David Hunter serisi,benim daha önce
okumadığım hatta okuyabileceğimi bile sanmadığım bir türdü.Fakat geçtiğimiz dört
ayda seriyi 15’i okumalarıyla tamamladım hatta bir sonrakini beklemek zor bile
geldi.
Hunter karısını ve kızını trafik
kazasında kaybettikten sonra Norfolk’un
uzak bir köyünde pratisyen hekimlik
yapmaya başlayan eski bir adli antrapologdur.Seri,trajedisinden kaçıp
mesleğini arkada bırakabildiğini düşünen doktorun hiç de uzak kalamayacağı olaylarla başlar
ve her kitapta başka bir macera ile devam eder.
Simon Beckett ,92 den beri serbest
gazetecilik yapan bir İngilizce öğretmeni. Üniversiteden mezun olduğunda tamirat
işlerinde çalışmış sonra İspanya’da İngilizce öğretmeliği yapmış.İngiltere’ye
döndükten sonra bir süre çeşitli gruplarda perküsyon çalmış.Gazeteciliği sırasındaki
deneyimleri onu polisiye-gerilime yönlendirmiş. Uyuşturucu baskınları,genelevler,silahlı çatışmalar hikayelerini oluştururken gereken malzemeleri
hazırlamış.
Body Farm in Tennessee’yi ziyareti sırasında gördükleri kafasında,29
dile çevrilmiş David Hunter’ın hikayesini şekillendirmiş. http://web.utk.edu/~fac/ sitesini
incelerseniz öğrencilere onun adına verilen bir ödül olduğunu görebilirsiniz. Simon Beckett Student Paper Prize
Burası Knoxville-Tennessee’de bulunan ve adli inceleme konusunda eğitim
veren bir akademi.Beckett 2002 yılında Daily Telegraph Magazine’e
yazacağı bir yazı için orada 5 gün kalır.
Gerçeğe yakın canlandırmalar ile eğitim veren kurumda ,gerçek evlerin yakılıp
içinin incelendiği, kan bankasından alınan gerçek kan analizlerinin yapıldığı, ormanlık
alanlardan gerçek kadavraların taşındığı ilginç bir deneyime tanık olur ve sonunda not defterini ,teybini bir kenara
koyar öğrencilere katılır. Gazetecilik ile başlayan yol bambaşka bir yöne
gider.
Alışılageldik agresif dedektif
hikayelerini okuyanlar için aslında Hunter pasif karakterli. Ancak işinde çok
bilgili. Yazar araştırıp öğrendiği bir çok bilgiyi bize onun ağzından veriyor.
Ölen birinin kimyasındaki günlük değişiklikler ve böceklerin buna etkileri gibi
aslında çok da bilmek istemeyeceğimiz konular, burada olayların çözülmesi için
elzem.
Ölümün Kimyası 2006’da basıldığında CWA Gold Dagger (Crime Writers' Association) ödülünün en kuvvetli adayı gösterildi. Ödülü
Raven Black ile Ann Cleves almasına rağmen Simon Beckett iki milyondan fazla satacak kitabıyla kendini
tanıtmaya başlamıştı bile.
Başarılı müzisyenlerin ikinci albüm sendromu gibi ikinci kitapta ne yazması
gerektiğini düşünen Beckett ilkinden farklı
ama okuyucularının heyecanını düşürmeyecek bir fikir arayışına girer. Öncelikle
olay nerede geçmelidir?Tekrar Norfolk olmasını istemez. İskoçya kıyılarına
yaptığı bir seyahat ona Outer Hebrides’lerde
hayali bir ada yarattırır.”Runa” Mevsim kıştır. Ada vahşi ve kasvetlidir.
Olayları oluşturacak temel manzara hazırdır.İlk kitapta bolca yardımı dokunan
kurtçuklar,sinekler,böcekler kış şartlarında çok belirleyici olamayacaktır.
Yıllar önce okuduğu kendinden yandığı iddia edilen insanların hikayelerini düşünür.Sadece vücut içten içe yanarken odadaki başka hiç bir şey yanmaz.Bu açıklanamaz
olayları adada Hunter çözecektir.
Kemiklerin Şifresi ,hepsi içinde
en favori kitabım oldu. İnanılmaz keyif aldım,merak ettim ve asla sonunu tahmin edemedim ,elimden bırakamadım
bir günde bitti.
İkinci kitap bende çıtayı çok
yükselttiği için Ölülerin Fısıltısı ve Mezarların Çağrısı beni yeterince etkileyemedi.Ölülerin Fısıltısı’nda
yazar David Hunter’ı doğduğu yere Body
Farm’a,Tennessee'ye geri getiriyor.Katili bulmak için eski bir arkadaşının yardım isteğini geri çeviremiyor.
Dördüncü kitapta David
Hunter’ın geçmişini öğreniyoruz.Beckett "bana sürekli sorulan Hunter'ın geçmişini göstermek,bu kitapta çok uygun olacaktı" diyor.Onun hikayesiyle, çözülmesi gereken
hikayeyi birbirine bağlarken en şevkle yazdığı kitabın bu olduğunu söylüyor.Ne Hunter’ın
ne de okuyucunun ön göremeyeceği bir sonu olsun istemiş ama bence serinin en zayıf kitabı buydu.
Bunların dışında yazarın seri dışı Türkçe’ye Kapan olarak çevrilen Stone Bruises(2014)
ile hiç çevrilmeyen
Fine Lines (1994)
Animals (1995)
Where There's
Smoke (1997)
Owning Jacob (1998) kitapları mevcut.
İngiliz yazar,McFadyen gibi kendi ülkesinden ziyade İskandinav
ülkelerinde ve Almanya’da daha çok tanınıyor ve satıyor.Ya İngilizler polisiyeden
Almanlar kadar hoşlanmıyor yada yabancı yazarları okumak bizde olduğu gibi daha
cazip geliyor.Almanya’daki söyleşilerine yüzlerce bilet satılıyor.Hatta Köln’de 900 ,Hamburg’da 800 biletin
anında satılmasını hiç kimse açıklayamıyor.Bence sebebi,doğru yayınevi,doğru çevirmen ve iyi bir
editörle yapılan pazarlama stratejisiyle bağlanamayacak kadar sosyolojik.
sen güzel diyorsan vardır bir hikmeti , şu aralar kitap almıyorum perhizdeyim ama not alıyorum :D
YanıtlaSilMerhaba, blogunuzun içeriğini çok beğendik ve takibe aldık. Bize de bekleriz :)
YanıtlaSilhttp://kardeskardeseblog.blogspot.com.tr/