Altın Kitaplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Altın Kitaplar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ağustos 2020 Perşembe

CESETLER AĞLAMAZ - AGATHA CHRISTIE



Orijinal ismi Peril At End House olan Cesetler Ağlamaz 1932 de yayımlanmış. Benim okuduğum Altın Kitaplar’ın 1963 baskısı. Yeni terminoloji ile şahane bir vintage J  Dolayısıyla Poirot’nın gri hücreleri burada  “Beynimdeki kurşunî hücreler hala çalışıyor”. olarak karşımıza çıkıyor. 

Altınçağ eski baskılarında en sevdiğim özellik karakteri ve olay akışı açısından tümevardıracak yaklaşımları okuyuca baştan vermesi.

Son Köşk'teki olaylarla ilgileri olanlar:
Hastings: Poirot'nun eski arkadaşı. İnsanlara çabuk inanıyordu.
Magdala 'Nick' Buckley: Güzel bir kız. Başından acaip kazalar geçiyordu.
George Challenger: Bir denizci. Nick'in arkadaşıydı.
Frederica Rice: Solgun yüzlü bir kadın. Gizili bir derdi vardı.
Jim Lazarus: Antikacı. Fazla şık ve yakışıklı bir adamdı.
Maggie Buckley: Nick'in kuzini. Sessiz ve aklı başında bir kızdı.
Charles Vyse: Nick'in diğer yakını. Soğuk ve resmi bir gençti.
Michael Seton: Ünlü bir havacı. Denizde kaybolmuştu.
Bert Croft: Avustralyalı bir adam. Fazla meraklıydı.
Milly Croft: Bert'in karısı. Bir kazada sakat kalmıştı.
Ellen Wilson: Nick'in hizmetçisi. Köşkü uğursuz buluyordu.
William Wilson: Ellen'in kocası. Geri zekâlı bir adamdı. ve...
Hercule Poirot: Ünlü Belçikalı hafiye. Elinden kimse kurtulamıyordu

Poirot'nun elinde şu ip uçları vardı:
Bir kurşun
Bir deste mektup            
Bir vasiyetname              
İki kutu çikolata              
Hava fişekleri   
Bir Çin Şalı          
İki cümle.           
Yırtık bir kâğıt parçası   
Bir liste
Bir gazete haberi   
         
Poirot, şu soruları cevaplandırmak zorundaydı:
Nick'in gizli derdi neydi?
Frederica bir şey mi biliyordu?
Ellen ne beklemişti?
O olaylar hakikaten kaza mıydı?
Cinayetin gizli sebebi ne olabilirdi?
Birine şantaj mı yapılıyordu?
Çikolataları kim yollamıştı?
Telefondaki ses kimindi?
Hizmetçi neden bahçeye çıkmamıştı?
Vasiyetname neredeydi

Grange kitaplarının başında böyle listeleri düşünsenize….

Cestler Ağlamaz ,Hercule Poirot’ı gördüğümüz altıncı kitap. Arthur Hastings ve Başmüfettiş Japp'ın da Poirot’ya eşlik ettiği hikaye İngiltere’nin Cornwall sahillerinde geçiyor. Emekli olmuş dedektif tatili sırasında Nick Buckley ile tanışır. Başına gelmiş bir dizi kazadan ve ölümden kıl payı kurtulmuş genç kıza yardım etmek için tekrar dedektifliğe soyunur.

Kitabın yeni baskılarında ismi orjinaline daha uygun Son Evdeki Tehlike olarak değiştirilmiş.Tiyatro,radyo,film, televizyon,çizgi roman hatta bilgisayar oyununa uyarlanmış ve bir çok dile çevrilmiş hikayenin içinde Poirot'ın diğer maceralarına da rastlıyoruz.

Bölüm 1 ve 5 ‘te The Mystery of the Blue Train'de anlatılan olaylara iki referans yapılmış.Birinci bölümde 'de Peril at End House'un Poirot'un o kitapta anlatılan Fransız Rivierası'na yaptığı seyahatin ardından Ağustos ayında gerçekleştiği belirtiliyor.

14. bölümün başında Hastings, Poirot'un düzenlilik takıntısının, bir şömine rafındaki süsleri düzelttiğinde bir vakayı çözmesine nasıl yardımcı olduğunu anlatır. Bu, The Mysterious Affair at Styles'a dolaylı bir göndermedir.

Poirot, 15. bölümde, Komutan Challenger'a geçmişte başarısızlıkları olduğunu söylediğinde Poirot's Early Cases kitabında yer alan The Chocolate Box davasından bahseder.

16. bölümde Müfettiş Japp, Poirot'a  kabak yetiştirmek için emekli olup olmadığını sorar. Bu, Poirot'un King's Abbot'un küçük bir köyüne yerleştiğinde, Roger Ackroyd'un Cinayeti'nde tasvir edilen başarısız emeklilik girişimine dolaylı bir referanstır, sadece köydeki bir cinayeti araştırması istenir.

Yedinci bölümde, karakterler tarafından Avustralya'ya giden bir kadın havacıya atıfta bulunulmaktadır. Bu, 5 Mayıs 1930'dan 24 Mayıs 1930'a kadar bir kadının İngiltere'den Avustralya'ya ilk tek başına uçuşunu yapan Amy Johnson'a selamdır.Ancak benim okuduğum baskıda böyle bir atıf yoktu.Belki yeni basımlarda vardır.

20 Haziran 2019 Perşembe

ÖLÜM ÇIĞLIĞI - AGATHA CHRISTIE



"Büyükannem ne derdi biliyor musunuz? 'Gençler yaşlıların aptal olduğunu düşünürler, yaşlılar ise gençlerin aptal olduğunu bilirler' "

Ölüm Çığlığı 1930’da yayımlanan Jane Marple karakterinin ortaya çıktığı ilk kitap. Hepimizin bildiği gibi Agatha Christie’nin en az Hercule Poirot kadar ünlü diğer dedektifi Jane Marple. 

Christie’nin bilindik polisiye kurallarını alt üst eden kült kitabı Roger Ackyord Cinayeti'nde Doktor Sheppard'ın meraklı kızkardeşi Caroline çok sevilince yaratacağı kadın dedektif karakterine ilham olur. Zira bu tip anneannesine ve onun Ealing’deki arkadaşlarına çok benziyordur.

İngiliz drama yönetmeni Michael Morton, Roger Ackroyd’un Cinayeti’ni sahnelediği zaman karakteri genç bir kıza verince Christie çok bozulur  Kararını verir ve Miss Marple’ı yaratır. Marple ilk defa 1926’da The Sketch dergisinde yer alan The Tuesday Night Club adlı öyküde görünür.

Yazar burada yaşlı Marple’ı Viktoryen tarz giyinen siyah elbise, siyah dantel eldivenler ve beyaz saçlarını örten siyah dantel şapkası ile betimler. Marple kurgusal St Mary Mead’de yaşamaktadır. Bu köy sözde Downshire bölgesindeyken “The Body in the Library / Cesetler Merdiveni”nde Radfordshire'dadır. St. Mary Mead, Agatha Christie’nin Miss Marple’dan önce de kullandığı bir mekan. Hercule Poirot macerası Mavi Trenin Esrarı”nda Katherine Grey, burada yaşar

İlk hikayelerde Marple sevimsiz bir dedikoducuyken, sonraki kitaplarda daha modern ve hoşgörülü biri olur. St. Mary Mead de, onun sayesinde kurmaca bir yer olmaktan çıkıp daha gerçekçi bir yer haline gelir..
Yaşlı kızı diğer profesyonel dedektiflerden ayıran şey ise olaylara dahil olma şeklidir.Kimse ona görev vermez yada cinayeti aydınlatmasını beklemez. Kendisi olaylara kayıtsız kalamaz.Çünkü çok meraklıdır. Her yerde gözü kulağı olduğu için bir olay olduğunda ona akıl danışılır.

19 Şubat 2019 Salı

ROGER ACKROYD CİNAYETİ - AGATHA CHRISTIE



Agatha Christie'yi neredeyse ortaokul yıllarımdan beri okurum. Okulun kütüphanesinden aldığım kitapla tanışmıştım. On Küçük Zenci. O tekerleme beni o zaman ne dehşete düşürürdü :)

Karmakarışık okumalar, eski basımların farklı isimleri derken bazen okuduğum kitabı tekrar almışlığım bile oldu.

Roger Ackroyd Cinayeti'ni ilk okuyuşumda şok olduğumu dün gibi hatırlıyorum,bayağı ters köşe hissetmiştim. Altınçağ okumaları için dijitalden ipuçlarını bulabilir miyim diye tekrar okudum. Agatha olmasa aynı polisiye kitabı tekrar okumak çok haz aldığım bir durum değil.

Benim Agatha’yı sevmemin bir diğer nedeni de genelde olayların İngiliz kırsalında geçmesi ki bayılıyorum.Zengin,eğitimli burjuva sınıfının da suç işleyebileceğini gayet güzel yansıtıyor. Yani her kitabında katil uşak değil :) Ayrıca o dönem için dünyanın birçok bölgesine göre kadın karakterleri çok iyi kullanıyor. 
Roger Ackroyd Cinayeti litaratürde bir ilk deneme aslında. Genel geçer polisiye roman kurallarını bozan Agatha Christie’nin deneysel bir anlatımı.  Tabii ki dedektifimiz Hercule Poirot.Bu kitabın kahramanlarından Caroline daha sonra Miss Marple için ilham kaynağı olmuş. 


Kitaptaki katilin aslında katil olamayacağı yönündeki eleştiriler halen devam etmekte. Pierre Bayardin’in Roger Ackroyd’u Kim Öldürdü? meraklısı için  bol spoiler içeren bir inceleme.

27 Ekim 2017 Cuma

BAŞLANGIÇ - DAN BROWN

Cehennem yorumunu yazmamın üzerinden 4 yıl geçmiş.(burada) Maalesef o kitabında da Dan Brown beni tatmin etmemiş daha çok bir yergi yorumu yazmıştım. Bana sponsorları bile belli bir film senaryosu okuyorum hissi vermişti ki hepimizin tahmini üzerine filmi de çekildi zaten. Kurgu gereği İstanbul’a da geldiler. Çok büyük bir olasılıkla Origin için de hazırlıklar başlamıştır.

İlk kitapları hatırına gene çıkar çıkmaz okuduğum Başlangıç için tipik bir Dan Brown kitabı diyebilirim. Kaçıp kovalama hikayeleri gene tarihi/sanatsal mekanlarda geçiyor, gene din merkezli bir konu ve gene öldürülen birinin arkasından olayı çözmeye çalışan  Robert Langdon ‘a yardım eden bir kadın karakter var.Bu sefer teknolojik gelişmeler,sanal zeka da işin içine girmiş.

Yani okunuyor mu evet gayet de hızlı okunuyor ancak diğer kitaplarıyla karşılaştırırsak temposu daha yavaş .Tüm kitaplarını okumuş bir okuyucu olarak ben yazarın artık sürekli kendini tekrar ettiğini beni şaşırtmadığını söyleyebilirim.
Finalde ise içerikle çelişen ama çok tahmin edilebilir daha önce bilim kurgu filmlerinde defalarca izlediğimiz bir klişeyi kullanmış.

Öte yandan olayların geçtiği mekanlar açısından fütüristik Guggenheim Müzesi, Gaudi ve onun  bitmeyen La Sagrada Bazilikası bir farkındalık yaratır muhakkak. Zaten Dan Brown adeta bir turizm elçisi misyonuyla yazıyor romanlarını.

Ben açıkçası bu kurguyu dört yılda yazdığına pek inanmadım İspanya’nın bu kadar karışık olduğu bir dönemde olayların buralarda geçmesi ,kraliyet ailesine dokunması,Franko’dan,demokrasiden söz etmesi tesadüf olamaz.
Konunun çerçevesi ve mekansal açılımlar ne kadar gelecekten söz ediyorsa ,yönetsel anlayış için de bir o kadar gelecekten söz ediyor.Koyu ve geleneksel İspanyol geleneğinin karşında duran anlayış isimlendirilmeden bir dönemin kapanmak üzere olduğu vurgusunu yapıyor hatta alıştığımız Langdon aksiyonlarının önüne geçiyor. 
İşte tam da bu yüzden Başlangıç bana “çok satan bir adama” verilmiş sipariş  bir metin gibi geliyor.

16 Ocak 2016 Cumartesi

SEN ÖLÜRSÜN BEN YAŞARIM - CELİL OKER

Aralık ayında kulüple polisiye yazar duayenlerimizden Celil Oker’in son kitabını okuduk. Kendisini Pera’daki Kara Hafta etkinliklerinde de dinleme fırsatı bulmuştum.Konu “Bir Şehir Anlatısı Olan Polisiye” idi.  O zaman yeni kitabının da ipuçlarını vermişti.Daha önce Beyoğlu’nun En Güzel Abisi’nde de okuduğumuz kentsel dönüşümün,sosyal yaşam ve döngüleri değiştirdiği sürece edebiyata konu olması kaçınılmaz oluyor.
Notlarımı karıştırınca polisiye ve orta sınıf bağlantısı üzerine konuştuklarını hatırladım.Modern cinayet romanlarının genellikle refah seviyesi yüksek ya da en azından orta sınıfa mensup sosyal yapıyla bir bağlamı var.Sosyolojik yapıya göre,suç işleme profili yada suçun şekli bile değişiyor.Yani kısaca toplumu suç anlatıyor.
Kadın cinayetleri başka ülkelerde hiç görülmeyebilirken,bizde bu konudan edebiyat çıkıyor.Örneğin Los Angeles ile İstanbul’un suç oranları aynı.Ancak L.A’de trafik gibi hafif suçlar yaygınken İstanbul’da insana yönelik ağır suçlar işleniyor.Agatha Christie’nin İngiltere’sinde kırsalda herkesin tanıdığı birinin kötü olması bir şok etkisiyken,günümüz şehirlerinde eğer kıskançlık,miras,aile husumeti yoksa mafya,rant gibi öğeler kötücül birer kimlik olarak karşımıza çıkıyor.Bundan dolayı yerli polisiyemiz bana göre hala çok vasat.Konu zenginliği pek yok,sosyal yapıdaki kısırlık polisiye edebiyatı da etkiliyor.
Teknoloji ve bilim kurgu edebiyatta biraz daha kullanılsa bir sıçrama yapılacak ama o da kullanılmıyor.Sherlock Holmes zamanın çok üzerinde bir teknoloji kullanıyordu.Daha yakın zamanda okuduğum Örümcek Ağındaki Kız,inanılmaz bir bilgisayar dünyasında geçiyor.Okuyucunun yer duygusunu sevmesi de Kuzey Polisiyesini bu kadar yükselten nedenlerden biri.Detaylar,yer isimleri okuyucudaki gerçeklik hissini artırıyor.
Essen’de yaşayan bir arkadaşımla oradaki lokal kitapçılardan birine girdiğimizde sadece Essen’deki polisiye yazarların toplamının,Türkiye’deki yazarlar toplamının 7 katı olduğunu söyledi.Almanya’da lokal yazarlara ilgi son yıllarda çok artmış.İnsanlar kendi bölgesinde sokağında geçen hikayeler okumak istiyor. Belki küreselleşme her taraftan bizi sararken,yerele olan özlem de edebiyatta kendini bu şekilde gösteriyordur. İstanbul’da böyle olabilir tabii ama sonuçta bilmem ne rezidansını tarif ederken bilmem ne sokağından sap, köşedeki bakkal- pardon alışveriş merkezini geç…! İstanbul bu dönüşümle nasıl bir aidiyet duygusu yaratacak bilmiyorum.Ancak eski mahalleler,bölgeler.
Sen Ölürsün Ben Yaşarım tam bir şehir polisiyesi.Hatta sıkışık trafik içinde bir İstanbul polisiyesiJ
Celil Oker’in pilot eskisi dedektifi Remzi Ünal bir inşaat firmasının şantiyesinde kaza geçiren oğullarının hakkını aramak için Hisarüstünde gecekondu mahallesinde yaşayan yaşlı bir çifte yardım edecektir.Ancak araştırma yapmak için gittiği evde bir cesetle karşılaşır.Gecekondulardan,gökdelenlere uzanan bir şehir panoramasında olayları çözmeye çalışır. 
Konu kurgu sürükleyicilik bir tarafa da yazarın Remzi Ünal’a sigarayı bir an önce bıraktırması gerek.Kitap boyunca “bir sigara yaktı” cümlesinden fenalık geldi,kendimi kitabı duman-altı bir kahvede okuyormuşum gibi hissettim.

  

25 Aralık 2015 Cuma

KARDEŞİMİN MEZARI - ROBERT DUGONİ

Kitap Ağacı Polisiye Kulübü’nde bu ayın ilk kitabı Kardeşimin Mezarı’ydı.Robert Dugoni, gerilim yazarları derneği tarafından 2015’in en iyi gerilim yazarı seçildi ve kitap gerilim roman dalında Nancy Pearl ödülüne layık görüldü.  

Konu her ne kadar bir polisiye kurgu yaratmak için yeterli olsa da olay örgüsünü sadece polisiye- gerilim olarak kategorilendirmek  yanlış olur,ki benim için zaten bir gerilim kitabı değildi.

Benim hoşuma giden aynı zamanda vurucu bir duygusallığının da olması.Kurbanın,ana karakterin kardeşi olması psikolojik açıdan bence okurda daha derin bir etki bırakıyor.

Hikaye geçmişle bugün arasında gidip gelen bir omurga üzerine oturtulmuş.Tracy Crosswhite’ın kardeşi Sarah 20 yıl önce kaybolmuştur.Öldürüldüğü düşünüldüğünden olaydan sonra şüpheli bulunan Edmund House hapse atılmıştır.Bu süre içinde bir mezara ulaşılamamış,Tracy öğretmenliği bırakıp cinayet masası dedektifi olmuştur.Şüphelerini ispatlayamamaktan rahatsız Tracy’nin nihayet beklediği olur.Sarah’nın cesedi bulunmuştur.Gerçek katil kimdir,şimdi bunun peşine düşer.

O,delillerin üzerine gittikçe heyecan dozu artan ve hızı hiç düşmeyen elimden bırakamadığım bir hikayenin içinde buldum kendimi.Sonu ise bence pek çok polisiye okurunu tatmin edecek hilede;tam anlamıyla ters köşe yapıyor.

Acaba  Altın Kitaplar, Robert Dugoni’nin diğer kitaplarını da basar mı; basarsa çok güzel olmaz mı :)

27 Şubat 2015 Cuma

SON HÜKÜM - MICHAEL CONNELLY

Polisiye grubuyla her ayın 15'inde bir kitap seçip okuma kararı aldık. Son Hüküm çoğumuzca uzun zamandır beklenen aslında bir ara kitaptı. Ben de sırayı bozmuş oldum ama Harry Bosch’tan çok Mickey Haller ağırlığında  ilerlediğinden çok da fark etmedi.Hatta bir ara sahneye McEvoy bile girdi Ama o da Bosch gibi geri planda kaldı. Bu Haller serisinin ikinci kitabı.Benim henüz okumadığım Güneşin Karanlığında ‘da geçen sebeplerle ara verdiği  avukatlığa bu kitapta geri dönüyor.

Haller döndükten sonra ,öldürülen meslektaşı Vincent’ın dava dosyalarını üstlenmek zorunda kalır.Müvekillerinden biri de ünlü bir film yapımcısı Walter Elliot’tır. Elliot karısını ve sevgilisini öldürmekle suçlanmaktadır ; tüm gözler bu davanın üzerindedir.Dava süresince Haller’in duruşma salonunda jüriye karşı zekasını konuşturması inanılmaz keyifliydi.Dediğim gibi keşke Bosch biraz daha ön planda görünseydi tadından yenmezdiJ


Mart 15’de Cody McFadyen’in Gölge Adam’ını okuyacağız. Katılmak isteyenleri bekleriz J


24 Şubat 2015 Salı

ÖLÜMÜN KARANLIK YÜZÜ - HENNİNG MANKELL

Ben de Wallender ile tanıştım sonunda.Uzun aramalarım sonunda bulabildiğim Ölümün Karanlık Yüzü serinin de ilk kitabı.97 yılında çıkan kitabın baskısı bizde 2000 yılında yapılmış.Mankell’in eski kitaplarını bulmak çok zor.Sabırla sahaflara düşmesini bekliyorum.Neyse,ben ilk kitabı Eskişehir’de buldum.İtalik Sahaf sağ olsun çok ilgilendi ve hemen kargoladı.Kapak kondisyonu kötüydü ama ben bulduğuma öyle sevindim ki pek üstünde durmadım bile.
İkinci kitabım Riga’nın Köpekleri’ni Nadir Kitap'tan kaptım. Üçüncü kitap Beyaz Aslan’ı ise bir arkadaşım buldu.Gerisi Allah kerim deyip aramaya devam ediyorumJ
Wallender serisi çok sağlam takipçisi olan bir külliyat ve pek tabii seveni de çok. Ben sevdim mi;evet ama söylendiği kadar da çarpmadı beni.Sanırım Glenn Meade den hemen sonra okuduğum için böyle hissettim.Konu daha yavaş ilerledi.Onun temposunda ve duygusallığında değildi.İskandinav soğukluğunda diyelim ama kesinlikle kötü anlamda değil.

Kurt Wallender Ystad yakınlarında bir çiftikte öldürülen yaşlı bir çiftin cinayetini soruşturuyor. Elinde hiçbir şey yokken nasıl zeki bir şekilde küçücük ipuçlarını takip ettiğini,olayı ördüğünü görüyoruz.Wallender de Bosch gibi mükemmel olmayan bir karakter.İnsani defoları ve arızaları var dolayısıyla okuyucuyla arasındaki bağ çok çabuk kuruluyor.

7 Kasım 2014 Cuma

HİLE - MICHAEL CONNELLY


Ana kahramanımız dedektif Harry Bosch’un dışında bir karakterimiz daha var artık; hatta bu kitapta daha fazla öne çıkmış. Terry Mc Caleb . FBI'in önde gelen profilcilerinden biriyken sağlık sorunları nedeniyle bu işleri bırakmış,Catalina Adasında karısı ve kızıyla yaşıyor. 
Edindiğim Bosch sıralamasında gelmesi gereken kitap buydu fakat o kadar çok Mc Caleb flash back i ve eskiye atıf  vardı ki acaba  öncesinde bir kitap daha mı var diye düşündürttü.
Connelly’nin resmi internet sayfasına baktığımda benim sıralamam Bosch serisi için doğru ancak Mickey Haller serisi dışında başka serileri de varmış.
Terry Mc Caleb’in ana karakteri olduğu 3 kitabı listelemişler. Kan Bağı ,Hile ve Darboğaz olarak çevrilen Narrow.Dolayısıyla Mc Caleb karakterini ve hikayesini anlamanız için Hile’den önce Kan Bağını okumanızı tavsiye ediyorum .O kitapta mesleği neden bıraktığı,şimdi içtiği o ilaçlara nelerin sebep olduğu anlatılıyor.Ben bilmediğimden Hile'yi okumuş bulundum.
Clint Eastwood ‘un hem başrolünü oynadığı aynı zamanda yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği  "Blood Work" Kan Bağı’ndan uyarlama. Connelly,Hile olarak çevrilen A Darknessmore than Night’ da Bosch ve Terry Mc Caleb’i buluşturup büyük bir başarı sağlıyor. Los Angeles Times gazetesi tarafından 2001 yılının en iyi romanı seçiliyor.
Bir film yönetmeni ilişki kurduğu oyuncusunu öldürmek ve olayın intihar gibi görünmesini sağlamakla suçlanır.Tutuklamayı Bosch yapmıştır ve davanın asıl tanığı olarak medyanın gözü önündedir.
Bu arada eski bir arkadaşı Terry Mc Caleb’e incelemesi için dosyayı getirir. İşin içine daldıkça katilin yönetmen değil Bosch olduğunu düşünen Mc Caleb  sadece okuyup fikir  vereceği davayı bırakamaz ve Bosch’u araştırmaya başlar.
İki çok zeki bulmaca çözerin bir arada olması inanılmaz keyifli olmuş.Karşılıklı zeka oyunu oynuyorlar. Böylece seriye de bir hareket gelmiş.

28 Ağustos 2014 Perşembe

BAGAJDAKİ CESET - MICHAEL CONNELLY


Bagajdaki Ceset,Hile ve Kemikler Şehri’nin baskısı tükenmiş , aradığım hiçbir sahafta da yoktu.Ne GG’de ne de Nadir Kitap’da bulabildim. Mecburen sırayı bozacağım diye üzülüyordum ki Connelly’nin bütün kitaplarını yalamış yutmuş koleksiyoner bir arkadaşım “bende var göndereyim” dedi. Nasıl sevindiğimi siz tahmin edin. Benim bulabildiklerimle beraber serinin 12 kitabını garantilemiş oldum.J

Harry Bosch, Los Angeles Polis Merkezi'ndeki görevine tekrar başlamıştır. Hollywood’dan başarısız bir film yapımcısı arabasının bagajında ölü bulunur. Mafyanın bagaj müziği (Trunk Music – kitabın orijinal ismi de bu ) dedikleri türden bir cinayet işlenmiştir. Harry cinayetin izini sürerken yolu Las Vegas’ta haraç toplayan ve kara para aklayan bir mafya ile kesişir.
Şunu açıkça söyleyebilirim ki ben Bagajdaki Ceset’i beğenmedim. Hatta Kara Buz’a haksızlık ettiğimi düşünüyorum çünkü onda kitap bir süre sonra hem hareket kazanmıştı hem de sonu hiç ummadığım şekilde bitmişti. Neyse bu kitabın sürpriz ismi de ilk kitaptan Eleanor Wish.Harry ona karşı hiç de boş değil J


19 Ağustos 2014 Salı

BETONDAKİ SARIŞIN - MICHAEL CONNELLY

Okuyup da yorumlamaya fırsat bulamadığım sıradaki Connelly kitabı yani serinin üçüncü kitabı Betondaki Sarışın.Yazarımız neredeyse her sene bir kitap yazmış.94 yılının payına da bu düşmüşJ
Kurbanlarını öldürdükten sonra makyaj yaptığı için Bebekçi olarak adlandırılan bir seri katili öldürdüğü için dedektifimizin başı dertte. Mahkemede kendini aklamaya çalışırken bu arada betona gömülü sarışın bir kadın cesedi bulunur. Cinayetin işleniş tarzı ve ipuçları Bebekçi’yi işaret etmektedir. Fakat bulgular cinayetin Harry’nin onu öldürmesinden sonra işlendiğini göstermektedir.
Bu arada karşı tarafın avukatı  Chandler mahkemeye öldürülen katilin Bebekçi olamayacağına dair bir video sunar. Bu durumda Bosch yanlış kişiyi öldürmüş,asıl katil tekrar cinayet işlemeye başlamıştır. Dedektifimiz bir taraftan Chandler ile mücadele ederken diğer taraftan vicdanını rahatlatmak için katilin peşine düşer.
Bu kitapta karşımıza sürpriz isim Sylvia Moore çıkıyor.Sylvia bir önceki kitaptan Cal Moore’un karısıydı. Cool dedektifimizin artık romantik bir ilişkisi var.  Sonraki kitaplarda bu ilişki devam edecek mi göreceğiz.
Şimdilik okuduğum en keyifli Harry Bosch hikayesiydi.Hem mahkeme sürerken hem de cinayeti çözerken tempo hiç düşmedi.Ben de heyecan içinde iki günde okuyup bitirdim.  

21 Temmuz 2014 Pazartesi

TÜNEL FARELERİ - MICHAEL CONNELLY

Sonunda ben de Harry Bosch ile tanıştım hatta kendisini bu yılın yaz aşkı ilan ettim. Pek bir muhabbetteyiz görmeniz lazım J Şimdiden dört kitabı bitti bile.
Pek yüz vermediğim polisiyeye bu yıl Kitap Ağacı dostlarımın önerileriyle ben de fırsat vermeye başladım.Hem böylece yılbaşı kararıma uyarak okumadığım yazarlarla ve türlerle de tanışmış oluyorum. Etrafımdaki pek çok okurun yıllar önce çoktan keşfettiği geniş hayran kitlesine sahip Michael Connelly’i de bendeniz ancak bu yıl okuyorum işte J
Michael Connelly 1992 yılında Tünel Fareleri ile Harry Bosch ‘a hayat verir ve yıllarca basıldığı her ülkede geniş hayran kitlesine sahip olacak best-seller seriye başlamış olur.
15 yy. ressamı Hieronymus Bosch’a atfen isimlendirilen dedektifi türe meraklı arkadaşlar bol bol incelemişler yazmışlar .Peki ben neden beğendim?Her şeyden önce yaratılan karakter mükemmel değil. Arızaları olan karakterler daha inandırıcı geliyor bana.
Yazarın kitapları kronolojik olarak basılmamış dolayısıyla eski okurların önce diğer kitapları okuyup geri dönüş yapması biraz kafa karışıklığı yaratmış. En azından Tünel Fareleri ile başlayabilmem benim için bir avantaj oldu.Devam kitapları için maalesef bir kısmının baskısı yok sabırla sahaflardan toplamaya çalışıyorum ancak bulmak çok güç olacak sanırım.Kitaplarda bir devamlılık var. Bir yan karakter diğer kitabın ana kahramanı olabiliyor. Geriye dönük atıflar yapıyor.O yüzden kronolojik okumak iyi olacaktı..
Tünel Farelerine gelirsek (Black Echo) bu çok zeki,jazz ve bira sever,ilişki özürlü dedektifimizin Vietnam'da tünel faresi olarak görevlendirildiğini öğreniyoruz.Kendisi gibi tünel faresi bir arkadaşının ölümü üzerine işlenen bu cinayeti nasıl çözer,ip uçların birbirine nasıl bağlar heyecan içinde okuyoruz. Ben kitabı elimden bırakamadım 2 günde bitti. Bir sonraki sayfada ne olacak diye merak ede ede uykusuz kaldım J
Sonrasında okuduğum Kara Buz  ve Betondaki Sarışın başka bir yorumun konusu olsun. Bu hafta bir fidan daha yapıp Son Çakal’ı okuyacağız. Benim gibi hala Harry Bosch’la tanışmamış olan varsa bir an önce tanışın derim.



14 Temmuz 2013 Pazar

CEHENNEM-DAN BROWN


Öncelikle bu kitabın bana gerek pazarlaması gerek sonrasında senaryolaştırılacağı ön görüsüyle yazılmış sipariş bir kitap olduğu duygusu verdiğini söyleyebilirim.Tabii ki Dan Brown kitaplarında edebi derinlik pek beklememek lazım ama yazarın bütün kitaplarını okumuş biri olarak Cehennem'i diğerlerine göre sığ,tekrarı bol ve zorlama bulduğumu belirtmek istiyorum.Kurgusal olarak ise asla bir Da Vinci'nin Şifresi yada Dijital Kale olamaz.Kitapta geçen reklamlar filmin sponsorlarının bile belli olduğunu düşündürüyor.Öte yandan filmin düğümü İstanbul’da çözülücekse Yerebatan Sarnıcı da Kapalıçarşı’nın kaderini yaşar mı şimdiden endişe içindeyim ;malum eserlerimizi koruma konusunda pek bir başarılıyız.
Kitabın aksiyonu bol ipuçlarıyla oradan oraya koşturdukları bir konusu var ki aslında çok da kullanılmış "çılgın bir profesör ve onun  insanlık üzerindeki planı" klişesi kitabın ana iskeletini oluşturuyor. Hollywood daha uzun yıllar Dan Brown kovalamacalarından para kazanacak gibi görünüyor bu durumda. Ünlü  simge bilimcimiz Robert Langdon  ve ona yardım etmeye çalışan doktorumuz birlikte Floransa’dan Venedik  sokaklarına oradan İstanbul’a arşivdi,müzeydi,kiliseydi,saraydı demeden sürüklenip duruyorlar. Bu arada tabii bol bol Dante’nin "Cehennem"ine ve bilumum ressam,heykeltraş ve sanat eserlerine atıfta bulunuyorlar. Bu kitabı genel kültürümü genişleteyim diye okumak istiyorsak bu isimlerin hepsini bir kağıda not edip üzerinde bilgi edinmek işe yarar zira adı geçen eserler ve isimler sanat tarihi dökumanlarını okumayı zorunlu kılıyor.
Burada tavsiyem 1000 Masterpieces serisi kitaplarından edinmeniz.Bu kitaplar İngilizce bile olsa içindeki görsellerin kime ait olduğu kolayca anlaşılıyor.Bu serinin heykeller ve mimari eserler için olanı da çok güzel.
Yazarımız kitabın ismini Dante’nin Cehennem’ini referans alarak verdiğini söylüyor. Kitabın içinde de bol bol alıntılar var ancak İlahi Komedya okuyanları ki aslı sadece Komedya’dır bu alıntılar ve zorlama bağlantılar tatmin etmemiştir diyorum hatta ciddiye alıp kurgu eleştirisi bile yapmıyorum. Ortaçağ’dan modern dünyaya pek çok sanatçı için ilham kaynağı olan Komedya’yı geçen sene Salvador Dali’nin sergisinde gezmiş ve hayran kalmıştım. Dante’nin yolculuğu Dali’nin elinde İtalya’daki o muhteşem ama ürkütücü tablolardan çok farklı bir his uyandırıyor.
Bu arada o güzelim Venedik maskeleri varken neden gagalı çirkin maskeleri takarlar sorumun cevabını da  bu kitapta buldum.