Yazar Ayları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yazar Ayları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Haziran 2014 Salı

GERMİNAL - ÉMILE ZOLA

Daha önce 92 Kozlu faciasında ölen işçileri anmak için okuyup film gösterimini yaptığımız Germinal maalesef Soma ile kendini tekrar hatırlattı. Madencilerin zorlu çalışma şartları içinde önlenebilecek tehlikelerin önemsenmediği ve düzeltilmediği bir düzende umalım ki bu kitabı artık sadece edebi değeri ve Zola’nın harikulade anlatımını övmek için konuşalım.
Bu ay Kitap AğacıKitap Kardeşliği ve Pinuccias’nın Yazar Ayları ile beraber okuduğumuz Germinal devrimden yaklaşık 100 yıl sonra devrimin kimler için yapıldığını sorguluyor. Sınıf çatışmasını en acımasız şekilde veren,sefaleti açlığı en rahatsız edici şekilde yüzümüze vuran kitaplardan biridir Germinal.Öyle noktaları vardır ki derinden etkilenirsiniz.Baba madenden gelip yemeğe oturunca evdeki çocuklar gözlerini babanın tabağına dikerler çünkü onlar da açtır;insanda isyan duyguları uyandırır bu sahne.Bu kabullenmişlik niye diye sorarsınız. 
Fransa’nın Montsou kasabasında küçük yaşta madene inip ölene kadar madende çalışan bu insanların sefaleti yaşam şekillerini de biçimlendirir. Tek odalı bir evde herkesin bir arada giyinip soyunduğu aynı leğende banyo yaptığı bir yaşamda mahremiyet,cinsellik,ahlak gibi kavramlar da sorgulanmaz.Etienne’in bizler hayvan mıyız ki tarlalarda çiftleşiyoruz sözü sadece çalışma şartlarının değil yaşadıkları düzenin de değişmesi gerektiğini vurguluyor işçilere. Zola greve giderken örgütlenme ve çözülmeyi  sınıfsal çatışma içinde bölünmeyi gerçekçi bir şekilde anlatırken aslında her kahramana dönemin ideolojik mücade biçimlerini de yüklüyor. Birlikte hareket edildiğinde bugün bile geçerli olan görünmez korku duvarının nasıl yıkıldığını ama sermaye-iktidar ortaklarının nasıl ikna edici olup bu dalgayı bölebileceklerini tüm güncelliği ile okuyoruz.Kadınların eve biraz ekmek almak için kendilerini sattığı bu köyde işçilerin ayaklanıp ekmek diye bağırması tüylerimizi diken diken ediyor.Kısaca herkesin en azından bir kere okuması gereken büyük bir eser Germinal. 


27 Mayıs 2014 Salı

BEŞ SEVİM APARTMANI - MİNE SÖĞÜT

Mine Söğüt kitapları bir süredir kapaklarından dolayı dikkatimi çekiyordu. Bu tasarımların Bahadır Baruter’e ait olduğunu öğrenince daha da ilginç gelmeye başladı.Kendisini uzun yıllar Lombak köşesinden takip etmiştim.Çizimlerini pek beğenirim.Mine Söğüt’ün eşi olduğunu bilmiyordum. 
Hakkında genelde çok olumlu yazılar okuduğum Beş Sevim Apartmanı -Rüya Tabirli Cin Peri Yalanları listemdeydi. Pinuccia’nın yazar aylarında seçilince öne alıp bir çırpıda okuyuverdim .
Zaten çok yorumlanmış bir kitap o yüzden fazla ayrıntıya girmeyeceğim ancak ben Mine Söğüt tarzını çok sevdim.
Uçuk,kaçık,kendi dünyalarında gezen kahramanları okumak keyifliydi,merak uyandırıcıydı.
Masalları hala çok severim.O yüzden hikayelerini masal gibi kurup anlatan yazarlara bayılıyorum.Mine Söğüt bunu çok güzel 
başarmış.

Beş pencereli, beş odalı, beş acayip insanın oturduğu Beş Sevim Apartmanı'nda perdelerin arkasında tuhaf şeyler olup bitiyordu. Cinler aleminden gelenler, periler aleminden gelenler, cinperi aleminden gelenler, orada beş garip hikaye yazdılar... yazdılar... yazdılar.
Diğer kitaplarını da en kısa zamanda okuyacağım.

22 Ekim 2013 Salı

KABİL - José Saramago


Gözümün önünde aradığım şeyi bulamadığım zamanlarda José Saramago’nun hep şu sözleri aklıma gelir.
Bakabiliyorsan ;Gör
Görebiliyorsan;Gözle
Kendisi en sevdiğim yazarlardandır. Yazar ayları etkinliğine daha önce de bahsettiğim gibi yazarın son kitabı olan Kabil ile katıldım. Oğuz Atay vari ayraçsız konuşmalar bu kitabında da mevcut.Sanırım alışkın olduğumdan beni hiç rahatsız etmedi. Takip etmekte zorlananlar olur mu bilemiyorum ancak uslup eğlenceli, okuması rahat,su gibi akıp gidiyor.Editörünün söylediğine göre kitabı 4 ay gibi bir zamanda Portekiz Hükümeti ve dini otoritelerce aforoz edildiği için yerleştiği Kanarya Adalarında yazıyor.Kitabı okuyan herkesin tahmin edeceği gibi basıldığı her ülkede tepkiler görüyor zira yazarımız kitapta kendi düşüncelerini Kabil üzerinden konuşturarak Tanrı’yla hesaplaşmaya çalışıyor. Sorgulamaları, öfkesi ve intikamı eski ahitteki mitolojilerle hikaye ediliyor. Eşeğinin üzerinde zaman yolculuğu yaparken Babil Kulesinin yıkımına, Sodom ve Gomore’ye, oğlunu kurban eden İbrahim’e ,Musa ile Yeşu ’nun savaşına ,şeytanın musallat olduğu Eyüp’e uğruyor.Yolculuğu Nuh’un gemisinde son bulurken tanrının şiddetine ve adaletsizliğine isyan ediyor,bol bol eleştiriyor.
Saramago ölmeden önce vurucu bir kitap yazmış ve kendince“Efendi’den” intikam almış. Bu bakımdan kitabın kabul edilebilirliği pek çok okur için zor olabilir.
Gene de nacizane Kabil'i henüz okumamış kitap severlere ben bir an önce okuyun diyorum.

10 Ekim 2013 Perşembe

EKİM OKUMALARI


Sevgili Pınar'ın Okuma Şenliğine katılmış olsaydım Kinyas ve Kayra benim için herkesin okuduğu ancak benim okumadığım kitap kategorisinde seçebileceğim alternatif olabilirdi.Olabilirdi diyorum çünkü yıllardır kapağından nefret ettiğim için bu kitabı satın alamadım :) 

Kitap Kardeşliği Ekim etkiliğinde  Kinyas ve Kayra okunuyor.Ben de elektronik kitap satın alarak kapağını görmeden nihayet bu kitabı okuyabileceğim.

 Yazar Aylarında ise Jose Saramago okuyoruz..Ben Kabil'le katılıyorum.





26 Nisan 2013 Cuma

KARPATLAR ŞATOSU-JULES VERNE



Daha önce bahsettiğim gibi yazar ayları etkinliğinde Nisan’da Jules Verne vardı. Her ne kadar Settie ve Pınar’a (Pinuccia) yetişemesemde bende araya bir kitap sıkıştırabildim. Doğrusu çok özlemişim.
Karpatlar Şatosunun ilk basıldığı tarih 1893. Söylendiğine göre Bram Stooker 1897 de Draculayı bu kitaptan etkilenerek yazıyor. Yani Transilvanya’nın meşhur vampir hikayelerinin kaynağı sadece Kazıklı Voyvoda değil bizim Jules Verne imiş.  
Hikaye Karpatlarda Werst köyünde geçiyor. Yazarımız doğayı, insanları ve şatoyu gayet güzel betimlemiş.O tasvirledikçe bende kitap boyunca beynimin sağ lobuyla pastorel ve gotik fotoğraflar çekiyorum tabiiJ



Köy halkının üzerine batıl inanışlar geliştirdiği içinde şeytanın yaşadığı düşünülen şatoda bir gün duman yükseldiği görülür. Çok endişelenen ve korkan köy halkı içlerinden 2 kişiyi şatoya gönderir ancak onlar korkularını artıracak hikayelerle geri dönerler. Bu inanışlar ve duyulan sesler yüzünden köyün otelinde kimse kalmaz. Bir gün ünlü bir opera sanatçısı olan nişanlısı La Stilla’yı kaybetmiş Kont Franz de Telek ve yardımcısının yolu köyden geçer ve handa kalırlar. Söylentileri ciddiye almayan Franz’ı La Stilla’nın söylediği şarkılar ve görüntüler şatoya çeker. 
Yazarımız bu kitapta da bilimsel düş gücünü hatta ön görüsünü fazlasıyla kullanmış. Optik cam ve aynalarla yaptığı yanılsamalar, görüntülü telefon fikri zamanının çok ötesinde yaşamış dedirtiyor. Gerçi Amerikan donanmasındaki ilk deniz altına Nautilus ismini verdiren bir yazardan bahsediyoruz. Dediğim gibi çok özlemişim….