"İnsan
kalemini kaybeder, anahtarını kaybeder. Sonra da bulur. Babasını kaybetmez ki!
O kadar saçma geliyor ki! Nereye koyduğumu unuttuğum bir eşya gibi günün
birinde karşıma çıkmayacak. Çünkü artık öyle birisi yok."
Hikmet Hükümenoğlu’nun, Attila İlhan Edebiyat
Ödülü’ne layık görülmüş bu romanı, Körburun isimli bir adada yaşananları,
devamlı değişen bir anlatıcı ve zaman akışıyla aktarıyor okuyucuya. Turistlerin
rağbet etmediği, akıntılar yüzünden teknelerin yanaşmadığı, günde sadece iki
vapur seferi yüzünden gidip gelmesi dert olan, bir avuç kalmış Rum azınlıkla Türklerin kavgasız
gürültüsüz birlikte yaşadığı Körburun hikayede aslında var olmayan Prens
Adalarından biri.
Ön planda bir aşk hikayesi,arka planda 27 Mayıs süreci.Yıllar yavaş yavaş ilerlerken ülkenin atmosferi ile adaya ekilen kin ve nefret tohumları pek çok kişinin
hayatını değiştirecektir.
Yazar 64 zorunlu göçü ve askeri darbeler
üzerinden geçmişle hesaplaşmaya girerken yarattığı karakter özelinde toplumsal
ve ekonomik yükselişi, aslında sermayenin başkalarının acıları üzerine nasıl
inşa edildiğini gösteriyor.Kötülük etrafında hızla örgütlenebilen linç kalabalıkları
tarihin aşina olduğu bir durum. Öte taraftan lince katılmayanların sessizliği ile
yakın tarih yazılıyor.
Roman karakterlerin hayat hikayeleri ile ülke 12 Eylül darbesine doğru giderken "güc" ün meselesi de değişiyor. Artık "düşman" gençlerdir. Bu anlamda ada bir
Türkiye metaforu gibidir.
Karakter zenginliği,sade uslubu ve akıcı kurgusuyla keyifli bir kitaptı.Hala
okumayanlar varsa tavsiyemdir.
Daha önce hiç duymamıştım kitabı... Listeme aldım, bulursam okurum
YanıtlaSilZengin bir kitaptı,umarım beğenirsiniz.
Sil