Azra Kohen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Azra Kohen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Temmuz 2019 Perşembe

GÖR BENİ - AZRA KOHEN



Azra Kohen’in gene çok ilham alıcı, altı çizilesi cümleleriyle dolu kitabı. Özetle bir aşk ve tarih kitabı ancak alt metinleri her zamanki gibi bilgi yüklü. İnsanlık tarihinin sadece savaşlar tarihi olmadığını, insanı anlamak için “insanlığın nereden geldiğini çocuklarına öğretmek zorundasın” felsefesini savunuyor.
Kitaptaki öğretmen karakter oğlunu Çanakkale Savaşı’nda kaybetmiş.Kitap boyunca bilinen resmi tarihi değil de, dinler tarihinden başlayarak gerçekleri öğretmeye çalışıyor.

Sevgili Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ı çok sever ve okurum. Kitaplarına burada da daha önce değinmiştim.Kitapta "Cumhuriyet Kadınını" simgeleyen kahramanlardan birinin ismi İlmiye diğerininki Ülkü.
Sümer Tarihi bu topraklarda yaşayan herkesin bilmesi gereken bir bilgi. Kendi topraklarının tarihini bilmeyen milletler geleceklerini de oluşturamıyor maalesef. Dışarıdan yazılmış,manipülatif, özgüveni yerle bir eden tarihler öğretildiğinde yada kazanılan başarılar değersizleştirildiğinde sizi bölüp özkaynaklarınızı da rahatça sömürüp kullanıyorlar.

Hikayenin geçtiği 1930’lar Türkiyesi’nde Anadolu'da savaşı yaşamış olanların cumhuriyet ve kuruluş değerlerine sahip çıkmasıyla; İstanbul’da sadece boğazda İngiliz gemilerini görmüş saraya yakınların algısının farkını çok iyi anlıyoruz. Toprakları ve özgürlüğü istila edilmiş  bir halk elbet özgürlüğü için savaşır,  o bilince ulaşır. Başardıktan sonra da sımsıkı sahip çıkar. Herkesin bu bilinçte olmasına bugün ne kadar ihtiyacımız var ortada.
Gör Beni çok güzel noktalara değiniyor bunların birçoğu bizi bugün bölen düşüncelerin tohumlarının atıldığı dış politikalar.

Her kitabında "merak et, araştır, öğren ,sen bundan sorumlusun, bu dünyaya bir geliş amacın var” felsefesi Gör Beni’de de var. Bize verileni değil gerçek bilgiye ulaşmaya çalışmak hepimizin görevi. 
Kitapta okuduğum çoğu alternatif tarihi başka kaynaklardan daha önce okumuştum ancak geniş Sümer Tarihi’nin okul kitaplarından özellikle 1946’lardan sonra çıkarıldığını ve Rockefeller Vakfı’nın bastığı kitaplarının okutulmaya başlandığını ilk defa duydum. 

24 Ağustos 2017 Perşembe

AEDEN - AZRA KOHEN

Azra Hanım Kitap Ağacı’na konuk olduğunda  Aeden’in çok yakında basılacağı haberini de vermişti. “Aslında her şey Aeden’i yazmak içindi. Ben bir kitap yazmak istedim,ancak önce okurları buna hazırlamam gerekiyordu.Fi,Çi ve Pi böyle ortaya çıktı“ demişti. O yüzden Aeden’i merak ediyordum,her ne kadar yorumlamam uzun sürse de çıkar çıkmaz okudum.

Çok beğenmeme rağmen ilk olarak şunu söyleyebilirim;kitabı gereksiz uzatılmış buldum. Bu yayınevinin isteği miydi bilemiyorum ancak bi 100-150 sayfa daha kısa olabilir,yazar tekrar tekrar aynı şeyleri söylemekten kaçınabilirdi. Öte taraftan evet beğendim çünkü Azra Kohen’in dert edindiklerini aktarmadaki ustalığını zaten çok seviyorum. Aeden’de de bize konuşmaya geldiğinde bahsettiği konuları kurgulamış. (Burada uzun uzun anlatmıştım.)

Bizim için ütopik bir gezegen olan  Aeden’de aşkın olan,tamamlanmış İNSAN’lar yaşıyor. Kendi potansiyellerinde yaşadıkları doğa ve diğer canlılarla yani diğer yaşam enerjileriyle muhteşem bir uyum içindeler. Potansiyellerini sonuna kadar kullanabildiklerinden bedenleri ve zihinleri de çok çok üstün. Sonje ve Numi bu sebeple dünyaya geldiklerinde büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Karşılaştıkları İNSANSI’ların birbirlerine ve yaşama karşı gösterdiği kötücülükler karşısında dehşete düşüyorlar.  Bunların içinde az buçuk duyarlı olan herkesin isyan ettiği hayvan deneyleri, çocuk istismarı,büyük petrol ve ilaç şirketleri,silah satışını pompalamak için fakir ülkeleri terörize eden dev şirketler,manipülasyonlar var. Pırlanta gibi büyük bir enerji kaynağını sadece kendimizi süslemek için kullanmamız zihinsel olarak ne kadar ham olduğumuzun en büyük göstergesi. Sonje ve Numi’nin hikayesi de insan yaşamının değişmesi,gelişmesi yönünde bir mücadele hikayesi.

Kitapta dendiği gibi “İnsan doğulmuyor,insan olunuyor”.

Nasıl insan olacağımızı da seçimlerimiz ve olaylar karşısındaki duruşumuz belirliyor. Sisteme hizmet etmemek günümüzde çok zor.İdeolojimiz ne kadar sağlam olursa olsun her yandan sarıp sarmalandığımız köleleştirme politikalarını maalesef düşündüğümüz gibi devletler yönetmiyor.Onlar sadece dev kapitalist şirketlerin/oluşumların daha çok para kazanmasını sağlayan aracılar.Sabah akşam kullandığımız diş macunlarıyla beynimizi kontrol eden, çocuklarımızın eline verdiğimiz masum bir çikolata paketiyle onları zehirleyen ,içtiğimiz sudan hasta edip sonra ilaç satan, yüzümüze süreceğimiz bir krem için yüzlerce masum hayvanı öldüren bu zihniyetin artık sınırı da yok.Her yerdeler. Bilinçli olarak kendi dişisine,yavrusuna zarar veren tek türüz. Neyimiz üstün diğer canlılardan. Kötüye kullanılan zekanın bu evrene ne faydası var.Diğer yaşamların bize hizmet etmek zorunda olduğu kibrinden kurtulup,biraz da bu açıdan bakmak lazım.
Bu fotoğrafı çektiğimde Leyla hamileydi.Sonra üç tane dünya tatlısı yavrumuz oldu.Şimdi Cavidan Hanım ve Mösyö Marcel de bizimle. 

17 Kasım 2015 Salı

Fİ - Çİ - Pİ AZRA KOHEN



Sosyal paylaşım ağlarında okurların deli gibi paylaştığı Fi ‘yi okumayı hiç düşünmemiştim.Bu kadar popüler olanın negatif etkisi oluyor benim seçimlerimde. Hem okunacak onca şey varken adını hiç duymadığım Azra Kohen biraz daha bekleyebilirdi.Sonra Nisan ayında Kitap Ağacımız Azra Kohen’i konuk edeceğini duyurdu. Fikirsiz zikir olmaz tabii diyerek bize de seriyi okumak düştüJ 
Şaka bir tarafa ben çok sevdim.Bu kitapların neden dalga dalga bu kadar çok okunduğunu anladım. Biz toplantıyı yaptığımızda Pi yazılmış fakat baskıya verilmemişti.Dolayısıyla sadece Fi ve Çi üzerinden bir kanaatimiz vardı.Azra Kohen ben bir kitap yazmak istedim,ki bu Pi idi ama onu yazmak için mecburen Fi ve Çi’yi de yazmam gerekti diyor.Çıkar çıkmaz Pi’yi de okudum,hem de 3 günde adeta yuttum acaba anlatmak istediği neydi diye.

Bize toplantıda bir sunum yaptı.Süpernovayla başlayan süreçte her şeyin temel elementinin karbon olduğundan bahsetti.Hepimizin hücrelerinde karbon var yani yıldız tozu.Beden kimyamız o kadar bu evrenin parçası ki,biz bu aidiyeti ret ettikçe,kendi yok oluşumumuzu hızlandırıyoruz.Yıldız kaydığında eskiler biri öldü diye boşuna demezlermiş demek ki.
Toplantımızın sihirli kelimesi “merak”tı. İnsan merak etmeli ve onu bilgiye ulaştıracak yolda araştırmalarını,okumalarını yapmalı.Aksi takdirde tanımlama biraz incitici olsa da parazitlere dönüşüyoruz çünkü öbür türlü insan sadece tüketen bir varlığa evriliyor.
Tehlike uyarısı aldığında hani şu tüm öğrendiklerimizi unutturup en ilkel güdümüzü harekete geçiren beyin sapımızın sürüngenlerle benzerlik göstermesi ise kendini yaşayan her şeyin üstünde gören kibirli insanoğlunun ayrı bir ironisi.Kullandığımız zararlı toksinler, florür gibi kimyasal katkılar beyin sapını kireçlendirip bizi itaat eden,uyuşturan,düşünmeyen bireyler haline getiriyor.Yani merak etmiyoruz.
Üçleme kurgusal bir roman olmanın ötesinde farkındalık yaratma çabasında.Herbir karaktere,sistemde karşılık gelen bir anlam var.Büyük kapitalist sistemin çarklarında hırs,hedonizm,meşhur insanların dejenere yaşamları gibi ( ki buradaki isimlerin kim olduğunu galiba çözdük) bize dayatılanın yalan olduğu, daha doğru-gerçek bir dünyanın var olabileceğini  anlatmaya çalışıyor.
Fi bir güzellik oranı.Altın oran da denilen,oranı  1,618….’e tekabül eden her şeyi güzel algıladığımız bir beyin yapımız var.Beş duyu sahibi, beyin yapısı son derece karmaşık insanoğlunun diğer 4 duyusunu bir kenara koyup sadece gözüyle algıladığını arzulaması,sahip olmaya çalışması ise en ilkel dürtüsü.Bu ilkel dürtüyü de günümüzün tüketimci sistemi çok güzel kullanıyor.İlişkilerdeki cinsellikten,marketten aldığımız makarnaya kadar.Peki hayata geliş amacımız bu mu.Sadeliğimizdeki güzelliği neden göremiyoruz.İnsanlık kendini  bir üst seviyeye nasıl getirecek. Hani şu hep felsefe kitaplarından okuduğumuz aşkın insan haline nasıl geleceğiz.
Çi,Uzakdoğu felsefesinde yaşam enerjisi demek.Aldığımız nefes,hava yani “can”.Dengede olmak aslında bu sistemde ne kadar büyük bir lüks.Kendimizi oksijen barlarında soluduğumuz havayla,kanımızı santrifüjletip tekrar kendimize enjekte ettirmekle “can’landığımızı “ zannediyoruz.
Pi ise topraktan başını uzatan filiz demek.Yani hayat. Çatlama cesareti gösteren tüm tohumlara ithaf edilmiş bu seriyle, yazar sistemle tüm derdini bizimle paylaşmış.Organik tarım,temiz enerji,geri dönüşüm,eğitim, kominal yaşam.Kısaca her şeyden.İnsanın kendi ütopyalarını yaratması ve bunları yaşanır kılması ,bu uğurda mücadele etmesi çok önemli.Yazarın da dediği gibi savaşlar savaşılarak değil ,doğrudan ayrılmayınca kazanılıyor ve ne yaparsak evrende dönüp dolaşıp geri geliyor.İyi veya kötü.
O yüzden bu düşünceler Can Manay Duru’yla niye bu kadar çok sevişiyor,bütün şansızlıklar da Bilge’yi mi bulur,Deniz bunu hak etmemişti,Özge hayal dünyasında geziyor indirgemelerinin ötesinde bir felsefeyle okunmalı.
Bana bilmediğim bir şey söylemiyor kibriyle başladığım seriyi,kendimi bir üst seviyeye nasıl taşırım sorgulamalarıyla bitirdim ben.Evet belki bildiğimiz şeyleri söylüyor ama bilip ne yapıyoruz,o bilgiyi nasıl bulaştırıyoruz etrafımıza.Bir de bu açıdan düşünmek lazım.