Selmin'in Kitap Güncesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Selmin'in Kitap Güncesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ağustos 2024 Perşembe

CİNAYET A.Ş. - AYŞE ERBULAK


 

Kendisini polisiye roman türünde kanıtlamış Ayşe Erbulak’ın kaleminden kardeşi Sevinç Erbulak’ın seslendirmesiyle dinlediğim Cinayet A.Ş. bir katil kim polisiyesi değil hatta bazı okuyuculara göre polisiye de değil. Cinayetleri kimin işlediğini biliyoruz. Kurgu daha çok cinayetlerin neden ve nasıl işlendiği üzerinden ilerliyor. Kendisi de bir süre Norveç’te yaşamış olan yazar hikayeyi alıp o karlı İskandinav coğrafyasına kadar uzatıyor. 

"Cezalandırılmayı hak eden ama yaptıkları yasalarda suç sayılmayanları öldürmek suç mudur ?" Örneğin Asperger sendromlu çocuğunu terk eden bir baba, çocuk sahibi olmak istemediği halde kocasını buna mecbur bırakan bir eş…Çözüm Ela’nın Cinayet Anonim Şirketi.

Kitapta çok fazla karakter ve kurgu derinliği olmadığından dinlerken odaklanma sorunu yaşanmıyor.En keyifli tarafı ise hikayeyi Sevinç Erbulak'tan dinlemek.Sesinin tonu,vurguları,duygu transferi o kadar başarılı ve profesyonel ki kendisi adeta tek kişilik bir tiyatro oyununda gibi.

28 Ağustos 2024 Çarşamba

KARANLIK KÖY - GÜRGEN ÖZ


Gürgen Öz’ün daha önce Nevrotik kitabını okuyup yorumlamış (burada), kendisini kitap kulübü toplantılarımızdan birinde ağırlamıştık. O zaman yakında çıkacak kitabının korku-gerilim türünde olacağını söylemişti ki bu konuda potansiyeli gerçekten yüksek. 

Trabzon’un dağlarında terk edilmiş bir Rum köyünde geçen roman insanın geçmişten duydukları ile kendi zihninin yarattığı ürkütücü öğeleri bir hayalet hikayesine çevirebileceğinin de kanıtı aslında. Batıl inançlar yüzleşilmek istenmeyen toplumsal travmalarla birleşince kimsenin gitmek istemediği Karanlık Köy denilen bir metafor ortaya çıkıyor.

Murat ve Kerem belgesel çekmek için bölgeye gelen iki gazetecidir.Köye dair duydukları mistik söylentilerden kendilerine bir hikaye çıkartabileceklerini düşünürler ve yaşlıların Karanlık Köy dedikleri dağların arasındaki bu eski yerleşime gelirler. Köyde yıllar önce bir gece cinnet geçiren Türkler ve Rumlar birbirlerini öldürmüşlerdir. Bu cinnet halinin sebebi de Karakoncoloz denilen uğursuz karanlık bir varlıktır. Hava muhalefeti sebebiyle köyde mahsur kalan Murat ve Kerem burada bir gece geçirmek zorunda kalır. Roman işte o bir gecede gazetecilerin başından geçen korku hikayesini anlatıyor.

Genel olarak okuyucu eleştirilerinde Murat ve Kerem’in geçmiş hikayelerinin korkuyu kurgusal olarak kesintiye uğrattığından bahsedilmiş. Ancak kurgunun özü sadece korku değil psikolojik olarak o korkuların yaratıldığı geçmiş deneyimler dehşet ve hezeyanları da biricikleştiriyor.

Suçluluk duygusu,cezalandırılma korkusu yada cezayı hak ettiğini düşünme gibi pek çok bilinçaltı duygu, yoğun gerilim anında bambaşka korkulara evrilip bireylere bir alacakaranlık yaratırken yazar bu terk edilmiş köyü kurguda bir iye olarak kullanarak bize de yakın geçmişimize dair bir hatırlatma sunuyor. Sevdim. 

 

22 Temmuz 2022 Cuma

ECEL ÇİÇEKLERİ - ELÇİN POYRAZLAR


Evde hasta yatarken bitirdim. Ne okusam diye bakarken önerilerde karşıma çıkmıştı. Ece Uslu seslendirmiş ; ses tonu yumuşak ,vurguları insanı  yormuyor.Sonrasında  Dünya Kitap’ın en iyilerini derlerken polisiye ödülünü aldığını gördüm.

Dedesi ve babası da polis olan Suat akademili başarılı bir komiser. Erkek beklentisiyle kız doğunca adını Suat koymuş babası.İstanbul’da art arda işlenen erkek cinayetlerini çözmeye çalışıyor. Kurguda “bir katil kim” sorusu yok,başından beri biliyoruz.Kadın cinayetleri,kadına şiddet gibi söyleye yaza normelleştirilen kavramlar,cezasız kalan suçlar,adaleti bulamayınca cezayı kendi vermeye kalkışanlar ,tüm bunlara katlanamayıp haykıran örgütlü kadınların tepesine binen kolluk kuvvetleri…Tam da Elçin Poyrazlar’ın dikkat çektiği  “toplumsal histeri. 

Gene bir doktorun öldürülmesine denk gelen bu  metin hayatımızın her alanına sızmış nefretin, gözü dönmüşlüğün, cezasız kalmaların ,bile isteye bu noktalara getirilen süreçlerin isyanı değil de ne.

Polisiye örgüsü yetersiz ancak sosyolojik olarak kahredici...

8 Temmuz 2022 Cuma

KAYIP TANRILAR ÜLKESİ - AHMET ÜMİT


Yaklaşık 100.000 adımda bana eşlik eden, bir o kadar trafikte geçen bilmem kaç saatimi nispeten katlanılır kılan bir kitap .Ev işi ve ütüyü saymıyorum bile…

Bana mental anlamda çokça yardımcı olan podcastler ve storytel uygulamasından burada pek bahsetmemiştim

Beni üzen öfkelendiren yorgun hissettiren negatif duygularımdan uzaklaşıp odağımı “gerçekten” anda kalarak dinlemeye vermek beynimin güzel şeyler başarmış bir insan öyküsünden ilham almasını  yada alanında iyi birinin benim ilgimi çeken bir konu üzerinde bilmediklerimi öğretmesi çok iyi hissettiriyor. Hayata bir öğrenci gözüyle bakınca yapmadığın ödevlerden vicdan azabı çektiğin gibi okumadığın/okuyamadığın için kendini suçlu hissettiğin o kısır döngüde sesli kitaplar imdadıma yetişiyor.

Kayıp Tanrılar Ülkesi için mitolojik polisiye diyebiliriz. Pergamon Antik Kenti ile bağlantılı Berlin’e göçmüş bir aile ile ilişkilendirilen kurgunun dedektifi Almanya doğumlu orada başkomiserlik yapan Yıldız Karasu. Hikaye de zaten Berlin’de geçiyor. Ahmet Ümit’in değişmez karakterleri Nevzat Başkomiser ve Ali de kısacık da olsa finalde biz hala buralardayız diyor.

Roman cinayetlerin çözülmeye çalışıldığı bölüm ile Zeus ‘un kendi sesinden mitolojik hikayesini anlattığı bölüm şeklinde sırayla ilerliyor. Normalde ben olayı bir an önce öğreneyim diye yan hikayeyi atlaya atlaya okur sonra ona geri dönerdim J ama mitoloji tarihi, tanrı olma yolculuğundaki savaşları dinlemek sıkmadı. Polisiye Kurgu ise şaşırtmadı,tam tahmin ettiğim gibi hatta fazla uzatılmış bitti.

28 Ekim 2021 Perşembe

BİZİM ZAMANIMIZ - SİNEM SAL


Mihrap’ın baş karakter olarak kendi dilinden anlattığı bölümleri çoğu zaman gülerek  ancak bitmesin diye bir o kadar yavaş okudum ki.

Benim kuşağımın “mahallenin tuhafiyesi” kavramıyla farklı bir bağı vardır. 90’larda lavanta kokulu dükkanın önünde Mihrap annesini ve mahallenin kadınlarını anlatırken yada milenyum için heyecanlanırlarken sizin de o günlere dair anılarınız canlanıyor. Çarkıfelek izlerken,Uğur Dündar baskın yaparken,elektrikler kesildiğinde,apartman toplantısında,anne kız ilişkilerinde,komşuluklarda,elalem ne derlerde o akıcı diliyle sizi o günlere sürüklüyor.

Kendine has mizah anlayışıyla nostaljinin o buruk hüzünlü tadını dengeleyen Sinem Sal okuması çok keyifli bir kitap yazmış. Hele müzikler ; alıp götürüyor. 

31 Ağustos 2021 Salı

SESSİZ HASTA - ALEX MICHAELIDES


 

46 Dilde 2,5 milyon okur damgasıyla raflarda yerini alan Sessiz Hasta için Domingo çoktan kitabın 5 milyon okura ulaştığını açıkladı. Sessiz Hasta  Goodreads yılın en iyi gerilim roman ödülünün de sahibi.

Kocasını öldürüp bir daha asla  konuşmayan ressam Alicia Branson ‘u kendine takıntı haline getiren psikoterapist Theo Faber onu konuşturmaya çalışacaktır. Alicia gerçekten suçlu mudur, o gece neler olmuştur, Faber onu konuşturabilecek midir, psikolojik gerilimle geçen hikayenin ana gövdesini oluşturuyor.

Sessiz Hasta Alex Michaelides’in ilk kitabı. Kendisinin de psikoterapi eğitimi aldığını öğrendiğimiz Michaelides 10 yıl boyunca terapi görmüş. Kitaptaki karakterleri de terapilerde karşılaştığı kişilerden etkilenerek oluşturmuş.Mitolojiye de çok ilgi duyduğunu söyleyen yazar hikayeyi bir noktada Alkestis’in trajedyasına bağlamış.

Sessiz Hasta beğenildiği kadar var,hikaye okurdaki merak duygusunu sürekli tetikliyor ve ters köşe bir finalle parçaları birbirine  bağlıyor. Ben kurguyu sevdim. Sadece dikkatimi çeken hastalardan Türk olanı biraz daha kötü "iğrenilen" karakterize edilmiş. Bunda yazarın Kıbrıs orjinli olmasının etkisi var mı , düşünmeden edemedim. J


10 Temmuz 2021 Cumartesi

KARANLIK GÖL- SARAH BAILEY




Avustralya,ABD ve Kanada’da best seller olmuş,ödüllü Karanlık Göl , Sarah Bailey’ın ilk romanı. Melbourne’lü yazarın bizde çevrilmiş Gecenin İçinden ve yeni basılan Unutulmuşlar Şehri ise Gemma Woodstock serisinin devamı. 

Karanlık Göl birkaç güne bitebilecek iken elimde yaklaşık bir ay süründü maalesef. Yazar kurguyu dramatik hale getirmeye çalışsa da başaramamış.Kurban çok nötr, okuyucuyu etkileyemiyor ,tahmin edilebilir bir gelişme ve sonucu çok belli bir finalle bitirmiş hikayeyi. İlk kitap olmasından Gemma’nın özel hayatı ve duyguları çok ön plandaydı. Sürekli tekrar eden sahneler zaten zayıf olan polisiye örgüden beni iyice kopardı. 

Kısaca çok sevemedim. Belki devam kitapları daha heyecanlıdır ancak benim okumam için çok sağlam bir öneri gerek.


21 Haziran 2021 Pazartesi

Tanrım Keşke İncecik Olabilseydim - Jane Green

 


Kendisi de kariyerine gazeteci olarak başlayan Jane Green’in 2000’de orijinal adı  A Novel About Ugly Ducklings and Swans olarak basılan şişman gazeteci Jemima ‘nın hikayesi. Kadınların klasik  ince olunca daha güzel,daha arzulanır görüneceklerine dair klişesi bol bir chick lit.

Daha çok dış sesin anlattığı hikaye ,filme güzel uyarlanırmış. Eğlenceli mi evet eğlenceli. Yarım kalmış yedi kitabın üzerine gitti işte ama bir ara ondan da sıkılmadım değil…


18 Haziran 2021 Cuma

Gecenin Kutsal Karanlığı - Michael Connelly



Gecenin Kutsal Karanlığı , Hary Bosch serisinin 21, Rene Ballard serisinin de ikinci kitabı. İlk kitap Gece Vardiyası’nda Ballard’ı tanımıştık ; hikayeyi yalnız çözmüştü. Polisiye heyecanı az bulmuş daha çok karakteri tanıtmaya odaklı yazdığını düşünmüştüm. 

Bu kitapta ise  Rene ,Harry Bosch ile tanışıyor. Bosch emekli olmuş,işlerden tamamen kopmamak için çözülmemiş eski dosyalarla ilgileniyordur. Vahşice öldürülen Daisy Clayton vakası Ballard’ın ilgisini çeker ve çözmek için Bosch ile iş birliği yaparlar.

Ballard’ın inadı ,Bosch’un zekası ve tecrübesi keyifli bir kombinasyon olmuş,karakterler sağlam olunca polisiye kesinlikle daha iyi kurgulanmış. Sevdim… 

 

6 Mayıs 2021 Perşembe

Bir Lordu Dize Getirmenin On Yolu - Sarah MacLean

 

İtalyan bir baba ve British bir anneye sahip New York Times’ın çok satan yazarlarından Sarah MacLean’in yetişkin-romantik olarak kategorilendirilen kitaplarından biri. Bu kapanma günlerinde dizi izlemekten sıkılanlara bir günde okunup bitirilecek bir kitap. 

Daha Chick-lit olmasını tercih ederdim, erotizmi abartmış.Sanırım o yüzden çok satıyor…


29 Nisan 2021 Perşembe

KAPALI KAPILAR ARDINDA - B.A.PARIS


Asıl adı Bernadette MacDougall olan İngiliz yazarın ilk kitabı Kapalı Kapılar Ardında tam bir psikolojik gerilim. Kadın kahramanın dilinden anlatılan hikayeyi okurken tam anlamıyla o kasveti hissediyorsunuz.

Görünürde mükemmel bir eve ve mutlu bir evliliğe sahip çiftin aslında kapalı kapılar ardındaki yaşamını merkeze alan kitap New York Times’ın çok satanlar listesinde haftalarca kalmış,37 ülkede yayımlanmış.

Yazarın The BreakdownBring Me Back, and The Dilemma kitaplarından The Breakdown bizde Şüphe olarak basılmış.Diğer kitapları ise henüz çevrilmemiş.Sezgileri güçlü Down Sendromlu Millie ve empatisi muhteşem Esther’i ayrıca sevdim.

16 Nisan 2021 Cuma

NATÜRALİST- ANDREW MAYNE

Natüralist merak ettiğim bir kitaptı ki uzun zamandır bir solukta bir şey okumamıştım. Bu aralar okuduklarım elimde tam anlamıyla sürünüyor çünkü.

Yazar Andrew Mayne aynı zamanda bir illüzyonist. David Blaine,David Copperfield gibi isimlerle çalışmış. Okuduğuma göre Angel Killer romanı televizyon dizisine uyarlanıyormuş. 

Natüralist’in kahramanı Profesör Theo Cray bir biyolog. Doğayı çok iyi okuyan bir bilim insanı. Eski bir öğrencisi ayı saldırısı sonucu öldürülür. Vücudundaki pençe izleri, kanıtlar olayı bir ayının yaptığı yönündedir. Ancak ayıları çok iyi tanıyan Prof.Cray'in ‘şüpheleri vardır ve kendi kanıtlarını toplamaya başlar. Yazdığı bir algoritma ile bölgedeki kayıp insanların  ne kadar fazla olduğunu fark ettiğinde ise yıllara yayılmış cinayetlere ulaşır.

Kitabın temposu uzun süre çok yüksek gitti ama Mayne daha tatmin edici bir sonuç yazabilirdi. Gene de beğendim.

 

26 Şubat 2021 Cuma

KAR KÖRLÜĞÜ - RAGNAR JONASSON


 

Kar Körlüğü Ragnar Jónasson’ın Kara İzlanda serisinin ilk kitabı. Diğer iki kitabın baskısı henüz bizde yapılmadı. 

Ana karakter Ari Thór Arason yeni mezun bir polistir. Kendisine İzlanda’nın kuzeyinde küçük bir kasabada görev teklif edilince kabul eder. Burada neredeyse hiç suç işlenmemektedir. Kasaba kar altında ,karanlık ve kasvetlidir. Kaza eseri ölen bir kasabalının durumunu şüpheli bulan Ari Thór olayı araştırmaya başlar.

Eğer soğuk ,karlı kuzey polisiyelerini seviyorsanız bu kitap da hoşunuza gidebilir. Ancak bana göre hikaye çok yavaş ilerledi. İlk kitap olması sebebiyle muhtemelen Ari Thór'u  okuyucuya tanıtmak için onun ruh halini ve geçmişini yazar fazla araya sokmuş. Gerçi karakteri sevdim ama bütün köyü gezip herkesi uzun uzun sorgulaması beni biraz hikayeden koparttı. Belki diğer kitapları biraz daha akıcı olur. Yazara şans vermek gerektiğini düşünüyorum.


30 Ocak 2021 Cumartesi

TEKVİN - ARİF ERGİN



Arif Ergin’i Tekvin ile tanıdık. Kendisini tarihe ve gizeme meraklı bir mühendis olarak tanıtan Ergin, romanını da çok sevdiği Galata ve Beyoğlu’nda kurgulamış.Caddedeki binaların tarihlerini çok iyi biliyor, araştırmalarını bu eksende yoğunlaştırıp Osman Hamdi Bey’in kayıp tablosunu merkeze alan bir hikaye yaratmış.

Dan Brown benzetmeleri haksız değil çünkü sanat,tarih,gizem,gizli örgütler ,illuminati, Mevlevilik gibi pek çok şeye girip çıkan bir kurguyla gizem çözülmeye çalışılıyor. Üstelik sürekli bir kaçıp kovalama hali ve yardımcısı bir kadın J

Dili rahat, sıkmayan bir anlatımı var yazarın. Anlattığı gizemlere,sembollere ve Osman Hamdi Bey’e merak uyandırmaması imkansız.


Osman Hamdi Bey’in La Genèse yani Yaratılış (Tekvin) adını verdiği tablo onun en çok eleştirilen eseri. Mihrap olarak da isimlendirilen çalışma 1901 de yapılmış. Tablo Aret Portakal’dan Mesut Hakgüden’e geçtikten sonra Çiğdem Simavi’nin olmuş ve en son Demirbank koleksiyonuna katılmış. Ancak bankanın TMSF’ye devri sırasında ortaya çıkmamış. Bugün nerede olduğu bilinmiyor.Sembolik olarak anlatmaya çalıştıklarıyla ilgili epey görüş var. Aslında Osman Hamdi’nin daha bir çok eseri kayıp. Yapıldığı dönem kayıtlanmadığı için kaç tane tablosu olduğu tam olarak bilinmiyor. 

Bazı tablolarını ufak değişikliklerle tekrar yaptığından anlatmaya çalıştıkları ile ilgili üzerinde epey spekülasyon var. Arif Ergin buradan kendisine güzel bir roman malzemesi çıkartmış, çok da güzel yazmış. Bu arada aynı karakterle devam edeceği ikinci romanın haberini de verdi. Umarım Tekvin kadar heyecanlı olur.  


29 Ocak 2021 Cuma

YENİÇERİ AĞACI - JASON GOODWIN

 



Uzun zamandır okumak istiyordum, hakkında yazılan yorumlar çok iyiydi. Aynı zamanda tarihçi olan  Jason Goodwin dönemi öyle güzel anlatmış,mekanları,sokakları ,kültürel yaşayışı öyle detaylı vermiş ki okurken bu hikayeyi yabancı birinin yazdığını unutuyorsunuz..Hele yemek tarifleri. Yaşim bir midyeli pilav yapıyor off offf....Bu tariflerle 2016’da Yashim Cooks Istanbul 'u çıkarmışlar.

Jason Goodwin Cambridge Üniversitesi’nde Bizans Tarihi okumuş, ardından Osmanlı’ya merak sarmış. İki arkadaşı ile Polonya’dan İstanbul’a yürüyerek bir seyahat yapmışlar. Geçtikleri eski Osmanlı yerleşimleri bilgisini ve ilgisini daha da pekiştirmiş.Bu seyahati Bir Ucu Altın Boynuz ismiyle kitaplaştırmış.2006 yılında dedektif Yaşim serisinin ilk kitabı Edgar Ödüllü Yeniçeri Ağacı’nı yayımlamış.  

Hikaye 1836’da geçiyor. Yeniçeri Ocağı kaldırılmış üzerinden 10 yıl geçmiştir. Yeni ordu Asakiri Mansure’den subaylar öldürülünce 2.Mahmut eski haremağası Yaşim’i olayı çözmesi için görevlendirir. Bu arada haremde cariyelerden biri ölü bulunmuştur. Yaşim İstanbul’un bu tarihi atmosferinde  sürükleyici bir soruşturma yürütür.

Serinin diğer kitaplarından Yılanlı Sütun 2007 de basılmış.

·         The Bellini Card (2008)

·         An Evil Eye (2011)

·         The Baklava Club (2014) ın çevirilerini bulamadım.

Goodwin, Yaşim’i kültüre hakim,padişaha ve ailesine bağlı ,her yere girip çıkabilen hadım bir karakter olarak yaratmış. İyi yemek yapan,edebiyata düşkün biri.  Valide Sultan ile arası çok iyi.Ondan Fransızca kitaplar alıp okuyor. Balzac, Stendhal, Gautier ve Alexandre Dumas seviyor, rüyasında Tehlikeli İlişkiler’deki Merteuil Markizi ile konuşuyor.Rumca, Ermenice, Fransızca biraz da Gürcüce biliyor.

Goodwin’in dili rahat, okuması keyifliydi.Kurgu sonlara doğru iyice karışsa da elimden bırakamadım. Yılanlı Sütun’u da okuyacağım.


28 Ocak 2021 Perşembe

GECE VARDİYASI - MICHAEL CONNELLY


Connelly’nin son kitabı çıkınca ay seçimimizi değiştirip hemen okumak istedik. Gece Vardiyası yeni başlayan bir serinin ilk kitabı. Daha önce Harry Bosch ,Mickey Haller ,McEvoy gibi çok başarılı serileri kaleme alan Michael Connelly bu sefer bir kadın dedektif, Renée Ballard’ı yaratmış. 

Ballard'ı amirinin cinsel tacizine uğradığı halde bunu ispatlayamayıp gece vardiyası görevine sürülmüşken tanıyoruz. Hikaye burada işlenen bir cinayetin peşine düşmesiyle başlıyor. Karakter olarak Ballard inatçı,tam bir sert kaya. Düzensiz hayat ,travmalar,ilişkisizlik gibi dedektif klişeleri onda da var. Polisiye kurguda bir Harry Bosch çözümlemesi yok, daha tahmin edilebilir bir sonuçla bitirmiş yazar.

Şimdilik serinin

Dark Sacred Night (2018)

The Night Fire (2019) 

olmak üzere henüz çevrilmemiş iki kitabı daha var. İlk kitapta Bosch ,ikincisinde hem Bosch hem Haller varmış. Muhtemelen bunlarda hikaye daha kuvvetlidir. Okumak için sabırsızlanıyorum

Ezcümle Gece Vardiyasını genel olarak sevdim-bayılmadım; başkası yazsa neyse ama Connelly’nin öyle iyi hikayelerini okudum ki  beklentim yüksek oluyor doğal olarak.




30 Aralık 2020 Çarşamba

RÜZGARIN GÖLGESİ - CARLOS RUIZ ZAFON



Javier Sierra ve Juan Gómez-Jurado ile birlikte çağdaş İspanyol edebiyatının en başarılı yazarlarından biri kabul edilen Carlos Ruiz Zafón'u dünya çapında şöhrete kavuşturarak pek çok uluslararası ödülün yolunu açan Rüzgârın Gölgesi, yazarın yetişkin okurlar için yazdığı ilk roman ve aynı zamanda Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı dörtlemesinin de başlangıcı. Romanları 45 ülkede yayınlanmış, 30'dan fazla dilde tercüme edilmiş Zafon için İspanya’da Cervantes’in  Don Quixote’undan sonra en çok okunan kitapların yazarı olduğu söyleniyor.

Kitapçı Daniel Sempere oğlunu saklanması gereken kitapların bulunduğu gizli bir kütüphaneye götürür ve bir kitap seçmesini söyler. Rüzgarın Gölgesi adlı uzun yıllardır unutulmuş bir romanı seçen Daniel için kitabı okuduktan sonra esrarengiz bir düelloda öldüğü söylenen yazar Julian Carax hakkında bilgi edinmek bir saplantı haline gelir. Carax’ın diğer eserlerini de okumak ister fakat bulamaz .Çünkü kimliği bilinmeyen bir koleksiyoncu kitapları birer birer bulup, yakarak ortadan kaldırmaktadır. Ve şimdi Daniel'ın elindeki kitabın peşindedir.

Polisiyeden çok gotik unsurlar içeren hikaye iç savaş sonrası Barcelona atmosferinde geçiyor. Bana tarz olarak biraz Umberto Eco'yu anımsattı. Dediğim gibi hızlı bir polisiye değil, daha çok gizem denebilir,okuyucunun merak duymasını iyi sağlamış. Daniel'i rahatlıkla hikayenin dedektifi olarak görebiliriz. Her ne kadar odak aşk da olsa hikayeye yön çizen siyasi bir durum var. İç savaş sonrası İspanya’nın durumu, faşizme giden uygulamalar, gücü elinde tutanın yapabildikleri. Kolluk kuvvetleri burada işin kötülük tarafına denk geliyor. 

Öte taraftan hikaye çok sinematografik, mekan ve karakterler çok detaylı, zamansal olarak çok katmanlı Başta çok ağır akan kurgu sonra hızlanıyor. Az buçuk bibliyofil olmaktan mütevellit herhalde ; sevdim. 

29 Aralık 2020 Salı

İNATÇI KERABAN - JULES VERNE



Açık ara bu yıl okurken en keyif aldığım kitaptı. Şimdiye kadar güzel bir filme de çekilmemiş sanırım,bulamadım. 80 Günde Devrialem'in sayısız uyarlamaları yapılmışken Ezel Akay biraz da kendi tarzında masalsı bir İnatçı Keraban çekseydi çok güzel olmaz mıydı.

Ben Alfa’dan tek cilt halinde olan baskıyı okudum.İçinde Leon Benett’in çizdiği orijinal illüstrasyonlar da var.Jules Verne 1883 yılında hikayeyi kaleme alırken ilk baskı yazarın diğer eserleri gibi çizimlerle yapılmış ve Benett'in hikaye için çizdiği 103 illüstrasyonu ile beraber basılmış.

Jules Verne 1868 yılından sonra romanlarının satışından elde ettiği gelir artınca kendisine büyük bir yat alarak dünya turuna çıkmış. Akdeniz’i gezdiği biliniyor ancak Jules Verne’nin gerçekten yolu bu topraklara düşüyor mu,kesin bir bilgi yok.Oysa  Benett’in çizimleri çok gerçekçi ve dönemi çok iyi yansıtıyor.Muhtemelen ilustrasyonlarını buralarda yapmış.

İnatçılığı ile tanınan tütün tüccarı Keraban Ağa kendisini ziyarete gelen Hollandalı misafirlerini Üsküdar’daki evine yemeğe davet eder ancak boğazdan kayıkla geçecekleri sırada on paralık bir vergi konduğunu öğrenir. Bu vergiyi ödememekte inat eden Keraban Ağa misafirleriyle birlikte evine ulaşmak için Karadeniz kıyılarından dolaşacağı bir maceraya başlar. 

Okur olarak bu eğlenceli yolculuğa eşlik ederken dönemin coğrafyasından,yerleşimlerinden de gerçekçi bilgiler alıyoruz.Jules Verne’nin yazarken ayrıntılı bir araştırma yapmış olduğu çok aşikar.Hikayeyi anlatırken  Ramazan adetlerinden, Osmanlı vatandaşlarının evleri,kıyafetleri ,yemekleri, kullandıkları eşyalara kadar çok detaylı bilgiler vermiş.

Zaten Jules Verne seviyorsanız hiç kaçırmayın.

31 Ekim 2020 Cumartesi

SONUNCU ODA - ZUHAL KUYAŞ

Hemen saran kurgusuyla Sonuncu Oda boğaz kıyısında bir yalıda geçerken bir o kadar tanıdık bir his bırakıyor. Biraz sonra köşeden dönecek Önder Somer  bahçede oturan aksi teyzesi Bedia Muvahhit’in yanağından öpecek, "Nen var teyze" diyecek.. Kurgu bir yana karakterleri böyle hayal ederek okudum hikayeyi.

İlk kadın polisiye roman yazarlarımızdan sayılan Zuhal Kuyaş, yazarlığa Kraliçe'nin Şamdanları, Kartal Yuvası, Sonuncu Oda gibi önce gazetelerde tefrika edilen polisiye romanlarla başladı.1923 doğumlu yazarın Aşela isimli tarihi bir romanı da var.

Mirasını bitiren Ferruh parasız kalınca Paris’ten dönüp ,teyzesi Refika Hanım’ın Yeniköy’deki yalısına taşınır.Teyzesinin de durumu eskisi gibi değildir. Koca yalıda sadece emektar Mizyal Hanım ve kuzeni Nilüfer vardır. Ferruh bir yandan para bulmaya ,bir yandan işlerini yoluna sokmaya çalışmaktadır. Ancak para bulamadan bir cinayete karışır.

Sonuncu Oda’yı Tekvin’in hemen arkasından okumuştum tesadüfen. Ufak tefek benzerlikleri olsa da  Kuyaş’ın daha sade kurgusu başka bir tat verdi. 

Sonucu tahmin edilebilir hikayenin ben anlatım tarzını ve o eski havasını sevdim.

 

30 Ekim 2020 Cuma

KIZIL DARI TARLALARI - MO YAN


Başladığımda bu kadar kolay okuyacağımı, hikayenin beni bu kadar sürükleyicini tahmin etmezdim. Elimden bırakamadım. Darı Tarlaları, roman boyunca ana karakter gibi neredeyse her olayın merkezindeydi. Aşk, şehvet, savaş, öfke,intikam ; tüm bu duygular darı tarlalarında yaşanıyor.

İç içe geçmiş hikayeler boyunca ataerkillik, çok eşlilik, lotus ayakların güzel bulunması,kang yataklar gibi Çin’in geleneksel yaşam tarzını da görüyoruz ,savaşın vahşetini de.

Roman bütüncül olarak kronolojik değil. Yeri geldikçe anlatılan geçmiş,özellikle dede ve nine asıl kahraman. 

“-Mişli geçmiş zaman ile yazılmış olması ve olay örgüsünde kronolojik bir sıra takip edilmemesi fazlasıyla yoruyor. “ eleştirisine maruz kalsa da ben çok rahat okudum, görmediği bir zaman dilimini anlatıyor sonuçta. Ayrıca Gabriel Garcia Marquez tarzına özellikle Yüzyıllık Yalnızlık ‘a benzetenler de var ki o tarz bir büyülü gerçekçilik Mo Yan’ın anlatımında yok.

Japonlarla yapılan savaş sahneleri çok vahşi betimlenmiş.Katliamlar, tecavüzler,işkenceler,kokuşmuş cesetler, yakılan köyler, hayvanlar,dışarı çıkan organlar detaylı bir şekilde anlatılırken dayanamayıp okumaya ara verdiğim oldu.Milyonlarca Çinlinin hayatını kaybettiği, çok büyük acıların yaşandığı, insan onurunun hiçe sayıldığı bir ülkenin tarihini kendi  tarzında anlatıyor Mo Yan.

Aslında asıl adı Gujan Moye ,Nobel ödülü almış ilk Çinli yazar. Sakın konuşma anlamına gelen Mo Yan ismini kullanıyor. Çin'in en ünlü ,en sık yasaklanan,en çok korsanı basılan yazarı.

Hikayede beni dehşete düşüren, köpeklerle yapılan bir savaş var ki çok epik.Muhtemelen metafor olarak kullanılan köpekler işgal döneminin farklı Çinli gruplarını temsil ediyor.

“Kalabalığın arasına karışıp mezar içindeki o kemikleri onlarca yıl sonra tekrar gün ışığına çıkan beyaz iskeletleri gördüm.Hangisinin komünist,hangisinin milliyetçi,hangisinin Japon,hangisinin Çin’in kukla ordusu,hangisinin sivil halktan olduğunu korkarım ki eyalet parti sekreteri bile söyleyemez.Kafataslarının hepsi aynı şekildeydi hepsi bir mezarın içine tıkıştırılmış kafatasları tam bir eşitlik içinde yağmurun altında ıslanıyordu”

Savaşın kazananı olmaz, çok güzel özetlememiş mi...