“Sadece yaşlanıp ölmekten değil, koskoca bir hayatı heba etmiş olmaktan da korkar olmuştum. O saatten sonra başıma gelebilecek en fena şey, hayatım boyunca yanlış yoldan yürümüş olduğumu görmek olacaktı.Oysa ben pişmanlıkları sevmem”...
Bu kitaptan
payıma düşen de bu cümleler oldu bu sefer.
Bir yazarı çok sevdim mi kitaplarını da
arka arkaya okuyorum. Gittiğim son tatilde yanıma Unutma Beni Apartmanı’nı
almıştım. Markaris’le beraber bir o, bir
diğeri hafta boyunca bana eşlik ettiler. Nermin Hanım ismiyle müsemma bu romanı
yazmayı hakikatten Cihangir’de bu isimde bir apartmanı gördükten sonra karar
vermiş.Kimler yaşamış,neden bu ismi koymuşlar,şimdi neredeler derken apartmana
bir hikaye yazmış ve bunu da romanda kullanmış.Romanın fitilini ateşleyen de
gene uzun zamandır görüşmediği annesinden aldığı bir telefon olmuş. Önü ardı
kurgu da olsa kahramanımız Süreyya’nın da hikayesi kırküç yıldır görmediği
annesinden aldıığı bir telefonla başlıyor.
Süreyya’nın iç dökmeleri
çoğu kadının kendinde de bulacağı duygular.Sorguladığı aile
kurumu,bağlılık,annelik ,kutsal bilinene karşı duruş,köksüzlükten beslenmek.Bölümler
arasında annesi onu neden terk ettiğini anlatmaya çalışıyor. Başka bir kadın
kendi hikayesini anlatırken roman da
60’lardan başlayıp günümüze gelen bir zamana yayılmış oluyor ve siyasal
hayat,ekonomik krizler,deprem, 11 Eylül daha pek çok şey kurguyu çeşnilendiriyor.
Süreyya yazarlık serüveninde etrafındaki kişilerin hikayelerinden çok etkileniyor. Yarattığı karakterleri kurgularken çok sevdiği, etkilendiği yazarları da anıyor.Mesela Adalet Ağaoğlu’nun kahramanlarından Tezel ve Aysel çıkıyor karşımıza. Yazdığı kitapları kendi adıyla basmayıp NY adında başka birine teslim ediyor. Okuması keyifli bir Nermin Yıldırım kitabı daha...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder