
bir devşirme yeniçeri olarak dönen İskender.
Yazarın tarihi konu alarak
kurduğu mekansal çizim gayet başarılı. Surları harita üzerinde takip eder gibi seyrediyoruz.Çok bilinen,çok işlenen bir konu olmasına rağmen gene de merak
uyandırıp devamlılık sağlaması yazarın anlatım gücünü de gösteriyor.Sadece
savaş ve Sultan Mehmet’le ilerleseydi daha sıkıcı olabilecek kitap özellikle
seyyah Alberti Balbi’nin tuttuğu defterlerle renkleniyor.Minyatür-resim perspektif tartışmaları,el yazmaları,kıyafetler,günlük yaşam gibi pek çok
konuya değinen Balbi ile biz de zamanın ötesine onların yaşamına
geçiyoruz.Diğer yandan Yeniçeri olması için ocağa getirilen acemilerin eğitimleri
anlatılmış.Böylece ocağın hiyerarşisini,düzenini biz de acemilerle birlikte ayrıntısıyla
öğreniyoruz.
Ancak kurgusal olarak ben kitaba şu
kahpe Bizans etiketlemesinden çok sıkıldığım için pozitif bakamadım. “Karşımızdaki
kötü,biz çok iyiyiz,çok namusluyuz,çok kahramanız (!) İstanbul’u adalet getirmek için alıyoruz. İmparator ve
onun etrafındaki asiller halka zulüm ediyorlar.” – Elbette herkes kendi
tarihsel kahramanlarının mükemmel olmasını ister ama biz Kara Murat Bizans'a karşı klişesini aşamıyoruz.-
Fetih kesinlikle tarihsel bir
başarıdır,tarihin akışını değiştirmiş yeniden yazmıştır.Strateji gereği
alınması gereken herkesin gözü olan bir mücevher alınmış ve çok büyük
mücadeleler verilmiştir. Kullanılan savaş teknikleri zamanın çok ilerisindedir
ve Sultan Mehmet’in nasıl bir vizyona sahip olduğunu gösterir. Ama bu karşı
tarafın zalim ve korkak, kadınlarının hafifmeşrep, erkeklerinin kadın düşkünü
olduğu resimler bende tam tersi bir beğeni etkisi yapıyor.Sevemiyorum L