16 Ağustos 2012 Perşembe

MUZ SESLERİ


Posted by Picasa Biliyor musun, muzlar büyürken ses çıkarırlar.”

'Nasıl? Ne sesi?'

'Ses işte. Muzlar bir elin birbirine yapışık parmakları gibidir önce. Sonra o parmaklar büyüyüp birbirlerinden ayrılırken ses çıkarırlar. Eğer ağustos ayında bir gece bir muz tarlasına girersen, başka bir gürültü yoksa o sesleri duyarsın...'

'Nasıl bir ses?'

'Çuk çuk çuk...'

'Dalga geçiyorsun benimle.'

'Niye dalga geçeyim habibti? Muz sesleri bir Lübnan gerçeğidir!' "

Ben bilmiyordum muzların sesini,Beyrutlularda bilmezmiş. Ortadoğunun gürültüsü içinde bilinmeyen özel olan bir ses.Aşkın sesi kadar naif,az bulunur..Yazarımız kitabın adını böyle koyuyor
9 ay Beyrutta yaşayarak bu kitabı yazıyor.Arapça öğreniyor.

Muz Sesleri bence iki kere okunacak kitaplardan. İlkinde hikayeyi okursunuz ikincisinde Ece ‘yi.

Aşkı,savaşı ve Beyrut’u anlatırken önce Toz oluyor sonra Biz sonra da Siz .Ortadoğu’nun tozunda Oxford,Paris batıcılığı ile bakılan oryantalist ötekileştirme ön yargılarından insan yaşamlarındaki hakikate ,duygulara varmaya çalışıyor.
Hikayede Deniz var Oxford’da İslam ve yoksulluk politikaları üzerine master yapan oradakilere hiç benzemek istemeyen ama benzerse kabul göreceğini bilen...Sevgilisi olmasına rağmen yalnız ,içindeki özlemlerle kardeşine yazdığı mektupta “Kadında zaman geçmez. Sakın iyileşmek için zamana güvenme” diyen ama Beyrut’ta yarınsız bir zamanın, yaraları nasıl görünmez kıldığını öğrenecek olan Deniz.

"Birlikte yaşanan hikayeler, insanları birbirinin evi yapıyor Şatilla Kampında .Doktor Hamza ile Michelle’in kaderlerini birleştiriyor "insan bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur" diyen. Kampta insanlara bile yer yokken o yoksunlukta karnı büyürken güzel bir şeylere bakmak istediği için portakal ağacı diken güçlü kadının hikayesini ,savaştan kaçırdığı kızı Filipina’ya mektuplarla anlatıyor Hamza......
"Filipina,
Ben annene, onca zaman sadece bir tek söz verdim. Sadece bir tane. Onu ağustosta muz tarlalarına götürecektim. Muz seslerini dinleyecekti. Çuk çuk çuk çuk... Nasıl sevineceğini, hayret edeceğini düşündükçe... Seni bu yüzden gönderiyorum Filipina. Çünkü bu savaş tek bir söz bile verdirtmiyor insana. Sana bir hayat bile söz veremeyeceğim için gidiyorsun. Değil ki muz sesleri. Belki bir gün... Kim bilir... Ağustosta bir gece, büyüdüğünde...
Bunu hiç unutma Filipina. Sen bir savaşın ortasında, Lübnan'da doğdun. Senin Beyrutun portakal çiçeği kokuyordu, bir duvarı beyaz kireçle boyanmıştı, binalar debke yapar gibi ve insanlar hiç yıkılmayacak binalar gibi birbirlerine tutunmuştu. Senin Lübnanında sadece muz sesleri vardı."

 Jetawi Yokuşu yaşamları, Marwan ,Filipina,tekinsiz politika,tekinsiz aşk, yardım edenin ve edilenin birbirini görmemesi için düşünülmüş ekmek ağacı Beyrut’un kozmopolit yapısı içinde  aslında “tozun “ ne olduğunu anlatıyor.
Bir yerden sonra benim tozuma karışıyor söyledikleri.Herkes kendine hikayeler arıyor ..Herkes kendi hikayesini arıyor. “Dilini bilmediğin bir yerde ağlamak fenadır çünkü seni senin dilinde susturacak kimse yoktur" derken  ” hatırlamanın o berbat mola yerine varıyorum bir anda…Kendi hikayelerim içinde kaybolan ,kaybolmak için hikayeler arayan,artık hafızama değil hikayelerime inandığım sorulardan geriye cevapların kaldığı ,geriye sadece cevapları olan insanların kaldığı. Ama benim kavgamda öfkesi büyük olan kazanmıyor…..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder