Kitabı bitirdiğimde
okunacaklar listeme bir çok isim ekledim. Zira Sahilde Kafka bir anlamda Japon
Edebiyatı külliyatı gibiydi benim için. Yazarın öncelikle bu kitabını seçmem kesinlikle
Kafka hayranlığımdan. Meğer romanın kahramanı Tamura'da bir Kafka hayranıymış
ki herkese kendisini Kafka Tamura olarak tanıtıyor. Kitabın başında günümüze
uyarlanmış bir Sofokles hikayesi mi okuyorum diye düşündüm ; Freudyen tabirle
bir nevi Oidupus kompleksi yaşanıyordu .Şizofrenik bir yeniyetme ; karga dediği
bir alter egoyla konuşup duruyor hatta onu dinliyordu. Sonra bu adam Jung
arketipleriyle kitaba devam edecek derken; fantastik bir romanla karşılaştım.
Metaforları kullanan
yazar gerçek üstü karakterleri de bunların üzerinden yaratmış Öğrendiğime göre
Murakami bar işlettiği dönemde fazla alkol tüketiyormuş.Dolayısıyla o ünlü içki
şişesinin üstündeki resmin katil olması tesadüf değil. Johnnie Walker bir kedi katili. Onların ruhlarından bir flüt
yapmaya çalışıyor. Artık ne yapacaksa o flüdü. Fareli köyün başka bir kavalcısı..
Fast food kültürünün baş temsilcilerindne Kentucky
Amca Albay Sanders bir kadın
satıcısı. Bu da bence çabuk tüket kültürünün başka bir temsilcisi.Çabuk yemek,çabuk seks.Hedonizmin günümüz karşılığını sağlayan adam. Fahişe kız
bir yandan işini yaparken bir yandan Henri Bergson'un madde ve bellek'inden söz
eder(Her türlü duyu belleğin algısından başka bir şey değildir)Burada seks
konuyken benim aklıma üzüntüler geldi. Üzüntü öğrenilen bir kavram mıdır ne
zaman ve hangi durumda üzülmeyi öğreniriz. Bize bu duyguyu öğreten kollektif
bilinç midir? Peki bu duygudan ya da bilinçten nasıl kurtuluruz Neyse konuyu
dağıtmayalım. Buradan Hegel'in
bellek algılamasına varacak olursak;kim özne kim nesnedir ?Fahişe mi ;Hoşino mu
? Karşılıklı benlik algılamasını derinleştirip yollarına giderler. Kahramanımız
Tamura'ya dönersek 15 yaşında ergenlik sorunları olan rüyalarında cinsel
istekleriyle başa çıkmaya çalışan babasından nefret eden sorunlu bir tip. Ne
yapsın çocuk daha çok küçükken annesi tarafından terk edilmiş.Kadın sevgisine
ve ilgisine muhtaç. Babasını öldürmüş müdür , bunların hepsi bir rüya mıdır bu
hikayenin sonu nedir beni çok da ilgilendirmez. Bu sona giderken rüyalar ve
gerçekler birbirine karışmış ne gerçekten yaşanmış ne hayal kalmış
sorgulamadan o ormanın içinde aradaki dünyada durup her iki tarafa da
bakmak bunun bir parçası olmak güzel. Gökten sardalye yağıyorsa evet sardalye
yağıyordur bizde nasıl yani demeden Nakata gibi şemsiyemizi açıp bir sonraki
sayfaya geçeceğiz. Hem kim kedisiyle konuşmuyor ki J
Sahilde Kafka bir şarkı ismidir annemsi
kadının ya da cinsel istek duyulan figürünün gençlik aşkına yazdığı bir şarkı;
Sen dünyanın kenarında oturuyorsun
Ben
artık olmayan bir kraterin içinde.
Harflerinden
yoksun sözcükler
Duruyor
kapının gölgesinde.
Uyuyan bir
kertenkelenin üstüne parıldıyor Ay,
Küçük balıklar yağan
göklerden.
Pencerenin dışında
askerler var
Bıçaklarla
kendilerini öldüren.
Kafka sahilde bir
sandalyede oturuyor
Anlaşılan, dünyayı
döndüren sarkacı düşünmekte.
Kalbin ne zaman
kapalı ise
Yerinden oynamayan
Sfenksin gölgesi
Düşlerini delen bir
bıçağa dönüşmekte.
Boğulan kızın
parmakları
Giriş taşını ve daha
fazlasını arıyor.
Mavi elbisesinin
ucunu kaldırıp
Sahildeki Kafka’ya
bakıyor
Doğrusu çevirmenin
hakkını yememek lazım .Şiir çevirisi çok güçtür üstelik kitabın genelinde gayet başarılı.
Hüseyin Can Erkin doğruca Japonca’dan çevirmiş.
Bu şarkıda geçenler
bir paralelde Nakata tarafından yaşanıyor. Yani birinin rüyası diğerinin
gerçeği hiç karşılaşmayan iki karakter bilinç üstünde paralel ilerliyorlar.
Nakata okuma yazma bilmeyen ,anıları
olmayan,korkmayan,üzülmeyen,canı sıkılmayan hiç aşık olmamış biridir.Ne kendi
bilinci vardır ne de kolektif bilinci. Johnnie
Walker onu acıyla ve korkuyla tanıştırır. İsteyenin onun kafasına girip istediğini yaptıracak boşlukta bir
adamdır Nakata. Bu onu çok
korkutur.Kendini hiç kitabı olamayan boş bir kütüphaneye benzetir ve kendi
inisiyatifi olan bir adam olmak için yarım gölgesinin peşine düşer. Bir giriş
taşı arar ve onu aralamayı başarır.
Kitap
boyunca defalarca Shakespeare’e rastlarız.
Macbet’ten alıntılar yapılır. “Hamlet okumayan
ömrünü bir kömür madeninin dibinde geçirmiştir”.Kafka Shakespeare okumayı çok sever.
Tamura
ormanda Hansel ve Gratel gibi işaretler bırakarak ilerler. Vicdani redçi iki askerle
karşılaşır. Onu giriş taşı sayesinde açılan ara dünyaya götürürler. Masal,politika,Şintoizm
Murakami’nin karanlık ormanında iç içedir.
Romanda
gerçek karakterler hep iyidir. Kötü olan gerçeküstü varlık Johnnie Walker adeta
Machbettir. Yani Oidipus iyi Machbet
kötüdürJ
Kafka
okumayı çok sever.Bu yüzden kaçtığı yerde ayakları onu Kamura Kütüphanesine
götürür.Oşima onun Tanka ya da Haiku üzerine araştırma yapan bir öğrenci
olduğunu düşünür. Japon Edebiyatı cahili ben Tanka ve Haiku’nun bir şiir türü
olduğunu anlayamadığımdan neden Stephen King okuyanın Kamura Kütüphanesinde işi
olmayacağını sadece kitap türlerine yormuştum J.
Neyse
Oşima da kitaplarla iç içedir. Kafası karışık
Kafka’ya Genji Hikayelerini
tavsiye eder. Bu hikayelerde insan bedeni ruhundan sıyrılıp dolaşabilir hatta
cinayet işleyebilir. Kitapta Saeki Hanım 15 yaşındaki haliyle geceleri
dolaşmaktadır. Tamura’nın ruhu mu cinayeti işleyip onu kan içinde uyandırmıştır
Murakami burada modern zaman bir Genji
hikayesi yazmıştır. Kitap aynı zamanda yazarların bir geçit resmi gibi. Her an
karşımıza Charles Dickens’tan, Tolstoy’a, Adolf Eichmann’dan Goethe’ye
satır arası cümleler çıkıyor. Evvet genel kültürüme katkı yapan Murakami’ye
teşekkür ederek Japon Edebiyatına geçiyorum.
Tamura ,Natsuma Soseki okuyor.Oşima kütüphaneyi
tanırken Şikoku’ya gelen Wakayama Bokusui, Ishikawa Takuboku ,Shiga Naoya’nun Kamura kütüphanesinde kaldığını söylüyor ki ben bu isimlerin hepsinden bihaberim..
Geç
Edo dönemi yazarı Ueda Akinari The Tales
of Moonlight and Rain ‘de (Ay ışığı ve yağmur öyküleri olarak çevrilmiş)
iki samuraydan birinin diğerine verdiği sözü tutmak için harakiri yaparak ruh
haline gelip onunla buluşmasını anlatıyor. Anladığım kadarıyla Japon
Edebiyatında ruhlar sürekli yaşayanların arasında geziniyorJ
Murakaminin müzik zevki
de sürekli karşımıza çıkıyor.Genç Tamura Radiohead,Prince,Coltrane dinlerken
Oşima klasik müzik seviyor. Beethoven,
Haydn, Pierre
Fournier sürekli kulaklarımızda. Bach ve Mozart karşılaştırmaları yapılıyor.
Hoşino Rubenstein versiyonlu Arşidük
üçlüsüyle bir aydınlama yaşıyor. Ez cümle roman klasiklerden
,felsefeden,şiirden,resimden ve müzikten beslenerek ilerliyor.
Bu bol ödüllü kitabı ( Kafka Edebiyat ödülünü söylemeden geçmemek gerek bence ) hala okumayan varsa vakit geçirmeden okusun
tavsiyesindeyim. Ben bir bölüm Tamura bir bölüm Nakata şeklinde giden kitabı çoğu yerde merakımdan 5 bölüm birinden 5 bölüm diğerinden okuyarak bitirdim.Sabırsızlık işte J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder