8 Ocak 2013 Salı

SAHİLDE KAFKA - HARUKİ MURAKAMİ


2012’de beğendiğim kitaplarla ilgili bir post yapmak istiyordum fakat samimi olarak sevdiğim kitaplar üçü -beşi geçmeyince değmeyeceğine karar verdim. Sahilde Kafka okuyup beğendiklerim arasında ilk üçe girer. Murakami’nin okuduğum ilk kitabıydı. Bu yılda kitaplarının devamı gelecek kuşkusuz. Ancak araya doz ayarlayıcı başka türler sokmak şart. Yoksa aşırı doz gerçek üstücülükten sokakta uçan kediler falan görebilirsiniz. Şaka bir tarafa Kenzaburō Ōe ,Yukima Mişima,Kobe Abe ve Banana Yoshimotoyla sınırlı olan Japon edebiyatı dağarcığımı artık geliştirmenin vakti gelmişti .Kaldı ki herkesi kendine hayran bırakan Murakami’yi çok popüler diyerek ön yargıyla reddetmek artık olmazdı...
Kitabı bitirdiğimde okunacaklar listeme bir çok isim ekledim. Zira Sahilde Kafka bir anlamda Japon Edebiyatı külliyatı gibiydi benim için. Yazarın öncelikle bu kitabını seçmem kesinlikle Kafka hayranlığımdan. Meğer romanın kahramanı Tamura'da bir Kafka hayranıymış ki herkese kendisini Kafka Tamura olarak tanıtıyor. Kitabın başında günümüze uyarlanmış bir Sofokles hikayesi mi okuyorum diye düşündüm ; Freudyen tabirle bir nevi Oidupus kompleksi yaşanıyordu .Şizofrenik bir yeniyetme ; karga dediği bir alter egoyla konuşup duruyor hatta onu dinliyordu. Sonra bu adam Jung arketipleriyle kitaba devam edecek derken; fantastik bir romanla karşılaştım.
Metaforları kullanan yazar gerçek üstü karakterleri de bunların üzerinden yaratmış Öğrendiğime göre Murakami bar işlettiği dönemde fazla alkol tüketiyormuş.Dolayısıyla o ünlü içki şişesinin üstündeki resmin katil olması tesadüf değil. Johnnie Walker bir kedi katili. Onların ruhlarından bir flüt yapmaya çalışıyor. Artık ne yapacaksa o flüdü. Fareli köyün başka bir kavalcısı..
 Fast food kültürünün baş temsilcilerindne Kentucky Amca Albay Sanders bir kadın satıcısı. Bu da bence çabuk tüket kültürünün başka bir temsilcisi.Çabuk yemek,çabuk seks.Hedonizmin günümüz karşılığını sağlayan adam. Fahişe kız bir yandan işini yaparken bir yandan Henri Bergson'un madde ve bellek'inden söz eder(Her türlü duyu belleğin algısından başka bir şey değildir)Burada seks konuyken benim aklıma üzüntüler geldi. Üzüntü öğrenilen bir kavram mıdır ne zaman ve hangi durumda üzülmeyi öğreniriz. Bize bu duyguyu öğreten kollektif bilinç midir? Peki bu duygudan ya da bilinçten nasıl kurtuluruz Neyse konuyu dağıtmayalım. Buradan Hegel'in bellek algılamasına varacak olursak;kim özne kim nesnedir ?Fahişe mi ;Hoşino mu ? Karşılıklı benlik algılamasını derinleştirip yollarına giderler. Kahramanımız Tamura'ya dönersek 15 yaşında ergenlik sorunları olan rüyalarında cinsel istekleriyle başa çıkmaya çalışan babasından nefret eden sorunlu bir tip. Ne yapsın çocuk daha çok küçükken annesi tarafından terk edilmiş.Kadın sevgisine ve ilgisine muhtaç. Babasını öldürmüş müdür , bunların hepsi bir rüya mıdır bu hikayenin sonu nedir beni çok da ilgilendirmez. Bu sona giderken rüyalar ve gerçekler birbirine karışmış ne gerçekten yaşanmış ne hayal kalmış sorgulamadan o  ormanın içinde aradaki dünyada durup her iki tarafa da bakmak bunun bir parçası olmak güzel. Gökten sardalye yağıyorsa evet sardalye yağıyordur bizde nasıl yani demeden Nakata gibi şemsiyemizi açıp bir sonraki sayfaya geçeceğiz. Hem kim kedisiyle konuşmuyor ki J
Sahilde Kafka bir şarkı ismidir annemsi kadının ya da cinsel istek duyulan figürünün gençlik aşkına yazdığı bir şarkı;

Sen dünyanın kenarında oturuyorsun
Ben artık olmayan bir kraterin içinde.
Harflerinden yoksun sözcükler
Duruyor kapının gölgesinde.
Uyuyan bir kertenkelenin üstüne parıldıyor Ay,
Küçük balıklar yağan göklerden.
Pencerenin dışında askerler var
Bıçaklarla kendilerini öldüren. 
Kafka sahilde bir sandalyede oturuyor
Anlaşılan, dünyayı döndüren sarkacı düşünmekte.
Kalbin ne zaman kapalı ise
Yerinden oynamayan Sfenksin gölgesi
Düşlerini delen bir bıçağa dönüşmekte.
Boğulan kızın parmakları
Giriş taşını ve daha fazlasını arıyor.
Mavi elbisesinin ucunu kaldırıp
Sahildeki Kafka’ya bakıyor

Doğrusu çevirmenin hakkını yememek  lazım .Şiir çevirisi çok güçtür üstelik kitabın genelinde gayet başarılı. Hüseyin Can Erkin doğruca Japonca’dan çevirmiş.

Bu şarkıda geçenler bir paralelde Nakata tarafından yaşanıyor. Yani birinin rüyası diğerinin gerçeği hiç karşılaşmayan iki karakter bilinç üstünde paralel ilerliyorlar.
Nakata  okuma yazma bilmeyen ,anıları olmayan,korkmayan,üzülmeyen,canı sıkılmayan hiç aşık olmamış biridir.Ne kendi bilinci vardır ne de kolektif bilinci. Johnnie Walker onu acıyla ve korkuyla tanıştırır. İsteyenin onun kafasına girip  istediğini yaptıracak boşlukta bir adamdır  Nakata. Bu onu çok korkutur.Kendini hiç kitabı olamayan boş bir kütüphaneye benzetir ve kendi inisiyatifi olan bir adam olmak için yarım gölgesinin peşine düşer. Bir giriş taşı arar ve onu aralamayı başarır.
Kitap boyunca defalarca  Shakespeare’e rastlarız. Macbet’ten alıntılar yapılır. “Hamlet okumayan ömrünü bir kömür madeninin dibinde geçirmiştir”.Kafka Shakespeare  okumayı çok sever.
Tamura ormanda Hansel ve Gratel gibi işaretler bırakarak  ilerler. Vicdani redçi iki askerle karşılaşır. Onu giriş taşı sayesinde açılan ara dünyaya götürürler. Masal,politika,Şintoizm Murakami’nin karanlık ormanında iç içedir.
Romanda gerçek karakterler hep iyidir. Kötü olan gerçeküstü varlık Johnnie Walker adeta Machbettir. Yani Oidipus  iyi Machbet kötüdürJ
Kafka okumayı çok sever.Bu yüzden kaçtığı yerde ayakları onu Kamura Kütüphanesine götürür.Oşima onun Tanka ya da Haiku üzerine araştırma yapan bir öğrenci olduğunu düşünür. Japon Edebiyatı cahili ben Tanka ve Haiku’nun bir şiir türü olduğunu anlayamadığımdan neden Stephen King okuyanın Kamura Kütüphanesinde işi olmayacağını sadece kitap türlerine yormuştum J.
Neyse Oşima da kitaplarla iç içedir. Kafası karışık  Kafka’ya  Genji Hikayelerini tavsiye eder. Bu hikayelerde insan bedeni ruhundan sıyrılıp dolaşabilir hatta cinayet işleyebilir. Kitapta Saeki Hanım 15 yaşındaki haliyle geceleri dolaşmaktadır. Tamura’nın ruhu mu cinayeti işleyip onu kan içinde uyandırmıştır Murakami burada modern zaman  bir Genji hikayesi yazmıştır. Kitap aynı zamanda yazarların bir geçit resmi gibi. Her an karşımıza Charles Dickens’tan, Tolstoy’a, Adolf Eichmann’dan Goethe’ye satır arası cümleler çıkıyor. Evvet genel kültürüme katkı yapan Murakami’ye teşekkür ederek Japon Edebiyatına geçiyorum.
Tamura ,Natsuma Soseki okuyor.Oşima kütüphaneyi tanırken Şikoku’ya gelen Wakayama Bokusui, Ishikawa Takuboku ,Shiga Naoya’nun Kamura kütüphanesinde kaldığını söylüyor  ki ben bu isimlerin hepsinden bihaberim..
Geç Edo dönemi yazarı Ueda Akinari The Tales of Moonlight and Rain ‘de (Ay ışığı ve yağmur öyküleri olarak çevrilmiş) iki samuraydan birinin diğerine verdiği sözü tutmak için harakiri yaparak ruh haline gelip onunla buluşmasını anlatıyor. Anladığım kadarıyla Japon Edebiyatında ruhlar sürekli yaşayanların arasında geziniyorJ
Murakaminin müzik zevki de sürekli karşımıza çıkıyor.Genç Tamura Radiohead,Prince,Coltrane dinlerken Oşima klasik müzik seviyor. Beethoven, Haydn, Pierre Fournier sürekli kulaklarımızda. Bach ve Mozart karşılaştırmaları yapılıyor. Hoşino Rubenstein versiyonlu  Arşidük üçlüsüyle bir aydınlama yaşıyor. Ez cümle roman klasiklerden ,felsefeden,şiirden,resimden ve müzikten beslenerek  ilerliyor.
Bu bol ödüllü kitabı ( Kafka Edebiyat ödülünü söylemeden geçmemek gerek bence ) hala okumayan varsa vakit geçirmeden okusun tavsiyesindeyim. Ben bir bölüm Tamura bir bölüm Nakata şeklinde giden kitabı çoğu yerde merakımdan 5 bölüm birinden 5 bölüm diğerinden okuyarak bitirdim.Sabırsızlık işte J


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder