Remzi Kitabevi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Remzi Kitabevi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Kasım 2016 Çarşamba

PERİ GAZOZU - ERCAN KESAL

Geçtiğimiz ay Kitap Ağacı-İstanbul  Ercan Kesal’i ağırladı. Biz onu senaristlerinden biri olduğu Üç Maymun ve Bir Zamanlar Anadolu’da filmlerindeki oyunculuğuyla,Yozgat Blues gibi bir sinema klasiği ile tanısak da aslında bu toprakların derdini dert edinmiş, bunu da kalemine akıtmış bir adam Ercan Kesal.

Bu yüzden bu kadar gerçek, bu kadar duygusal ve bize de bu kadar dokunabiliyor. Doktorluğundan,yazarlığa ve oyunculuğa uzanan hikayesinin başına “bozkırda benim kurtuluşum da kitaplardı” diyerek edebiyatı koydu."Çehov okumayana ne öğretebilirsin her şey eksik kalır" dedi.

Peri Gazozu’nu babasının vefatından sonra yazmış. Benim babamla yasımı bitiren kitap oldu dedi. Zaten az biraz hassassanız vuruluyorsunuz cümlelerine.Babası Avanos’ta Peri Gazozlarını imal ederken kendisinin de kasaba sinemasında gazoz sattığı günlerden bahsetti. Ankara Siyasal’dan Ege Tıp’a uzanan hikayesi bir yandan Türkiye tarihiyle birleşirken taşrada doktorluk günlerinden kalma anıları da memleketin sosyolojik vakalarıyla şekillenmiş.

Anlatısı basit, ama bir o kadar etkileyici.Adeta gazetelerin üçüncü sayfalarında okuduklarımız gibi,önemsenmeyen memleket gerçekleri gelip vuruyor işte. Nesillerdir aktarıla gelmiş bilgeliği annesinde ve bahçeden bile hiç çıkmamış babaannesinde bulan bir adam.
Çok okunası , çok dinlenesi.... 

6 Mayıs 2016 Cuma

BİR CESET BİR SÖZ - GÜLCE BAŞER

Gülce Başer geçtiğimiz yıl Bir Ceset Bir Söz ile Dünya Kitap Dergisi’nin verdiği, Altın Sayfa Polisiye Edebiyat ödülünü aldı. Biz de hem yerli hem de sayıları zaten az olan kadın polisiye yazarları radarımıza aldığımızdan okuyup üstünde konuşalım istedik.

Gülce Başer aslında şair. Bir Delinin Gülcesi ve Hanımefendi Kızıldır adlı şiir kitapları var. Bir Ceset Bir Söz, onun ilk düz yazı kitabı.İlk kitap elbette bir gösterge olamaz ama yeteneğinin sinyallerini kesinlikle alabiliyorsunuz. Konu ve onu oluşturan yan öğeler,karakterler çok iyi oluşturulmuş.İyi ki polisiye yazmış diyorsunuz. Ayrıca çok doğru genel geçer tespitlerini romanın kahramanları üzerinden kurgulaması sosyo-politik olarak da iyi nabız tuttuğunu gösteriyor.Üstelik bunu hiç rahatsız etmeden ,üstten bakmadan yapıyor.

Bu arada 221B Dergisinin basın lansmanında kendisiyle tanıştık.Kitabını da yeni bitirdiğimizden sıcağı sıcağına sohbet etme şansımız oldu.Mütevaziliğine bayıldık.Boğaziçi Üniversitesi’nde Türkiye Tarihi üzerine doktora tezini yeni bitirmiş. ikinci kitabın ipuçlarını da kaptık.Gene polisiye ile devam edeceğini Nihal ve Hakan karakterlerini sonraki kitabında da kullanacağını söyledi. 

Henüz okumadıysanız Gülce Başer’i listenize alın ve Nihal’le tanışın derim.Eğer devam ettirirse Türk Polisiye Edebiyatı içinde  sağlam bir kadın karakterimiz olur.Kendi adıma Nihal'in diğer maceralarını okumak için sabırsızlanıyorum.

11 Mart 2014 Salı

EŞİK - IRMAK ZİLELİ

2012 Yunus Nadi Ödülü alan Eşik bir anı romanı. Irmak Zileli 12 Eylül döneminde siyasi bir ailenin içinde çocukluğunu yaşayan Eylül’ün büyüme hikayesini anlatıyor.Gün Zileli ve Feyza Perinçek’in kızı ,Doğu Perinçek’in de yeğeni olan Irmak Zileli aile içinde yaşanan siyasal çatışmalar ve ayrılıklardan yola çıkarak yarı otobiyografik yarı kurgu bir kitap yazdığını söylüyor.Ancak kitap kesinlikle politik değil.Daha çok anne-baba ile baba-dayı arasındaki çekişmelerin , baba-kız ilişkisinin ergenliğe geçmekte olan bir kız çocuğunu nasıl etkilediğini anlatıyor.
Parçalanmış aile çocuklarının tipik sorununu yaşayan Eylül ne annesini ne de babasını üzmek istiyor.Hatta Eşik’e kadar politikadan uzak duruyor babasının anlattıklarından sıkılıyor.
Yazarın anlatım tarzını ve parantez arası düşüncelerini sevdim. Eylül’ün söyleyemediklerini yazar bugünden geçmişe söylüyor sanki.
Irmak Zileli diğer yazarlarla girdiği polemikleri bir tarafa bırakıp kendi yazım yolculuğuna eğilirse bize daha okunacak çok güzel kitaplar sunacaktır diye düşünüyorum. 

Öte taraftan bu kitap bende Gün Zileli'nin İletişim Yayınlarından çıkan anıları için bir farkındalık yarattı.En kısa zamanda okunmalı...

16 Temmuz 2012 Pazartesi

AKILLI ARZULAR

Dark Side of the moon ( Pink Floyd) "İçimde birisi var ama o ben değilim.."


Mutluluk ,tecrübelerimizi nasıl algıladığımızla alakalıdır,bir bakış açısı ve tavırdır.....

Düşündüğüm gibi bütün hafta sonunu beraber geçirdik. Hatta rahatlamak için okuduğum Binchy romanımı bile sadece yanımda taşıdım.
Bana bilmediğim şeyler mi söyledi. Kesinlikle hayır. Ama kendimi iyi hissettirdi. 
 Mutluluk genel olarak günümüz şehir insanın sıkça sorguladığı bir kavram. Konuştuğum çoğu insanın bir kaçma ve kurtulma planı var. Yaşadığı şehirden, işinden , evliliğinden , sorumluluklarından ya da onu mutsuz ettiğini düşündüğü diğer sebeplerden. Kimi bu mutsuzluklarla savaşıp kendini daha iyi hissetmenin yollarını buluyor kimi de gerçeklerden kaçıp başka mutsuzluklara sığınıyor. 

Bu durumda Elvan'ın dediği " Kendime her gün hatırlattığım bir şey var.Yaşlandığımda geriye dönüp baktığımda sevmiş,paylaşmış,bu dünyayı daha iyi bir yer yapabilmek için kendime düşeni yapmış olduğumun,en azından uğraşmış olduğumun tatminini yaşamak istiyorum.Benim hayatım bunun için yaşamaya değer.."

Bana göre insan beyninin garip bir savunma mekanizması var. Kendisini çok üzen şeyleri hatırlamak istemiyor. Kitapta da zaten bizim zor şartları yumuşatabilecek yollar bulan bir sistemimiz var diyor. Yoksa baş ağrısı ,kalp çarpıntısı,kas gerginliği,uykusuzluk,öfke,ilişki problemleri,önemsiz şeylere tepki göstermek,her şeyden çabuk sıkılmak ,yetersizlik ve doyumsuzluk hissi,insanlara güven duymama,yalnızlık ,hayatın anlamını yitirmeye başlaması gibi semptomlar uzun süreli stres sonrası çoğumuzun hissettiği duyumlar. Şirket doktorumuz bile çalışanların %75'ine sakinleştirici yazdığını söylüyor. Darwinci bakış açısıyla uyum kapasitesi fazla olanlar hayatta kalabiliyor yoksa türün çok zeki olması çok güçlü olması onu hayatta tutmaya yetmiyor. Çoğumuzun yaşadığı duygusal yıkımların altındaki sebep aslında bu. Uyum sorunu.
Zihnimizden geçenlerle bedenimiz arasında doğrudan bir bağ var. Bedenimiz %80 'e varan oranlarda negatif iç  diyaloğumuzu dinliyor ve fiziksel,duygusal, davranışsal olarak  kendini çeşitli rahatsızlıklarla gösteriyor.
Her şey düşünce de başlıyor. Pink Floyd şarkısı gibi Dark Side of the Moon. İçimde biri var ama o kişi ben değilim sanki . Yabancılaşma duygusu. Bir o kadar tanıdık.
Aslında ne çok inciniyoruz , kırılıyoruz .Elvan'ın da değindiği bu aslında . Biz incindikçe masumiyetimizi de kaybediyoruz . Daha agresif olmayı daha güçlü olmakla bir tutuyoruz. Nietzsche demiş ya "Beni öldürmeyen şey güçlendirir." Oysa bizim o masumiyete her zamankinden çok ihtiyacımız var..
Özetle hayat boyu arzu etmeden yaşamamız imkansız. Çözüm ne her şeye sahip olmak ne de her şeyden vazgeçmek..Bir orta yol  bir dengeyi bulabilmek önemli olan..Dengemizi bozacak şeyleri hayatımızdan uzak tutma becerisini öğrenmemiz gerek yada   Buddha'nın dediği gibi "Arzularımızın akıllı olması lazım"
Asıl güç ise egonun ruh ve beden sağlığını tehdit eden yönlerini törpüleyebilmekte..
Kitabın bitiş metnini aynen paylaşmak istiyorum...
" Tatminkar bir hayat,sadece coşkusunu hissettiğiniz anlardan,yeni hevesler peşinde koşmaktan yada bir sonraki yere varmaktan ibaret değil. Değerlerimiz, bakış açımız,bizi olgunlaştıran deneyimlerimiz ve kim olduğumuzu kabul edebilmiş olmak, genel olarak kendimizi nasıl hissettiğimizde çok daha etkili.
Kim olursanız olun,bu dünyada her insanın yüzleşmesi gereken esas soru şudur: Nasıl bir insan olmak istiyorum ?
Korkak ve kibirli mi ? Yürekli ve alçak gönüllü mü?
Hayatta zorlandıkça incitmeyi mi seçiyorum,iyileştirmeyi mi?
Aslında hayatımıza nasıl yön vermemiz gerektiğine dair bir formül yok.İhtiyacımız olan şey, dış dünyada bir yer edinebilmek için olduğu kadar , iç dünyamızı geliştirmek için de zaman ayırmaktır. Ancak bu şekilde kendimizi bir bütün olarak hissedebilir; daha iyi bir eş, daha iyi bir anne/baba,daha iyi bir arkadaş ve profesyonel olarak daha tatminkar olabiliriz."