“İnsan hem iyidir hem kötü hem şeytan vardır içimizde hem de
melek. Hangisini uyandırırsak hangisini beslersek o ele geçirir ruhumuzu”.
Aslında Ahmet Ümit’in bu yeni çıkan kitabını hemen alıp
okumayı düşünmüyordum. Önceki kitabı Sultan’ı Öldürmek ‘i pek beğenmemiştim. O
yorumu okumak isteyenler buraya bakabilir. Kitap Kardeşliği Kasım etkinliğinde
seçimi Beyoğlu’nun En Güzel Abisi'nden yana yapınca Kinyas ve Kayra’nın arasına alıp şıp diye
okuyuverdim. Zira diğerinin yanında pek çerez geldi.
Birbiriyle çatışan kumarhane sahipleri, kadın satıcıları,
hayat kadınları, Tarlabaşındaki kentsel dönüşümden rant sağlamaya çalışan
mafyavari figürler,tinerciler,Gezi Direnişi çerçevesinde yazarımızın meşhur
kahramanları Başkomiser Nevzat ile yardımcıları Ali ve Zeynep yılbaşı gecesi
işlenen bir cinayeti roman boyunca çözmeye çalışıyor
Gezi olaylarından bahsetmeyi sosyal bir sorumluluk olarak
görmüş sanırım ancak konunun içine çok da yedirememiş. Olur olmaz zamanda
ortaya çıkan gençlerin kurguyla bağlantısı zayıf. Bakın bunlarda var ben
bunları hissediyorum ve yazıyorum demek için varlar sanki.
Öte taraftan çok satan bir yazarın Tarlabaşı gibi önemli bir semtin rant alanı
haline getirilmesine dikkat çekmesi farkındalığı artırmak açısından çok önemli.Gelgelelim bu konuda ne yapılır nasıl karşı durulur; STK ‘larının bizim gibi zayıf
olduğu toplumlarda romandaki Nazlı gibi Don Kişot’luğa soyunmuş daha çok insana
ihtiyaç var.
Şehirdeki rant herkesi rahatsız eden bir konu. Bu sene
Bienal’de kentsel mekanlara odaklanarak Gezi Parkı, Taksim
Meydanı, Tarlabaşı Bulvarı, Karaköy ve Sulukule mahallesi gibi kentteki en
tartışmalı yerlerde projeler planlanmıştı. Ancak kamusal alan sorununu
irdeleyen projelerin otoriteden izin alınarak yapılma zorunluluğu dolayısıyla
vazgeçildi. Kentsel dönüşümün sadece mekansal olarak binalar inşa etmek
olmadığını algılayamayan otoriler içinde nerede yaşayacağı,nerede çalışacağı,nerede sosyalleşeceği göz ardı edilen insanlarla,tarihsel ve kültürel
çeşitlilik taşıyan mahallerinin malum konut projelerine feda edildiği,alışveriş
merkezlerinin mahalle pazarlarının yerini aldığı yaşam alanımızda, küresel yatırımı çekmek
için yaratıkları mekanizmayı bizlere zorla dayatıyorlar. Bize de Fransa'da sokak pazarlarındaki peynircilerin imrene imrene resimlerini çekmek kalıyor. Hyde
Park’ta uzanıp kitap okuyanları kıskanıyoruz. Elbette Tarlabaşı’nın başına
gelecek olan da böyle bir şey olacaktır. Cercle D’Orient binası ortada. İstanbul’da pek çok kamu binasının özelleştirilip
kar amacıyla yeniden kullanımı söz konusuyken Galata Rum Okulu, gibi Rum cemaatine ait kamusal binaların ise
kültür ve sanata vakfedilerek kentin hizmetine sunulması bence kentliliğe bakış
açılarının hala bizden farklı olduğunu göstermekte.Neyse kitapta denildiği gibi canlı cansız herşeyin satılık olmadığı bir dünya dileyelim.
Kitabımıza dönersek fazla mesaj kaygılı ve tekrarlı bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle yazarımız Başkomiser
Nevzat’ın aile travmasını anlatmayı bundan sonraki kitaplarında bırakmalı ve
Evgenia ile olan ilişkisinin de boyutunu değiştirmeli artık. Aynı şeyleri son
kitaplarında çokça kullanması en azından benim açımdan sıkıcı olmaya başladı. Bu
kitabın kurgusunu da Sultan’ı Öldürmek’te olduğu gibi gereksiz uzatılmış
buldum.
Bir karakter olarak Ahmet Ümit’in romanda olması ise
sempatikti. Sonraki kitaplarında daha başrole yakın bir karakter yaratır
umarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder