Kırmızı Kedi Yayınevi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kırmızı Kedi Yayınevi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Aralık 2020 Çarşamba

RÜZGARIN GÖLGESİ - CARLOS RUIZ ZAFON



Javier Sierra ve Juan Gómez-Jurado ile birlikte çağdaş İspanyol edebiyatının en başarılı yazarlarından biri kabul edilen Carlos Ruiz Zafón'u dünya çapında şöhrete kavuşturarak pek çok uluslararası ödülün yolunu açan Rüzgârın Gölgesi, yazarın yetişkin okurlar için yazdığı ilk roman ve aynı zamanda Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı dörtlemesinin de başlangıcı. Romanları 45 ülkede yayınlanmış, 30'dan fazla dilde tercüme edilmiş Zafon için İspanya’da Cervantes’in  Don Quixote’undan sonra en çok okunan kitapların yazarı olduğu söyleniyor.

Kitapçı Daniel Sempere oğlunu saklanması gereken kitapların bulunduğu gizli bir kütüphaneye götürür ve bir kitap seçmesini söyler. Rüzgarın Gölgesi adlı uzun yıllardır unutulmuş bir romanı seçen Daniel için kitabı okuduktan sonra esrarengiz bir düelloda öldüğü söylenen yazar Julian Carax hakkında bilgi edinmek bir saplantı haline gelir. Carax’ın diğer eserlerini de okumak ister fakat bulamaz .Çünkü kimliği bilinmeyen bir koleksiyoncu kitapları birer birer bulup, yakarak ortadan kaldırmaktadır. Ve şimdi Daniel'ın elindeki kitabın peşindedir.

Polisiyeden çok gotik unsurlar içeren hikaye iç savaş sonrası Barcelona atmosferinde geçiyor. Bana tarz olarak biraz Umberto Eco'yu anımsattı. Dediğim gibi hızlı bir polisiye değil, daha çok gizem denebilir,okuyucunun merak duymasını iyi sağlamış. Daniel'i rahatlıkla hikayenin dedektifi olarak görebiliriz. Her ne kadar odak aşk da olsa hikayeye yön çizen siyasi bir durum var. İç savaş sonrası İspanya’nın durumu, faşizme giden uygulamalar, gücü elinde tutanın yapabildikleri. Kolluk kuvvetleri burada işin kötülük tarafına denk geliyor. 

Öte taraftan hikaye çok sinematografik, mekan ve karakterler çok detaylı, zamansal olarak çok katmanlı Başta çok ağır akan kurgu sonra hızlanıyor. Az buçuk bibliyofil olmaktan mütevellit herhalde ; sevdim. 

26 Şubat 2020 Çarşamba

Soğuktan Gelen Casus - John Le Carre


Soğuktan Gelen Casus yazarın ödül almış ve en bilinen kitabı.Casusluk hikayesinin ötesinde Soğuk Savaş Dönemini anlatıyor. Doğu Berlin atmosferinde İngiltere ve Rusya’nın casusluk faaliyetleri özetle.

John Le Carre eğitiminden sonra ders verdiği Eton kolejinden 1959’da ayrılır ve İngiliz Dışişleri'nde çalışmaya başlar.Önce  Elçilik görevleri sonra da MI6 onu gerçek bir istihbaratçı yapar. 1961’de ilk romanını yazar. Romanlarının başarısı casusluk olaylarına birinci elden vakıf olmasıyla ilgili.Bu başarıların ardından casusluk dünyasından ayrılıp yazarlığa geçer ve   55 yıl boyunca 25 casus romanı yazar.

91’de Soğuk Savaş bittikten sonra Le Carre için yazacak bir şey kalmadığını düşünenleri
uluslararası terörizm, kara para aklama, finans kapitali, uyuşturucu ticareti gibi konularda 11 kitap daha yazarak yanıltır.

Kahramanı George Smiley MI6 örgütünde başkan yardımcısı.Alıştığımız kaç-kovala işleri yapmıyor.Bir felsefesi var dolayısıyla diyalogları da siyaset felsefesi anlamında derin ve kaliteli. Bugün Carre’in casus romanına edebiyat düzeyinde itibar kazandıran önemli  bir yazar olarak görülmesinin sebebi bu tarz diyaloglar.

“Bir tarafın idealleri ile öteki tarafın yöntemleri aynı terazide tartılmaz değil mi “ cümlesi hikayenin de genel felsefesini veriyor.

Öte taraftan bugün bakınca klişe konular, ,Yeşilçam vari finali ile gönlümüzü çok da hoplatmayacak durgun bir hikaye ancak benim gibi siyaset felsefesi sevenleri mutlu edebilecek bir kitap.Arka planda tartışılan birey-komünizm,sömürü-kapitalizm konuları zaten ilginizi çekiyorsa casusluk hikayesi kitabın sadece tadı tuzu olur.

25 Şubat 2020 Salı

BEN YUSUF - SEZGİN KAYMAZ



Sezgin Kaymaz Türk Edebiyatının en iyi yazarlarından biri kuşkusuz. Dili tertemiz akıcı. Öyküden oluşan kitap çarçabuk sarıp okutuyor kendini. 
Yazarın daha önceki kitaplarını okuyanların aşina olduğu isimler var öykülerde. Okumadıysanız da önemli değil kendilerini hemen sevdiriyorlar nasıl olsa. Kendi yaşam öyküsünden izler taşıyan öyküler bir an kahkahalarla güldürürken bir an darmadağın ediyor insanı. Gene o çok düşkün olduğu hayvanları kedileri,köpekleri baş köşede.

Ben Yusuf öykülerden biri.  “Dayanıyor” kelimesi ne kadar anlamlı geliyor onu okuduktan sonra. Bazı kelimelerin anlamının farkına varmak için edebiyat gerekiyor demek ki.

Sürekli kullandığımız kelimelere yabancılaşmamız gibi.

Özlemek gibi. Yani basitçe söylenmiş özledim gibi değil de gerçekten gözlerini kapatıp eksikliğini öze kadar duyduğun bir şeymiş gibi.

Hergün söylediğin alalade bir kelime değil de hissetmek gibi….

Annesi Sabiş’i anlattığı öyküler,yazarın kişisel yolculuğunun da ipuçlarını veriyor. Hele final cümlesi….Mutlaka okuyun.

20 Şubat 2019 Çarşamba

İBRET TAŞI - İSMAİL KADERE




Devrialem okumalarının Ocak kitabı İsmail Kadere’nin İbret Taşı idi. Balkan tarihine özel bir ilgim olduğundan merak ederek okuduğum metni açıkçası kurgusal olarak karışık buldum. Yeni bir şey öğrenebilir miyim diye zorlanarak bitirdiğim bir kitap oldu. Daha önce herhangi bir kitabını okumadığım için diğer kitaplarıyla bir karşılaştırma yapamayacağım. Bu kadar sevilen bir yazar hakkında negatif bir ön yargım olsun istemiyorum. Belki daha sonra başka bir kitabını denerim.

Kitaba ismini veren İbret Taşı baş kaldıran paşaların,başarısız devlet görevlilerinin kesilen başlarının yerleştirildiği yer. Payitaht’ta bir simge olarak duruyor.

Amos Oz’u okurken Kibutz’ları öğrenmiştim.Bu kitaptan da Kra Kra rejimi kaldı.Konu genel olarak isyanlar,idamlar,kesik başlar yönetim erkinin elde tutulma telaşı,güç gösterileri.

İlk bölümde kesik başla yapılan yolculuk ,bozulmasın diye tuzlamalar,kimyasallamalar, taşıyıcının ruh halinin sayfalar dolusu anlatılması pek bana göre değildi.Tepedelenli Ali Paşa'nın yarım yamalak hikayesi,Hurşit Paşa'nın ne ara,neden idam edildiğinin belli olmaması,kopuk kopuk metinler kısacık kitabı zihnimde bir türlü toparlayamadı.

Yazarın (analizlerinde haklı yada haksız )Man Booker almasının da politik olduğunu düşünüyorum. İsmail Kadere Arnavut halkının Batılı Hıristiyan kültürüne ait olduklarını Osmanlı hakimiyetiyle zorla müslümanlaştırılarak doğuya yaklaştırıldıklarını ve bu durumun Arnavut halkının asıl kimliğini yok ettiğini savunuyor.

27 Nisan 2018 Cuma

HUZURSUZ HAYALETLER - GLENN MEADE


Çıkmasını büyük bir sabırsızlıkla beklediğim Huzursuz Hayaletler elimde çok fazla süründü maalesef. Bunda benden önce okuyan arkadaşların negatif yorumları çok etkili oldu, ara verdim uzun süre tekrar başlayamadım ,neyse ki bitti.
Evet kesinlikle bir "Kar Kurdu" değil. Meade ile yeni tanışanlar büyük bir keyifle okur ancak iyi bir Meade fanıysanız ve onun dur durak bilmeyen hikayelerini daha önce okuduysanız Huzursuz Hayaletler’i gerilim dozu daha düşük ve yavaş bulabilirsiniz. 
Neredeyse kitabın sonuna kadar ana konunun etrafında dolanıp birincil karakterin ruh tahlillerini anlatıyor. Gerçi bu kısımları zaman zaman beni duygusal olarak etkiledi. Ancak diğerler karakterlerin gölgede kalması onlarla okuyucu arasına mesafe koyuyor içselleştiremiyorsunuz. Seçtiği konu itibariyle daha sürükleyici gidebilecek hikaye de böylece sürekli kesintiye uğruyor. 
Gene de Meade bizim için can'dır. Kendisini yazdıklarından ayrı severiz. İstanbul'dan sonra İzmir Fuarında da arkadaşların gönlünü çalmayı başarmış .

6 Ocak 2017 Cuma

BÜYÜK DENİZ YÜKSELİYOR - UYGAR ŞİRİN

Büyük Deniz Yükseliyor ,sanırım okuduğum ilk yerli distopya idi. Her ne kadar Uygar Şirin’i Karışık Kaset ‘teki romantizminden farklı bir yere koysa da  yazarın belirgin tarzlarından kopyalar veriyor.

Gezegende Büyük Deniz’le çevrili tek bir ülke vardır ve bu kara parçası dışında yaşanacak başka bir yer mevcut değildir. Yüzyıllardır gözle görülemeyecek yavaşlıkta yükselen deniz aniden 7 gün içinde 400 yıla eş değer bir yükselişe geçer. Başkan ‘ın  basın açıklaması şöyledir;
“Yüksektepe’nin 1820 adım olduğunu göz önüne aldığımızda kesin olmayan ama bilimsel verilere dayanan var sayımlara göre ülkemiz en az yirmi beş en çok kırk beş gün içinde sular altında kalacaktır.”

Şimdi böyle bir cümleyle Hollywood vari bir film senaryosu mu okuyacağım diye düşünüyorsunuz.Deniz geliyor,insanlar  kaçıyor,birkaç kahraman var ,insanlığı mı kurtarıyor...
Öncelikle bu kitap evet distopik bir kurguda ancak çok da simgesel. Her karakterin, onları bağlayan olayların anlatmak istediği bir de alt metin var.
Kendisine üstün özellikler yüklenmiş bir “Seçkin” beklentisindeki toplumun kurtarılacağı inancını üstü kapalı eleştirmiş yazar.O üstünlüğün herkesin içinde olabileceği gibi çok güzel mesajları var.Her şeyden önce bu kitapta "Umut" ve "İnanmak" kavramları var. 

Bir doğa felaketini bu kadar iyimser bir havada anlatmayı nasıl başarmış diyorsunuz.Uygar Şirin’in "İnsana" yüklediği anlam muhteşem.En dipten en yükseğe çıkarıyor sizi. 

25 Kasım 2015 Çarşamba

ROMANOV KOMPLOSU - GLENN MEADE

Hem Glenn Meade hem de Rus Devrimi bir araya gelince tadından yenmez bir kitap oldu.Bu sefer yazarımız Romanov Ailesi ile ilgili bitmek bilmeyen bir dedikodunun izinden giderek yapmış romanın kurgusunu.
Onlarca filme,belgesele,kitaba konu olmuş Ekaterinburg Trajedisinde 1918 ‘de Çar II.Nikolay,Çariçe Aleksandra kızları Olga,Tatiana,Anastasia ile oğulları Alexei yanlarında çalışan dört kişiyle birlikte kurşuna dizilerek katledildiler. Ancak Anastasia’nın ölmediğine dair inanç bir çok hikayeyi beraberinde getirdi.Rivayetlere göre infazcılardan biri küçük prensese acımış ve kaçırmıştı.
Hikaye 1920’de Anna Anderson isimli bir kadınına döndü.Kendini Berlin’de bir su kanalına atarak intihar etmeye çalışan Anna kurtarılarak akıl hastanesine yatırıldı.Kendisinin Anastasia olduğunu iddia ediyordu.Ölene kadar iddiasını sürdürmesine rağmen bir sonuç alamadı.Bazı söylentilere göre Romanov mirasının peşindeydi.Yapılan DNA araştırmalarında Polonyalı işçi bir ailenin kızı olduğu kanıtlansa da muazzam yabancı dil bilgisi ve aileyi çok iyi bilmesi hep kafalarda soru işareti bıraktı.Ekaterinburg kazılarında bulunan kemikler ve DNA analizleri de bu şüpheleri gidermeye yetmedi.İddiaya göre bilim insanları siyasete alet edilmişti. Sonrasında aile fertleri tek tek tespit edildi (yada edilemedi)  St Petersburg Katedraline gömüldü ve Rus Ortadoks kilisesi tarafından aziz ilan edildiler.Romanovların bize aktarılan hikayesi kısaca böyle.
Romanov Komplosu işte bu çok bilinen hikayenin acabalarında gelişiyor.Yekaterinburg yakınlarında buzda bozulmadan kalmış bir ceset Dr.Laura Pavlov’un yeni ipuçları bulmasını sağlar.Biz bu ipuçları ekseninde bir yandan Bolşevik Devrimi dönemi,Çeka –Çar yanlıları mücadelesini okurken bir yandan da bu mücadele sırasında sırlar ve aldatmacalarla adım adım infaza yaklaşıyoruz.Gene gerilimi bol ve elimden bırakamadığım bir Meade romanı oldu.
Merak edenler için hanedanlıkla ilgili piyasada pek çok kitap mevcut. Bunlar içinde en popüler olanlarından biri bizde İnkılap yayınlarından çıkmış Amerikalı best seller yazarı Colin Falconer’in Prenses Anastasia’sı.Her ne kadar kurgusal bir çalışma da olsa belgeler ve fotoğraflar dönem hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlıyor

30 Ekim 2015 Cuma

SAKKARA'NIN KUMLARI - GLENN MEADE

Gleen Meade’i çok seviyorum.Şimdiye kadar okuduklarımla beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Geçtiğimiz Tüyap Fuarı'nda tüm mütevaziliği ile  fotoğraf çektirdiğimizi Son Tanık’ı yorumlarken yazmıştım. Bu yıl fuarda beni heyecanlandıracak bir konuk yazar yok maalesef. 

Mısır’da Sakkara Kazılarında bir araya gelen Jack,Harry ve Rachael’ın bir aşk üçgenine dönen ilişkileri, ikinci dünya savaşının etkisiyle bambaşka bir casusuluk boyutuna taşınır.
Gerçekliği bir türlü açıklan(a)mayan,Almanya’nın savaşı kaybetmek üzereyken Roosevelt ve Churchill’i öldürme girişimi ekseninde ilerleyen hikayede onlar zamanla yarışırken,kitap büyük bir heyecanla su gibi  akıp gidiyor.
Savaşın dengesini değiştirecek bu suikast planının Amerikan ve İngiliz istihbaratı tarafından fark edilmemesi, Sovyet NKVD (KGB öncesi) tarafından iddia edilmesi hep bir yalanlamaya sebep olsa da söylentiler hiç bitmedi hatta 1950’lerde yayınlanan bazı belgeler delil gösterildi.Uzun Atlama Operasyonu adı verilen planın Hitler’in emriyle Otto Skorzeny tarafından kurgulandığı  Roosevelt,Churchill ve Stalin’in aslında Tahran’da öldürülecekleri iddia edilir. Tarihsel gerçekliği ne olursa olsun Meade konuyu çok gerçekçi ele alıp soluk soluğa okunacak bir roman yaratmış. Ben keyifle okudum.

23 Şubat 2015 Pazartesi

SON TANIK - GLENN MEADE

Okuğum ilk Glenn Meade kitabı,yazarın da son kitabı oldu. Külliyata sondan bir başlangıç yapmış oldum. Kitap boyunca tüm duyguları bir arada yaşadım. Gözlerim dolu dolu okudum.Öfkelendim, boğazım düğümlendi ama bırakamadım, merak ettim, heyecanlandım, şaşırdım sonra baktım kitap bitmiş.
Yogoslavya’nın dağılmasının ardından Balkanlar’da yaşanan iç savaşın tüm dünyanın gözleri önünde korkunç bir soykırıma vardırıldığı kamplar;esir edilen insanların kaderlerine terk edildiği bir dehşet bölgesinden hikaye Son Tanık. New York’ta tüm olanlardan uzak kocasıyla mutlu bir yaşam süren Carla Lane ‘den başlayan hikaye Saray Bosna-Sırbistan topraklarına kadar uzanıyor ve elimizden bırakamayacağımız bir kitap sunuyor bize.
Glenn Meade bu yıl Tüyap’a konuk oldu.Fırsatı kaçırmayıp imzalarımızı aldıkJ. Fotoğraf çektirirken çok sempatikti,hemen ayağa kalktı,kalabalık bir grup olmamıza rağmen hepimizle tek tek ilgilendi.Aynı gün imza aldığım bazı yerli yazarlarla karşılaştırınca mütevazilik konusunda yabancıların bizlerden kat kat önde olduğunu kabullenmek gerekiyor maalesef.

22 Ekim 2013 Salı

KABİL - José Saramago


Gözümün önünde aradığım şeyi bulamadığım zamanlarda José Saramago’nun hep şu sözleri aklıma gelir.
Bakabiliyorsan ;Gör
Görebiliyorsan;Gözle
Kendisi en sevdiğim yazarlardandır. Yazar ayları etkinliğine daha önce de bahsettiğim gibi yazarın son kitabı olan Kabil ile katıldım. Oğuz Atay vari ayraçsız konuşmalar bu kitabında da mevcut.Sanırım alışkın olduğumdan beni hiç rahatsız etmedi. Takip etmekte zorlananlar olur mu bilemiyorum ancak uslup eğlenceli, okuması rahat,su gibi akıp gidiyor.Editörünün söylediğine göre kitabı 4 ay gibi bir zamanda Portekiz Hükümeti ve dini otoritelerce aforoz edildiği için yerleştiği Kanarya Adalarında yazıyor.Kitabı okuyan herkesin tahmin edeceği gibi basıldığı her ülkede tepkiler görüyor zira yazarımız kitapta kendi düşüncelerini Kabil üzerinden konuşturarak Tanrı’yla hesaplaşmaya çalışıyor. Sorgulamaları, öfkesi ve intikamı eski ahitteki mitolojilerle hikaye ediliyor. Eşeğinin üzerinde zaman yolculuğu yaparken Babil Kulesinin yıkımına, Sodom ve Gomore’ye, oğlunu kurban eden İbrahim’e ,Musa ile Yeşu ’nun savaşına ,şeytanın musallat olduğu Eyüp’e uğruyor.Yolculuğu Nuh’un gemisinde son bulurken tanrının şiddetine ve adaletsizliğine isyan ediyor,bol bol eleştiriyor.
Saramago ölmeden önce vurucu bir kitap yazmış ve kendince“Efendi’den” intikam almış. Bu bakımdan kitabın kabul edilebilirliği pek çok okur için zor olabilir.
Gene de nacizane Kabil'i henüz okumamış kitap severlere ben bir an önce okuyun diyorum.

28 Eylül 2013 Cumartesi

MENEKŞELER ATLAR OBURLAR-Hüsnü Arkan

“Yaşam kurgudur, gerçek düştür. Yalnızca inancınızla biçimlenen bir avuç hamur. Neye inanıyorsanız, gerçek odur”... 
Benim gibi sulu gözlü birinin bu kitabı yalnızlığı tavan yapmış evden binlerce km uzaktayken okuması hiç akıllıca olmadı. Boğazım düğümlene düğümlene okumama rağmen elimden bırakamadım desem sanırım kitap hakkında hissettiklerimi açıklamış olurum. Hüsnü Arkan öyle güzel yazmış ki çoğu zaman o akıp giden düz yazının uzun bir şiirin parçası olduğunu düşünüyorsunuz.
Arka planda siyaset ve evet dillendirmese de bildiğimiz 12 Eylül. Hayallerini kaybeden kahramanın aslında nasıl gerçek olmayan bir kurguda yaşadığına şahit oluyoruz.
Kendi deyimiyle oburlarla gurmelerin savaşında menekşe kokan kadınların arasında güven duygusunun ne demek olduğunu atlardan öğrenen bir çocuğun büyüme serüveni. Ege’de bir çiftlikte kendi ailesinin yarattığı feodaliteyi yıkmaya çalışırken hayallerinin peşinden İzmir’e gidip meyhane açan Hüseyin’in hikayesi.
"Anlamsızlığın bir anlamı vardı, bir adı vardı; hayat diyorlardı buna. Her sıradan sözcük gibi, içine girince, yineleyince bir şey ifade etmiyordu. Sıradan olmayan sözcükler arıyordum.Yoktu. Çevremdeki insanlar, sözcükleri kendilerini iyi hissetmek, çıldırmamak için kullanıyorlardı. Aslında hepsi de evreni saran boşluğa aitiler ama bunu kabul etmektense, o boşluğa bir anlam yükleyip varlıklarını birbirlerine onaylatmayı yeğliyorlardı."
Beğeni elbet subjektiftir ;Hüsnü Arkan bu kitapta bana göre muhteşem cümleler yazmış.Tam anlamıyla edebiyat yapmış.Ben bayıldım...

1 Ağustos 2012 Çarşamba

MİNO'NUN SİYAH GÜLÜ


 "Cahit adamı! Cahit Adamı! Bu sabah uyanır uyanmaz sizi düşündüm..Ama sanmayın ki,özel bir adamsınız..Arzunun kapısı açık kaldığında ,içeri mutlaka biri girer."

Ezginin günlüğü eski solistlerinden Hüseyin Arkan'ın beşinci romanı Mino'nun Siyah Gülü
Daha çok kadınların ağzından mektuplarla anlatılan iki darbe arasında geçen bir dönem romanı. Zehra halası Münevver öldükten sonra dede toprağı Ege kasabasına geliyor ve halası ile annesini yeniden keşfediyor.
Darbelerden insanlara kalanlar , Mino'nun kendi özgürlük mücadelesi ve aşkı Zehra'nın darbeden sonra asılan çocukluk aşkı Hasan'la hikayesine karışıyor .Kitap bütün o hüznüyle çok akıcı ,hemen okuyup bitiriyorsunuz. Müzisyenin okuyucularına hediyesi CD 'den 5 Mayıs ' ı dinliyorsunuz  ve kasabadaki evin bahçesinden çıkıp yavaşça kendi zamanınıza doğru yürüyorsunuz.

"...Sonunda öyle bir yere varıyorsun ki hayatın sahici bir şeye benzemesini istemeye başlıyorsun..Ama sonra sahici olan nedir diye düşünüyorsun.Başkalarının hayatı hakikaten sahici mi? Bizden öncekiler hakikaten yaşadılar mı?...."