"Sevilmek istemiştim. Ömrüm sevilmek isteyerek geçmişti. Sevilmek
için güzelliğimden başka verebileceğim hiçbir şeyim yoktu. Ama güzelliğimi
herkes istemiyordu. İsteyenler de çabuk bıkıyorlardı. Sevginin kesintisiz bir
şey olduğuna inanmıyordum. Sevgi doğuyordu. Sonra bir gün ölüyordu. Ölünce hiç
doğmamış gibi oluyordu.”
Kitaba İncil'den "İçinizden kim günahsızsa ilk
taşı o atsın" cümlesiyle
başlıyorsunuz sonra bir daha elinizden bırakamıyorsunuz.
Edip Cansever "Gökyüzü gibi bir
şey bu çocukluk hiç bir yere gitmiyor" diyor. Şebnem'in yaralı çocukluğu
da Şebnem'den gitmiyor.Çok güzel bir kadın. Hayattan intikamını bir erkek dergisine soyunarak almaya çalışıyor. Ayfer
Tunç aileden başlayan çözülmeyi toplumun hatta iktidar organlarının iki
yüzlülüğünü ,yozlaşmasını Şebnem'in öfkesiyle anlatıyor.
"Olmamış gibi yapabilenlerin dünyası bu,
benim değil. Ben yapamıyorum. Ben sosyal bukalemun olamıyorum. Bulunduğum kabın
şeklini, bindiğim dalın rengini alamıyorum" diyor Kapak Kızındaki Şebnem.
“Mış”
gibi yapanların yalan hayatını
daha fazla yaşamak istemiyor.
Kendince soyut can acıtmaları sonrasında somut intikam
planlarına dönüşüyor. Mutsuz bir çocukluğun ardından onun getirdiği travmaları
yaşayan bir kadın ve onun yarım kalmış aşkı Ayfer Tunç’un kaleminde gerçek bir hayat
hikayesine dönüşüyor. Kadının seks objesi olarak görüldüğü erkeklerin iktidar
dünyasında iki yüzlülüğe, kendi dilinden bi haber milliyetçi müdürlere, para için
yozlaşan elitlere Cemal Süreyya’dan şu dizelerle gönderme yapıyor.
“Lunapark
beğenisiyle döşenmiştir yatak odaları/ kadındırlar, nişanlıları kendilerine ada
falan armağan ederler/ Ulusçudurlar bunun kanıtı olarak viskiyi kâseyle
içerler/ Ama batılıdırlar da lahmacuna havyar sürecek kadar”
Kesinlikle okuyun hatta bir kaç yıl sonra
tekrar okuyun. Ben öyle yaptım :)
Sonra tekrar hatırladım Dağlarca'yı "Korkuyorum Yaşamaktan ki Çok Güzel " dedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder