Gaston
Leroux'yu çoğumuz klasikler arasında yerini almış, beyaz perdeye ve müzikallere
defalarca uyarlanmış ölümsüz eseri Operadaki Hayalet ile tanıyoruz. Daha önce
yazdığı Sarı Odanın Esrarı 1908 yılında önce L'Illustration gazetesinde
tefrika olarak yayınlanmış ardından 1908 yılında basılmış "Kapalı Oda Gizemi" kavramıyla tanışmamızı sağlayan ilk kitap olma özelliğinde.
Aynı
ay içinde hem Grange’ın son kitabı Ölüler Diyarı hem de Sarı Odanın Esrarı’nı
okuyunca 111 yıl arayla yazılmış iki Fransız polisiyesi konuların nereden nereye
geldiğini dramatik bir şekilde gösteriyor.Günümüz polisiyelerin şiddeti
bol ekolünden sonra altın çağ ekolü çok
naif kalıyor tabii.
Olayları
çözme biçimleri bize inandırıcılıktan uzak gelse de dönemin sosyo-yaşam
biçimini çok iyi tasvir ediyor. Hizmetçiler,uşak,köşk,dedektif/olay çözücü,suçlunun
muhtemelen o evden yada karakterlerden biri çıkacak olması,konuşarak akıl
yürütme gibi unsurlar çok belirleyici.
Burada
Edgar Allan Poe ve Sir Arthur Conan Doyle
tarafından takdirle karşılanan romanın ana özelliği suçun kapalı odada
işlenmesi ve suçlunun içeriye nasıl girdiğinin bulunmaya çalışılması. Sonuca gitmek
hiç kolay değil. Okullarda eskiden mantık dersi alırdık,önermeleri öğretirlerdi
sonuca gitmek için. Tek tek elenen bir sürü önerme sürüyor yazar okuyucuya.Bul
bulabirsen:)
Hukuk
okumasına rağmen kendisi de gazeteci olan Leroux’nun ana kahramanı araştırmacı
gazeteci Rouletabille yazarın devam
özelliği taşıyan yedi romanında da karşımıza çıkıyor.
Okuduğuma
göre gazete yazarlığı yaptığı sırada tanıştığı bir sanığın masum olduğuna
inanan Leroux, sanığın suçsuz yere hapse atılmasını içine sindiremediği için
amatör olarak dedektiflik yapmaya başlamış. Araştırmaları sonucunda sanığın
masumiyetini ispat etmeyi başarınca da Paris’teki ünü bir anda büyük bir
yükselişe geçmiş.
saaaaol yaa bunu biliyom ama okumadım. sarı oda çok meşhur polisiye dünyasında ilklerden sayılıyoooo. süper bişi okumuşsun oleeey :)
YanıtlaSil