Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ekim 2014 Salı

SONSUZ GÜN BATIMINDA - FURUĞ FERRUHZAD

Eğer aşk varsa zaman ahmakça bir sözdür.


Sonsuz Gün Batımında,İranlı şair Furuğ Ferruhzad’ın mektuplarını,anılarını,söyleşilerini bir araya getiren sarsıcı bir kitap.Sarsıcı kelimesinin altını özellikle çiziyorum. Erkekler dünyasında var olmaya çalışan kadın edebiyatçılar bir yana,Ferruhzad bir yana bundan sonra benim için. 1950’lerin 60’ların İran’ında değil var olmaya çalışmak; yok sayılmak başka bir şey çünkü. 32 yaşında trafik kazasında öldüğünde molla diktasındaki ülkesinde cenaze namazı bile kılınmadı ama bugün İran Edebiyatının en büyük şairlerinden biri o.
Evliliğinden 2 yıl sonra eşinden boşandığında evladının da yüzünü bir daha göremez. 62 yılında İbrahim Golestan’la çalışırken aldıkları bir teklifle Tebriz dağlarıyla çevrili cüzzamlılar dinlenme evine gidip doğaçlama  bir kısa film çekerler.Film çekimi sırasında cüzzamlılar evinde tanıştığı Hüseyin Mansur isimli bir çocuğu evlat edinir.


"Ev Karadır" uluslararası alanda pek çok ödül alır.Fondaki kadın sesi Furuğ Ferruhzad’a erkek sesi de İbrahim Golestan’a aittir. Farsça şiirsel bir anlatımla geçen filmin Türkçe ve İngilizce alt yazılı olanlarına şu an ulaşmak mümkün.İmkanınız varsa mutlaka seyredin.Çok;çok etkileyici bir film.
“İnandığım başka bir şey de hayatın bütün anlarında şair olmanın gerekliliğidir. Şair olmak, insan olmaktır. Günlük davranışları şiirleriyle hiç bağdaşmayan bazı insanlar tanıyorum. Yani sadece şiir yazdıklarında şair oluyorlar, sonra bitiyorlar. İki yönlü olduklarından fakir, kıskanç, mutsuz, dar fikirli, zalim, pisboğaz, açgözlü bir insan olup çıkıyorlar. İşte, ben bu adamların sözlerini kabul edemiyorum.” derken soğuk ve fakir evinde şiirlerini o derin yalnızlık duygusuyla yazar.
Yaralarım aşktandır benim,aşktan aşktan aşktan diye haykıran çok cesur bir kadın...

14 Nisan 2014 Pazartesi

ey canım,güzel yüzlüm
suyunda denizleri bulduğum
bilmediğim yerimdeki sancı
bana bir şey söyle güleyim
bir şey daha söyle
inandır

bir şey daha söyle istersen
beyaz olabilir
suya falan benzeyebilir
bir adaya benzeyebilir.

Turgut Uyar'dan








İllüstrasyon : Pascal Campion


12 Mart 2014 Çarşamba

MASAL KOKUSU

Ben bu kapıları bir bir açarım açmasına ama kırarım
Şehzadelerle gitti ölü devin altın anahtarları
Masallara dönük yüzlerinizde o hiç eksilmeyen kaygu
O donuk maviliği masal cennetlerinin
Bırakın işte gözleriniz alın işte yumruklarınız
ama siz aptalsınız aptalsınız
Birgün masallaşırsam görün işte cüceliğimi 
Aktıkça büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım

                                    Ben bu kapıları bir bir kırarım kırmasına ama siz korkaksınız
                                    Daha çocuk bile değilsiniz siz
                                    Devler çizersiniz altın sarayların kapılarına sonra durup ağlarsınız ağlarsınız
                           Bu kan sizin kanınız , evet ama ya siz kimsiniz
                           Neden böyle yorgunsunuz neden böyle aldatılmış
                           Alıcı kuşlar döner ürpertili etlerinize
                           Mumyaların gölgesinde piramitler dikersiniz
                           Atı otu iti eti bırakıp gerçek saraylarda sürülerle kaçarsınız kaçarsınız
                           Aktıkça büyüyen sulardı benim şarkılarda aradıklarım
Hasan Hüseyin Korkmazgil

8 Ekim 2013 Salı

BİENALLERİN İLHAM KAYNAĞI KAVAFİS


Ünlü şair Konstantinos Kavafis’in 150.doğum yılı sebebiyle 2013 yılı Yunanistan'da Kavafis yılı olarak kutlanıyor. 
Hazır Bienal devam ederken Kavafis’i anmadan geçmek olmaz.Kendisi bizim Bienallerde ya sanatçılara ya da protestolara mutlaka ilham kaynağı olur J Her ne kadar bu yıl Bienalin ismi “Lale Müldür’ün kitabı “Anne Ben Barbar mıyım?" dan alıntılandıysa da kamusal alan protestolarında şairin Barbarları Beklerken şiiri de elbet atlanılmadı.
1863 İskenderiye doğumlu Konstantinos Kavafis babasının ölümü üzerine ergenlik dönemini aile şirketinin Liverpool’da olması dolayısıyla İngiltere de geçirmiş. Burada Shakespeare ve Oscar Wilde’dan etkilenmiş.İşlerin bozulması üzerine tekrar Mısır’a dönmüşler.Ancak 1882’de İngiltere’nin İskenderiye’yi bombalamaya başlaması üzerine İstanbul’a yerleşmişler.Annesinin memleketi olmasına rağmen sadece birkaç yıllını İstanbul’da geçirmiş. Bu dönemde şiirlerini de çok etkileyen Bizans tarihi ve Helenizm ile ilgilenmiş. Fener Rumcasını kullanmaya başlamış.

Kavafis’in ilk şiirleri bombalama sırasında çıkan yangında evleriyle beraber yanar. Bu yüzden bildiğimiz ilk şiiri, İstanbul’da tuttuğu günlüğünde bulunan “Therapia’yı terk”tir. 1885 Eylül’ünde İskederiye’ye döner ve 1932 yılında kanserden ölene kadar burada yaşar.İngilizce,Fransızca,Türkçe,ve Rumca derken geçtiği şehirlerin savaş zamanlarının zor yılların etkilerini dizelerine taşır.En bilinen şiiri Şehir’de özlemini çok güzel yazar. 
Şiir çevirisi çok zordur.Kavafis’in Türkçeye çevrilmiş pek çok kitabı mevcut.Bunların içinde Cevat Çapan’ın Kavafis’ten 100 Şiir çevirisi gerçekten çok başarılı.

'Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin 
'bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet. 
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya; 
-bir ceset gibi- gömülü kalbim. 
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede? 
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam, 
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün, 
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.' 

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. 
Bu şehir arkandan gelecektir. 
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın, 
aynı mahallede kocayacaksın; 
aynı evlerde kır düşecek saçlarına. 
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. 
Başka bir şey umma- 
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, 
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de. 




12 Şubat 2013 Salı

Neyin Kafası Bu


Biz okurken politize olmayalım diye iktidarların makbul bulmadığı hiçbir yazarı,şairi okutmadılar okullarda.Es kaza adlarını zikretmemiz bile kuşkuyla yaklaşılmasına sebep olurdu.Biz de bol bol aşk şiirleri okuyarak büyüdük.Bu aptal romantikliğimiz,duygusallığımız hep o eğitimcilerin suçu yani: J… 
Şimdi İkinci Yeni pek uygun bulunmamış efendim. Bence Milli Eğitim sadece Türkçe okuma yazma e bir zahmet  de biraz dilbilgisi öğretsin yeter bu coğrafyada diğer insanlarla iletişebilmemize. Şiirdi,romandı neyimize lazım soyut zekayı geliştiren bu edebiyat dersleri.Yazar çizer takımının kime ne faydası olmuş bu zamana kadar;kafa karıştırmaktan başka.Bu dersleri toptan kaldırsınlar müfredattan da artık hep beraber rahatlayalım.Çocuklarımız münasip şeyler mi okuyor düşünmeyelim.Zaten eve gelince de diziler,sosyal medya yeterince oyalıyor onları .Vakitleri kalmaz ellerine bu adamların kitaplarını almaya olur biter.!!


Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
                                                              
              
                                                                   Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
                                                                   Tokluğunu açlığını koydu.
                                                                   Masa da masaymış ha
                                                                   Bana mısın demedi bu kadar yüke
                                                                   Bir iki sallandı durdu
                                                                   Adam ha babam koyuyordu.

                                                                                                 
                                                                                                                       Edip Cansever