Polisiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Polisiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ağustos 2024 Perşembe

CİNAYET A.Ş. - AYŞE ERBULAK


 

Kendisini polisiye roman türünde kanıtlamış Ayşe Erbulak’ın kaleminden kardeşi Sevinç Erbulak’ın seslendirmesiyle dinlediğim Cinayet A.Ş. bir katil kim polisiyesi değil hatta bazı okuyuculara göre polisiye de değil. Cinayetleri kimin işlediğini biliyoruz. Kurgu daha çok cinayetlerin neden ve nasıl işlendiği üzerinden ilerliyor. Kendisi de bir süre Norveç’te yaşamış olan yazar hikayeyi alıp o karlı İskandinav coğrafyasına kadar uzatıyor. 

"Cezalandırılmayı hak eden ama yaptıkları yasalarda suç sayılmayanları öldürmek suç mudur ?" Örneğin Asperger sendromlu çocuğunu terk eden bir baba, çocuk sahibi olmak istemediği halde kocasını buna mecbur bırakan bir eş…Çözüm Ela’nın Cinayet Anonim Şirketi.

Kitapta çok fazla karakter ve kurgu derinliği olmadığından dinlerken odaklanma sorunu yaşanmıyor.En keyifli tarafı ise hikayeyi Sevinç Erbulak'tan dinlemek.Sesinin tonu,vurguları,duygu transferi o kadar başarılı ve profesyonel ki kendisi adeta tek kişilik bir tiyatro oyununda gibi.

8 Temmuz 2022 Cuma

KAYIP TANRILAR ÜLKESİ - AHMET ÜMİT


Yaklaşık 100.000 adımda bana eşlik eden, bir o kadar trafikte geçen bilmem kaç saatimi nispeten katlanılır kılan bir kitap .Ev işi ve ütüyü saymıyorum bile…

Bana mental anlamda çokça yardımcı olan podcastler ve storytel uygulamasından burada pek bahsetmemiştim

Beni üzen öfkelendiren yorgun hissettiren negatif duygularımdan uzaklaşıp odağımı “gerçekten” anda kalarak dinlemeye vermek beynimin güzel şeyler başarmış bir insan öyküsünden ilham almasını  yada alanında iyi birinin benim ilgimi çeken bir konu üzerinde bilmediklerimi öğretmesi çok iyi hissettiriyor. Hayata bir öğrenci gözüyle bakınca yapmadığın ödevlerden vicdan azabı çektiğin gibi okumadığın/okuyamadığın için kendini suçlu hissettiğin o kısır döngüde sesli kitaplar imdadıma yetişiyor.

Kayıp Tanrılar Ülkesi için mitolojik polisiye diyebiliriz. Pergamon Antik Kenti ile bağlantılı Berlin’e göçmüş bir aile ile ilişkilendirilen kurgunun dedektifi Almanya doğumlu orada başkomiserlik yapan Yıldız Karasu. Hikaye de zaten Berlin’de geçiyor. Ahmet Ümit’in değişmez karakterleri Nevzat Başkomiser ve Ali de kısacık da olsa finalde biz hala buralardayız diyor.

Roman cinayetlerin çözülmeye çalışıldığı bölüm ile Zeus ‘un kendi sesinden mitolojik hikayesini anlattığı bölüm şeklinde sırayla ilerliyor. Normalde ben olayı bir an önce öğreneyim diye yan hikayeyi atlaya atlaya okur sonra ona geri dönerdim J ama mitoloji tarihi, tanrı olma yolculuğundaki savaşları dinlemek sıkmadı. Polisiye Kurgu ise şaşırtmadı,tam tahmin ettiğim gibi hatta fazla uzatılmış bitti.

31 Ağustos 2021 Salı

SESSİZ HASTA - ALEX MICHAELIDES


 

46 Dilde 2,5 milyon okur damgasıyla raflarda yerini alan Sessiz Hasta için Domingo çoktan kitabın 5 milyon okura ulaştığını açıkladı. Sessiz Hasta  Goodreads yılın en iyi gerilim roman ödülünün de sahibi.

Kocasını öldürüp bir daha asla  konuşmayan ressam Alicia Branson ‘u kendine takıntı haline getiren psikoterapist Theo Faber onu konuşturmaya çalışacaktır. Alicia gerçekten suçlu mudur, o gece neler olmuştur, Faber onu konuşturabilecek midir, psikolojik gerilimle geçen hikayenin ana gövdesini oluşturuyor.

Sessiz Hasta Alex Michaelides’in ilk kitabı. Kendisinin de psikoterapi eğitimi aldığını öğrendiğimiz Michaelides 10 yıl boyunca terapi görmüş. Kitaptaki karakterleri de terapilerde karşılaştığı kişilerden etkilenerek oluşturmuş.Mitolojiye de çok ilgi duyduğunu söyleyen yazar hikayeyi bir noktada Alkestis’in trajedyasına bağlamış.

Sessiz Hasta beğenildiği kadar var,hikaye okurdaki merak duygusunu sürekli tetikliyor ve ters köşe bir finalle parçaları birbirine  bağlıyor. Ben kurguyu sevdim. Sadece dikkatimi çeken hastalardan Türk olanı biraz daha kötü "iğrenilen" karakterize edilmiş. Bunda yazarın Kıbrıs orjinli olmasının etkisi var mı , düşünmeden edemedim. J


10 Temmuz 2021 Cumartesi

KARANLIK GÖL- SARAH BAILEY




Avustralya,ABD ve Kanada’da best seller olmuş,ödüllü Karanlık Göl , Sarah Bailey’ın ilk romanı. Melbourne’lü yazarın bizde çevrilmiş Gecenin İçinden ve yeni basılan Unutulmuşlar Şehri ise Gemma Woodstock serisinin devamı. 

Karanlık Göl birkaç güne bitebilecek iken elimde yaklaşık bir ay süründü maalesef. Yazar kurguyu dramatik hale getirmeye çalışsa da başaramamış.Kurban çok nötr, okuyucuyu etkileyemiyor ,tahmin edilebilir bir gelişme ve sonucu çok belli bir finalle bitirmiş hikayeyi. İlk kitap olmasından Gemma’nın özel hayatı ve duyguları çok ön plandaydı. Sürekli tekrar eden sahneler zaten zayıf olan polisiye örgüden beni iyice kopardı. 

Kısaca çok sevemedim. Belki devam kitapları daha heyecanlıdır ancak benim okumam için çok sağlam bir öneri gerek.


18 Haziran 2021 Cuma

Gecenin Kutsal Karanlığı - Michael Connelly



Gecenin Kutsal Karanlığı , Hary Bosch serisinin 21, Rene Ballard serisinin de ikinci kitabı. İlk kitap Gece Vardiyası’nda Ballard’ı tanımıştık ; hikayeyi yalnız çözmüştü. Polisiye heyecanı az bulmuş daha çok karakteri tanıtmaya odaklı yazdığını düşünmüştüm. 

Bu kitapta ise  Rene ,Harry Bosch ile tanışıyor. Bosch emekli olmuş,işlerden tamamen kopmamak için çözülmemiş eski dosyalarla ilgileniyordur. Vahşice öldürülen Daisy Clayton vakası Ballard’ın ilgisini çeker ve çözmek için Bosch ile iş birliği yaparlar.

Ballard’ın inadı ,Bosch’un zekası ve tecrübesi keyifli bir kombinasyon olmuş,karakterler sağlam olunca polisiye kesinlikle daha iyi kurgulanmış. Sevdim… 

 

29 Nisan 2021 Perşembe

KAPALI KAPILAR ARDINDA - B.A.PARIS


Asıl adı Bernadette MacDougall olan İngiliz yazarın ilk kitabı Kapalı Kapılar Ardında tam bir psikolojik gerilim. Kadın kahramanın dilinden anlatılan hikayeyi okurken tam anlamıyla o kasveti hissediyorsunuz.

Görünürde mükemmel bir eve ve mutlu bir evliliğe sahip çiftin aslında kapalı kapılar ardındaki yaşamını merkeze alan kitap New York Times’ın çok satanlar listesinde haftalarca kalmış,37 ülkede yayımlanmış.

Yazarın The BreakdownBring Me Back, and The Dilemma kitaplarından The Breakdown bizde Şüphe olarak basılmış.Diğer kitapları ise henüz çevrilmemiş.Sezgileri güçlü Down Sendromlu Millie ve empatisi muhteşem Esther’i ayrıca sevdim.

16 Nisan 2021 Cuma

NATÜRALİST- ANDREW MAYNE

Natüralist merak ettiğim bir kitaptı ki uzun zamandır bir solukta bir şey okumamıştım. Bu aralar okuduklarım elimde tam anlamıyla sürünüyor çünkü.

Yazar Andrew Mayne aynı zamanda bir illüzyonist. David Blaine,David Copperfield gibi isimlerle çalışmış. Okuduğuma göre Angel Killer romanı televizyon dizisine uyarlanıyormuş. 

Natüralist’in kahramanı Profesör Theo Cray bir biyolog. Doğayı çok iyi okuyan bir bilim insanı. Eski bir öğrencisi ayı saldırısı sonucu öldürülür. Vücudundaki pençe izleri, kanıtlar olayı bir ayının yaptığı yönündedir. Ancak ayıları çok iyi tanıyan Prof.Cray'in ‘şüpheleri vardır ve kendi kanıtlarını toplamaya başlar. Yazdığı bir algoritma ile bölgedeki kayıp insanların  ne kadar fazla olduğunu fark ettiğinde ise yıllara yayılmış cinayetlere ulaşır.

Kitabın temposu uzun süre çok yüksek gitti ama Mayne daha tatmin edici bir sonuç yazabilirdi. Gene de beğendim.

 

26 Şubat 2021 Cuma

KAR KÖRLÜĞÜ - RAGNAR JONASSON


 

Kar Körlüğü Ragnar Jónasson’ın Kara İzlanda serisinin ilk kitabı. Diğer iki kitabın baskısı henüz bizde yapılmadı. 

Ana karakter Ari Thór Arason yeni mezun bir polistir. Kendisine İzlanda’nın kuzeyinde küçük bir kasabada görev teklif edilince kabul eder. Burada neredeyse hiç suç işlenmemektedir. Kasaba kar altında ,karanlık ve kasvetlidir. Kaza eseri ölen bir kasabalının durumunu şüpheli bulan Ari Thór olayı araştırmaya başlar.

Eğer soğuk ,karlı kuzey polisiyelerini seviyorsanız bu kitap da hoşunuza gidebilir. Ancak bana göre hikaye çok yavaş ilerledi. İlk kitap olması sebebiyle muhtemelen Ari Thór'u  okuyucuya tanıtmak için onun ruh halini ve geçmişini yazar fazla araya sokmuş. Gerçi karakteri sevdim ama bütün köyü gezip herkesi uzun uzun sorgulaması beni biraz hikayeden koparttı. Belki diğer kitapları biraz daha akıcı olur. Yazara şans vermek gerektiğini düşünüyorum.


30 Ocak 2021 Cumartesi

TEKVİN - ARİF ERGİN



Arif Ergin’i Tekvin ile tanıdık. Kendisini tarihe ve gizeme meraklı bir mühendis olarak tanıtan Ergin, romanını da çok sevdiği Galata ve Beyoğlu’nda kurgulamış.Caddedeki binaların tarihlerini çok iyi biliyor, araştırmalarını bu eksende yoğunlaştırıp Osman Hamdi Bey’in kayıp tablosunu merkeze alan bir hikaye yaratmış.

Dan Brown benzetmeleri haksız değil çünkü sanat,tarih,gizem,gizli örgütler ,illuminati, Mevlevilik gibi pek çok şeye girip çıkan bir kurguyla gizem çözülmeye çalışılıyor. Üstelik sürekli bir kaçıp kovalama hali ve yardımcısı bir kadın J

Dili rahat, sıkmayan bir anlatımı var yazarın. Anlattığı gizemlere,sembollere ve Osman Hamdi Bey’e merak uyandırmaması imkansız.


Osman Hamdi Bey’in La Genèse yani Yaratılış (Tekvin) adını verdiği tablo onun en çok eleştirilen eseri. Mihrap olarak da isimlendirilen çalışma 1901 de yapılmış. Tablo Aret Portakal’dan Mesut Hakgüden’e geçtikten sonra Çiğdem Simavi’nin olmuş ve en son Demirbank koleksiyonuna katılmış. Ancak bankanın TMSF’ye devri sırasında ortaya çıkmamış. Bugün nerede olduğu bilinmiyor.Sembolik olarak anlatmaya çalıştıklarıyla ilgili epey görüş var. Aslında Osman Hamdi’nin daha bir çok eseri kayıp. Yapıldığı dönem kayıtlanmadığı için kaç tane tablosu olduğu tam olarak bilinmiyor. 

Bazı tablolarını ufak değişikliklerle tekrar yaptığından anlatmaya çalıştıkları ile ilgili üzerinde epey spekülasyon var. Arif Ergin buradan kendisine güzel bir roman malzemesi çıkartmış, çok da güzel yazmış. Bu arada aynı karakterle devam edeceği ikinci romanın haberini de verdi. Umarım Tekvin kadar heyecanlı olur.  


29 Ocak 2021 Cuma

YENİÇERİ AĞACI - JASON GOODWIN

 



Uzun zamandır okumak istiyordum, hakkında yazılan yorumlar çok iyiydi. Aynı zamanda tarihçi olan  Jason Goodwin dönemi öyle güzel anlatmış,mekanları,sokakları ,kültürel yaşayışı öyle detaylı vermiş ki okurken bu hikayeyi yabancı birinin yazdığını unutuyorsunuz..Hele yemek tarifleri. Yaşim bir midyeli pilav yapıyor off offf....Bu tariflerle 2016’da Yashim Cooks Istanbul 'u çıkarmışlar.

Jason Goodwin Cambridge Üniversitesi’nde Bizans Tarihi okumuş, ardından Osmanlı’ya merak sarmış. İki arkadaşı ile Polonya’dan İstanbul’a yürüyerek bir seyahat yapmışlar. Geçtikleri eski Osmanlı yerleşimleri bilgisini ve ilgisini daha da pekiştirmiş.Bu seyahati Bir Ucu Altın Boynuz ismiyle kitaplaştırmış.2006 yılında dedektif Yaşim serisinin ilk kitabı Edgar Ödüllü Yeniçeri Ağacı’nı yayımlamış.  

Hikaye 1836’da geçiyor. Yeniçeri Ocağı kaldırılmış üzerinden 10 yıl geçmiştir. Yeni ordu Asakiri Mansure’den subaylar öldürülünce 2.Mahmut eski haremağası Yaşim’i olayı çözmesi için görevlendirir. Bu arada haremde cariyelerden biri ölü bulunmuştur. Yaşim İstanbul’un bu tarihi atmosferinde  sürükleyici bir soruşturma yürütür.

Serinin diğer kitaplarından Yılanlı Sütun 2007 de basılmış.

·         The Bellini Card (2008)

·         An Evil Eye (2011)

·         The Baklava Club (2014) ın çevirilerini bulamadım.

Goodwin, Yaşim’i kültüre hakim,padişaha ve ailesine bağlı ,her yere girip çıkabilen hadım bir karakter olarak yaratmış. İyi yemek yapan,edebiyata düşkün biri.  Valide Sultan ile arası çok iyi.Ondan Fransızca kitaplar alıp okuyor. Balzac, Stendhal, Gautier ve Alexandre Dumas seviyor, rüyasında Tehlikeli İlişkiler’deki Merteuil Markizi ile konuşuyor.Rumca, Ermenice, Fransızca biraz da Gürcüce biliyor.

Goodwin’in dili rahat, okuması keyifliydi.Kurgu sonlara doğru iyice karışsa da elimden bırakamadım. Yılanlı Sütun’u da okuyacağım.


28 Ocak 2021 Perşembe

GECE VARDİYASI - MICHAEL CONNELLY


Connelly’nin son kitabı çıkınca ay seçimimizi değiştirip hemen okumak istedik. Gece Vardiyası yeni başlayan bir serinin ilk kitabı. Daha önce Harry Bosch ,Mickey Haller ,McEvoy gibi çok başarılı serileri kaleme alan Michael Connelly bu sefer bir kadın dedektif, Renée Ballard’ı yaratmış. 

Ballard'ı amirinin cinsel tacizine uğradığı halde bunu ispatlayamayıp gece vardiyası görevine sürülmüşken tanıyoruz. Hikaye burada işlenen bir cinayetin peşine düşmesiyle başlıyor. Karakter olarak Ballard inatçı,tam bir sert kaya. Düzensiz hayat ,travmalar,ilişkisizlik gibi dedektif klişeleri onda da var. Polisiye kurguda bir Harry Bosch çözümlemesi yok, daha tahmin edilebilir bir sonuçla bitirmiş yazar.

Şimdilik serinin

Dark Sacred Night (2018)

The Night Fire (2019) 

olmak üzere henüz çevrilmemiş iki kitabı daha var. İlk kitapta Bosch ,ikincisinde hem Bosch hem Haller varmış. Muhtemelen bunlarda hikaye daha kuvvetlidir. Okumak için sabırsızlanıyorum

Ezcümle Gece Vardiyasını genel olarak sevdim-bayılmadım; başkası yazsa neyse ama Connelly’nin öyle iyi hikayelerini okudum ki  beklentim yüksek oluyor doğal olarak.




30 Aralık 2020 Çarşamba

RÜZGARIN GÖLGESİ - CARLOS RUIZ ZAFON



Javier Sierra ve Juan Gómez-Jurado ile birlikte çağdaş İspanyol edebiyatının en başarılı yazarlarından biri kabul edilen Carlos Ruiz Zafón'u dünya çapında şöhrete kavuşturarak pek çok uluslararası ödülün yolunu açan Rüzgârın Gölgesi, yazarın yetişkin okurlar için yazdığı ilk roman ve aynı zamanda Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı dörtlemesinin de başlangıcı. Romanları 45 ülkede yayınlanmış, 30'dan fazla dilde tercüme edilmiş Zafon için İspanya’da Cervantes’in  Don Quixote’undan sonra en çok okunan kitapların yazarı olduğu söyleniyor.

Kitapçı Daniel Sempere oğlunu saklanması gereken kitapların bulunduğu gizli bir kütüphaneye götürür ve bir kitap seçmesini söyler. Rüzgarın Gölgesi adlı uzun yıllardır unutulmuş bir romanı seçen Daniel için kitabı okuduktan sonra esrarengiz bir düelloda öldüğü söylenen yazar Julian Carax hakkında bilgi edinmek bir saplantı haline gelir. Carax’ın diğer eserlerini de okumak ister fakat bulamaz .Çünkü kimliği bilinmeyen bir koleksiyoncu kitapları birer birer bulup, yakarak ortadan kaldırmaktadır. Ve şimdi Daniel'ın elindeki kitabın peşindedir.

Polisiyeden çok gotik unsurlar içeren hikaye iç savaş sonrası Barcelona atmosferinde geçiyor. Bana tarz olarak biraz Umberto Eco'yu anımsattı. Dediğim gibi hızlı bir polisiye değil, daha çok gizem denebilir,okuyucunun merak duymasını iyi sağlamış. Daniel'i rahatlıkla hikayenin dedektifi olarak görebiliriz. Her ne kadar odak aşk da olsa hikayeye yön çizen siyasi bir durum var. İç savaş sonrası İspanya’nın durumu, faşizme giden uygulamalar, gücü elinde tutanın yapabildikleri. Kolluk kuvvetleri burada işin kötülük tarafına denk geliyor. 

Öte taraftan hikaye çok sinematografik, mekan ve karakterler çok detaylı, zamansal olarak çok katmanlı Başta çok ağır akan kurgu sonra hızlanıyor. Az buçuk bibliyofil olmaktan mütevellit herhalde ; sevdim. 

31 Ekim 2020 Cumartesi

SONUNCU ODA - ZUHAL KUYAŞ

Hemen saran kurgusuyla Sonuncu Oda boğaz kıyısında bir yalıda geçerken bir o kadar tanıdık bir his bırakıyor. Biraz sonra köşeden dönecek Önder Somer  bahçede oturan aksi teyzesi Bedia Muvahhit’in yanağından öpecek, "Nen var teyze" diyecek.. Kurgu bir yana karakterleri böyle hayal ederek okudum hikayeyi.

İlk kadın polisiye roman yazarlarımızdan sayılan Zuhal Kuyaş, yazarlığa Kraliçe'nin Şamdanları, Kartal Yuvası, Sonuncu Oda gibi önce gazetelerde tefrika edilen polisiye romanlarla başladı.1923 doğumlu yazarın Aşela isimli tarihi bir romanı da var.

Mirasını bitiren Ferruh parasız kalınca Paris’ten dönüp ,teyzesi Refika Hanım’ın Yeniköy’deki yalısına taşınır.Teyzesinin de durumu eskisi gibi değildir. Koca yalıda sadece emektar Mizyal Hanım ve kuzeni Nilüfer vardır. Ferruh bir yandan para bulmaya ,bir yandan işlerini yoluna sokmaya çalışmaktadır. Ancak para bulamadan bir cinayete karışır.

Sonuncu Oda’yı Tekvin’in hemen arkasından okumuştum tesadüfen. Ufak tefek benzerlikleri olsa da  Kuyaş’ın daha sade kurgusu başka bir tat verdi. 

Sonucu tahmin edilebilir hikayenin ben anlatım tarzını ve o eski havasını sevdim.

 

27 Ekim 2020 Salı

Yolpalas Cinayeti - Halide Edip Adıvar


 

Benim çocukluğum kelimenin tam anlamıyla Halide Edip’le geçti.Üsküdar’da büyüdüğüm apartman, Halide Edip’ in bir süre oturduğu ahşap konağa bitişikti. Uzunca bir süre metruktu sonra tadil ettiler Sokakta oynarken oranın bahçesine girer çıkardık, daha okumadan  adı hep kulağımızdaydı. Sonra da aynı mahallede bulunmasından mütevellit ismi verilmiş ortaokula gittim. Okul bitene kadar da bütün kitapları bitmişti. İlk Mor Salkımlı Ev geçmişti elime ,yıllar sonra otobiyografisi olduğunu öğrendim. Üniversitedeyken de kadın araştırmaları ile uğraşan Serpil Çakır ve Fatmagül Berktay vasıtasıyla gene bayağı haşır neşir oldum kendisiyle. 

Halide, Teali Nisvan’ın kurucularından;başkanlığını yapıyor..Osmanlı’nın kabul edilen ilk feminist kadın derneği. Evliliğin yasal prensiplere oturtulması,ikinci eşin ancak belli şartlara bağlanması,kadına boşanma hakkı gibi o dönem için çok önemli, devrim niteliğinde kararları kabul ettiriyorlar.Kadınların oy hakkı için de uğraşılıyor ama o tabii olmuyor. Kendisi de ikinci eş yüzünden ilk evliliğini bitiriyor.

Milli mücadelenin simge isimlerinden. Özellikle Sultanahmet mitingiyle devleşiyor. Cephede onbaşı rütbesi alıyor ama nasıl ki Zabel Yaseyan sosyalizm için yıllarca mücadele edip sonunda Rusya’ya kaçıyor ama Stalin’i eleştirdiği için Sibirya’ya sürgün ediliyor; Halide de milli mücadele sonrası yeni kurulan iktidar ile hiç anlaşamıyor. Ona mandacı ve daha birçok şey söyleniyor ancak bu fikirlerin çoğunun ispatı aslında yok. Özellikle cephedeyken erkeklerin baskısını çok hissediyor. Vurun Kahpeye ,Ateşten Gömlek onun bu döneminden izler taşıyor. Muhalifliği yüzünden erkekleri çadırına aldığına dair iftiralar atılıyor. Aslında onun daha çok iktidara sahip olanlarla anlaşamayan bir tarafı var. Bu arada ek bir bilgi Osmanlı döneminde kadın hareketini başlatanların çoğu yeni kurulan hükümetle ters düşüyor. Mustafa Kemal ölene kadar  eşiyle yurtdışında yaşıyor İsmet İnönü ‘nün davetiyle geri geliyorlar ve ona İstanbul Üniversitesinde İngiliz Dili ve Edebiyatı kürsüsünü kurduruyorlar. Amaç aslında onu siyasetten uzak tutmak. O dönem Mina Urgan, Berna Moran gibi isimleri yetiştiriyorlar.

Söz konusu kitabımız Yol Palas’ı ve en bilinen romanlarını hep gurbetteyken yazıyor.Yol Palas 1936 yılında basılıyor, Önce Yedigün dergisinde tefrika ediliyor. 1955 yılında aynı adla sinemaya uyarlanıyor.

Polisiye bir roman kabul edilmesine rağmen hikaye katil kim değil ,cinayet neden işlemiştir sorusuyla uğraşıyor. Şehirli, zengin bir kısmetle sınıf atlayan evin hanımının evdeki çalışanlar üzerinden ısrarla altını çizdiği sınıf farkı biraz  ironik görünse de dönem için kuvvetli bir eleştiri. İyinin iyi, kötünün de gerçekten kötü olduğu belirgin bir sınır çizilmiş. 

Akkız aslında gerçekten katil  midir yoksa mağdur mu, okuyucu ikna edilmeye uğraşılmış. Romanda geçen mahkeme bölümlerinde de Akkız'ın hikayesini öğrendikçe halk ona sempati duyuyor. Yazar ondan yana tavırla yazmış kitabını. 

Halide’nin genel olarak çok kullandığı karakterlerin psikolojik durumları burada da ön plana çıkarılıyor. Sembolik olarak korunmaya muhtaç kaz,çocuk ikilemi ,korumayan anne imgesiyle hikayeye şekil veriyor.  Mükerrem, maktül olmasına rağmen ondan nefret ediyorsunuz. 


31 Ağustos 2020 Pazartesi

KUMSALDAKİ TİMSAH - ELIZABETH PETERS


Amelia Peabody serisini uzun zamandır merak ediyordum.Ana kahramanı kadın olan polisiye kategorimizde serinin ilk kitabını okuduk.
 
Elizabeth Peters yazarın gerçek ismi değil.1927 doğumlu  Barbara Louise Mertz kendi adıyla akademik yazılar yazarken çalışmalarıyla karışmaması için Elizabeth Peters ve Barbara Michaels isimlerini kullanarak kurgusal kitaplar yazmış.

Hikayelerin geçtiği Mısır, Barbara Louise'in tutkusu.Yazar Chicago Üniversitesi'nden 1947'de lisans, 1950'de yüksek lisans ve 1952'de Mısır bilim alanında doktora derecesiyle mezun olur. Eski Mısır üzerine hala basılmakta olan iki kitap yazar. 
19 yıl evli kaldığı Richard Merz ile Elizabeth ve Peter adında iki çocuğu olur.Önce Barbara Michaels adı altında, gotik ve doğaüstü gerilimler yazar.Sonra çocuklarının ismini kullanarak Elizabeth Peters adıyla Amelia Peabody serisini yazmaya başlar.

20 kitaptan oluşan seri 1975-2010 yılları arsında yayımlanır. Hikaye 1884 de başlar. Tutankhamun'un mezarının 1922'nin sonlarında keşfedilmesiyle sona erer.

Son kitap The Painted Queen,  2017'de yazarın ölümünden 4 yıl sonra John Hess tarafından tamamlanır. Hikayelerin tamamı Mısır bilimin "Altın Çağı" ile ilgilidir ve neredeyse tamamı Mısır'da geçer ve kazılar gizem ve maceraya fon oluşturur.

Kendisine kalan mirasla zengin olup dünyayı görmek isteyen Amelia o yıllar için evde kalmış feminist, yaşı geçkin bir kızdır.(sanırım ya 20lerin sonunda yada 30ların başındaydı bu arada)

Yazar Amelia'yı yaratırken, Victoria dönemine ait bir romancı, seyahat yazarı ve Mısır bilimci olan Amelia Edwards'dan esinlenmiş.Karakter aynı zamanda yarı otobiyografik. Amelia'nın ilk kitaptaki kariyerini terk etmesi ve evlenmesi için yapılan baskılar, Peters'ın akademi alanındaki kendi deneyimlerine dayanıyordu.

Mertz  kurgusunda ve profesyonel hayatında sıkça ortaya koyduğu gibi sıkı bir feministti. Washington merkezli kadın gizem yazarları için bir organizasyon olan "Malice Domestic" i kurdu, çünkü "tüm ödülleri erkeklerin aldığını iddia ediyordu. Ayrıca Hood College'da kadın yazarlar için burs başlattı.

Amelia Peabody'nin biraz Miss Marple biraz  Indiana Jones karışımı olduğu belirtiliyor. Okurken merak ve inatçılık açısından Miss Marple havasını kesinlikle hissettim. Viktorya dönemi Leydi’si geleneksel tasvirlerini açıkça reddeden,enerjik bir karakter.
Sürükleyici polisiye beklentisi olanları muhtemelen tatmin etmeyecek kurguyu ben sevdim.
Biraz mizah,biraz romantizm,dönemin naifliği ve kibarlık...İyi geldi.

27 Ağustos 2020 Perşembe

CESETLER AĞLAMAZ - AGATHA CHRISTIE



Orijinal ismi Peril At End House olan Cesetler Ağlamaz 1932 de yayımlanmış. Benim okuduğum Altın Kitaplar’ın 1963 baskısı. Yeni terminoloji ile şahane bir vintage J  Dolayısıyla Poirot’nın gri hücreleri burada  “Beynimdeki kurşunî hücreler hala çalışıyor”. olarak karşımıza çıkıyor. 

Altınçağ eski baskılarında en sevdiğim özellik karakteri ve olay akışı açısından tümevardıracak yaklaşımları okuyuca baştan vermesi.

Son Köşk'teki olaylarla ilgileri olanlar:
Hastings: Poirot'nun eski arkadaşı. İnsanlara çabuk inanıyordu.
Magdala 'Nick' Buckley: Güzel bir kız. Başından acaip kazalar geçiyordu.
George Challenger: Bir denizci. Nick'in arkadaşıydı.
Frederica Rice: Solgun yüzlü bir kadın. Gizili bir derdi vardı.
Jim Lazarus: Antikacı. Fazla şık ve yakışıklı bir adamdı.
Maggie Buckley: Nick'in kuzini. Sessiz ve aklı başında bir kızdı.
Charles Vyse: Nick'in diğer yakını. Soğuk ve resmi bir gençti.
Michael Seton: Ünlü bir havacı. Denizde kaybolmuştu.
Bert Croft: Avustralyalı bir adam. Fazla meraklıydı.
Milly Croft: Bert'in karısı. Bir kazada sakat kalmıştı.
Ellen Wilson: Nick'in hizmetçisi. Köşkü uğursuz buluyordu.
William Wilson: Ellen'in kocası. Geri zekâlı bir adamdı. ve...
Hercule Poirot: Ünlü Belçikalı hafiye. Elinden kimse kurtulamıyordu

Poirot'nun elinde şu ip uçları vardı:
Bir kurşun
Bir deste mektup            
Bir vasiyetname              
İki kutu çikolata              
Hava fişekleri   
Bir Çin Şalı          
İki cümle.           
Yırtık bir kâğıt parçası   
Bir liste
Bir gazete haberi   
         
Poirot, şu soruları cevaplandırmak zorundaydı:
Nick'in gizli derdi neydi?
Frederica bir şey mi biliyordu?
Ellen ne beklemişti?
O olaylar hakikaten kaza mıydı?
Cinayetin gizli sebebi ne olabilirdi?
Birine şantaj mı yapılıyordu?
Çikolataları kim yollamıştı?
Telefondaki ses kimindi?
Hizmetçi neden bahçeye çıkmamıştı?
Vasiyetname neredeydi

Grange kitaplarının başında böyle listeleri düşünsenize….

Cestler Ağlamaz ,Hercule Poirot’ı gördüğümüz altıncı kitap. Arthur Hastings ve Başmüfettiş Japp'ın da Poirot’ya eşlik ettiği hikaye İngiltere’nin Cornwall sahillerinde geçiyor. Emekli olmuş dedektif tatili sırasında Nick Buckley ile tanışır. Başına gelmiş bir dizi kazadan ve ölümden kıl payı kurtulmuş genç kıza yardım etmek için tekrar dedektifliğe soyunur.

Kitabın yeni baskılarında ismi orjinaline daha uygun Son Evdeki Tehlike olarak değiştirilmiş.Tiyatro,radyo,film, televizyon,çizgi roman hatta bilgisayar oyununa uyarlanmış ve bir çok dile çevrilmiş hikayenin içinde Poirot'ın diğer maceralarına da rastlıyoruz.

Bölüm 1 ve 5 ‘te The Mystery of the Blue Train'de anlatılan olaylara iki referans yapılmış.Birinci bölümde 'de Peril at End House'un Poirot'un o kitapta anlatılan Fransız Rivierası'na yaptığı seyahatin ardından Ağustos ayında gerçekleştiği belirtiliyor.

14. bölümün başında Hastings, Poirot'un düzenlilik takıntısının, bir şömine rafındaki süsleri düzelttiğinde bir vakayı çözmesine nasıl yardımcı olduğunu anlatır. Bu, The Mysterious Affair at Styles'a dolaylı bir göndermedir.

Poirot, 15. bölümde, Komutan Challenger'a geçmişte başarısızlıkları olduğunu söylediğinde Poirot's Early Cases kitabında yer alan The Chocolate Box davasından bahseder.

16. bölümde Müfettiş Japp, Poirot'a  kabak yetiştirmek için emekli olup olmadığını sorar. Bu, Poirot'un King's Abbot'un küçük bir köyüne yerleştiğinde, Roger Ackroyd'un Cinayeti'nde tasvir edilen başarısız emeklilik girişimine dolaylı bir referanstır, sadece köydeki bir cinayeti araştırması istenir.

Yedinci bölümde, karakterler tarafından Avustralya'ya giden bir kadın havacıya atıfta bulunulmaktadır. Bu, 5 Mayıs 1930'dan 24 Mayıs 1930'a kadar bir kadının İngiltere'den Avustralya'ya ilk tek başına uçuşunu yapan Amy Johnson'a selamdır.Ancak benim okuduğum baskıda böyle bir atıf yoktu.Belki yeni basımlarda vardır.

24 Temmuz 2020 Cuma

ALTI DİRİLİŞ - MUR LAFFERTY


1973 ABD doğumlu Mur Lafferty Altı Diriliş ile 2018 Hugo En İyi Roman Adayı, 2018 Nebula En İyi Roman Adayı, 2017 Philip K. Dick Ödülü Finalisti, 2017 Goodreads Okur Ödülleri En İyi Bilimkurgu Adayı olmuş bir yazar. Aslında podcast programlarıyla adını duyurmuş bir isim olsa da pek çok kitabı bulunuyor, hatta Solo: Bir Star Wars Hikayesi ismi ile genişletilmiş bir Star Wars kitabı bile var.Şimdiye kadar dilimize çevrilen Minecraft ve Altı Diriliş olmuş.Minecraft’ın da bugünlerde baskısı bulunmuyor.

İmkansız cinayet-kapalı oda kategorisinde seçtiğimiz kitap üzerine bir de bilim kurgu olunca heyecanlandırmıştı.Ancak genel olarak zor bir okuma oldu. 
Öncelikle kitabın dili çok basit, cümle kurulumu,anlatım -bu tabiri kullanmayı sevmiyorum- ama vasat. Bu sadece çeviriden kaynaklı olamaz, editöryel olarak da üzerinden geçilmemiş gibi. Bir süre sonra sıktı zaten ittirerek okudum. Oysa konusu çok ilginç.Daha iyi bir anlatım ve kurguyla çok ileri taşınabilecek bir hikaye olabilecekken hem teknik açıdan eksik hem de polisiye unsurlar anlamında zayıf kalmış.

Konu sanal zeka,klonlama ,ütopik teknolojilerle 2493’te bir uzay gemisinde geçiyor. Bölümler arasında da yaklaşık 200 yıl geriye giderek karakterlerin kendi geçmişlerini anlatıyor. Sürekli bir klonlama olduğundan hayatın ve ölümün değerinin olmadığı,yaratıcı varlığının sorgulandığı bir dünya düzeni mevcut. 3D makinelerle yiyecek temin ediliyor.Pişirmek için domuz yazdırırken irite oldum ama sonra insan da yazdılar .Bu nokta fantazya elbette ama aklıma Çin’de yetiştirilen laboratuvar marulu geldi.Ürkütücü…

23 Temmuz 2020 Perşembe

ÖLÜM İLANI - ZHOU HAOHUI





Kitap seçimleri yaparken kategorilerden birinin Uzakdoğu Polisiyesi olmasını istemiştik. Oylamada Ölüm İlanı seçildi.Kitabın yazarı Zhou  Haoui  1977 doğumlu  Çin'li genç bir yazar.Türkçeye çevrilen tek kitabı.

Polis Akademisinde okuyan 3 öğrencinin 1984 yılında oynadıkları oyunun üzerinden 18 yıl geçmiştir. Ardından çözüme kavuşmamış cinayet dosyası Komiser Yardımcısı Zheng’in öldürülmesiyle tekrar açılır. 

Kendisine Erinyeler -ki bu da Yunan mitolojisine ait Çin değil- diyen katil adaletten bir şekilde ceza almadan sıyrılmış kişileri halk oylamasıyla cezalandırmaktadır. On sekiz yıl önceki davada toplanan ve çözülemeyince dağılan 4/18 timi bu sefer farklı kişilerle katili bulmaya çalışacaktır.

Ben isimler dışında kitabı çok rahat okudum.Ancak beklentimin aksine kurguda pek Uzakdoğu atmosferi yoktu maalesef.Daha çok Amerikan vari bir polisiye yaratmış yazar. Dövüş sanatları,mitoloji,tarih gibi o bölgeye ait unsurlarla harmanlansaydı hikaye daha ilginç olabilirdi. 

Onun dışında,polisiye kurgu başarısında çok önemli olan sebep sonuç ilişkisi hikayedeki boşluklar yüzünden havada kalmış. Suça yol açan sebepler basit kaldığından, bence okuyucuyu ikna edemiyor.

22 Temmuz 2020 Çarşamba

İĞNE DELİĞİ- CARTER DICKSON



John Dickson Carr ‘ın daha önce İmparatorun Enfiye Kutusu ve Kırık Menteşe kitaplarını okumuştum. Carr ‘ın  Carter Dickson , Carr Dickson ve Roger Fairbairn adları altında yazdığı kitaplar doğal olarak biraz kafa karıştırıyor.

İğne Deliği Carr ‘ın yarattığı üç ana dedektiften biri olan Henry Merrivale romanı.İsmi kitaplarda kısaca H.M olarak geçiyor. Dr.Fell,  Carr'ın yarattığı en büyük dedektif olarak bilinse de Sir Henry Merrivale ile benzerlikler gösteriyor. Her ikisi de  şişman, orta yaşın üstünde, üst sınıftan, yaygaracı ,ilginç karakterli İngilizler.

H.M iri ve ağır vücutlu bir meclis üyesi olmasına rağmen, fiziksel olarak aktif,hasta olduğu zaman öfkelenip bağırırak herkesi korkutan biridir.Örneğin 1949’da yazılan A Graveyard to Let romanında, beyzbolda topu umulmayan mesafelere fırlatarak beklenilmeyen yeteneğini gösterir.İlk romanlarda İngiliz Gizli Servisinin başı olarak görülür.İngiltere'nin en yaşlı baronesinin zengin torunudur.Hem avukat hem tıp doktorudur.İlk kitaplarda kel,gözlüklü,asık suratlı gösterilen H.M, açıkça Churchile benzetilerek yaratılmıştır.

İğne Deliği’ni  hikaye olarak kapalı oda bir mahkeme gerilimi olarak tanımlayabiliriz. Benim kapalı oda muammalarında  katilin kim olduğundan ziyade kullanılan yöntem ilgimi çekiyor. Kitabın orijinal ismi Judas Window hikayede geçen bir pencere çeşidi.Cumbanın göremediği noktaları görmek için Osmanlı Mimarlığında da kullanılıyormuş.Kim geldi penceresi deniyormuş. 

Olayın çözümünün basitliği, gene zekice kurgulanmış detaylarda saklanıyor .Kullanılan bir kelime,kıyafet,davranış şeklinden karakter çözümlemesi yapılırken bugünün adli tıp geriliminin yanında dönemin naifliği dikkat çekiyor.

20 Temmuz 2020 Pazartesi

KANALDAKİ KADIN - Maj Sjöwall - Per Wahlöö


Kanaldaki Kadın İskandinav Polisiyesi’nin temel taşlarından  Maj Sjöwall ile Per Wahlöö ‘nün birlikte yazdığı Martin Beck serisinin ilk kitabı .1965’de başlayıp 1975’de Per Wahlöö’nün ölümüne kadar devam eden seri birçok dile çevrildi, Sinemaya aktarıldı, televizyon dizisi çekildi. Edgar Allan Poe ve İsveç Akademisi başta olmak üzere çok sayıda ödül aldı.

1926 doğumlu Per Wahlöö ve 1935 doğumlu Maj Sjöwall, 1961’de aynı yayın şirketine bağlı bir dergide çalışırken tanışırlar. Wahlöö, Komünist Parti üyesi, saygın bir gazetecidir. Sjöwall ise editör ve sanat yönetmeni olarak çalışmaktadır. Polisiye sevgileri ortaktır,yaşamlarını paylaşırken birlikte polisiye bir seri yazmaya karar verirler. Per’in daha önce pek satmayan politik kitapları vardır. Toplumsal mesajları polisiye yoluyla verebileceklerini düşünürler.

Erol Hoca’nın da belirttiği gibi “Martin Beck öyküleri, polisiye kurgu içinde çok kuvvetli toplumsal eleştirilerin yer aldığı yapıtlardır. On Martin Beck öyküsünde de cinayetin toplumsal nedenleri araştırılır. Yazarlarımız için cinayet bir kişinin fevri bir davranışı değildir, her cinayetin bir toplumsal alt yapısı vardır. Polis güçleri de suçlular da refah toplumu diye göklere çıkarılan İsveç toplumunun birer aynasıdır. Wahlöö-Sjöwall çifti başta siyasi güç olmak üzere her türlü gücün kötüye kullanılmasını ve toplumda sistematik biçimde beyinlerin yıkanmasıyla değer yargıları oluşturulmasını şiddetle eleştirirler.”

Sjöwall bir röportajında "İsveç’in, zenginlerin daha da zenginleşirken yoksulların daha da yoksullaştığı, soğuk ve insanlık dışı bir kapitalizme doğru gittiğini göstermek istedik,” diyor ve serinin ortaya çıkışını anlatıyor.

İlk kitabın ilhamı Stockholm’den Göteborg’a giden bir teknede gelir.Tek başına ayakta duran, çok güzel Amerika’lı bir kadın da onlarla yolculuk etmektedir. Sjowall, Per’ü ona bakarken görür ve “Neden bu kadını öldürerek başlamıyoruz ? der.

Serinin 6.kitabını yazarken Per bir hastalık geçirir.Uzun yıllar süren tedavi sürecininde bir gün kendisini tedavi eden profesörün odasına gizlice girip notları okur ve öleceğini öğrenir.Bunun üzerine Malaga’da bir ev tutarlar.Tüm ağrılarına ve ızdırabına rağmen  Wahlöö, serinin son kitabı Teröristler’i çoğunlukla kendi yazarken,Sjöwall hızla düzeltmeleri yapar.
1975 yılının Mart ayında İspanya’dan dönüp romanı hemen yayınevine teslim ederler. Aynı yılın haziran ayında ise Per Wahlöö, Martin Beck serisinin sayısız kez film ve diziye uyarlandığını, onlarca dilde yayımlandığını göremeden hayata veda eder.Hayat arkadaşı Sjöwall onun ölümünden sonra başka bir Beck kitabı daha yazmaz.

İlk kitap Kanaldaki Kadın 1965 yılında geçiyor. Hızlı ve her şeye çabuk ulaşılabilen zamanlar değil. Kimlik tespiti için bile aylarca yazışmak gerekiyor. Yüzlerce gezi fotoğrafını incelemesi, maktulle birlikte seyahat eden, farklı ülkelere dönmüş onlarca insana ulaşılmaya çalışması dolayısıyla hikayeyi ağırlaştırıyor. Martin Beck’in inatçılığına ve sabrına tanık oluyoruz. Ancak arka planda İsveç’i anlamak kesinlikle çok keyifli. 
Beck işkolik bir dedektif,karısıyla pek anlaşamıyor,ilişkileri sıkıntılı,içine kapanık ve asosyal. Sonraki yıllarda pek çok karaktere de ilham olacak bir dedektif prototipi.